Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Futbolcular futbolun “asli” ve bir o kadar da “asi” unsurudur, hele işler kötü giderken her türlü hizip ve huzursuzluk onlardan sorulur. Aslında topun değil paranın peşinden koşarlar. Vefa; sıfır.
Hocalar?.. Sahte hacılar kadar tehlikedirler. Kişisel çıkarlarını hep ilk sıraya koyarken “takım, vatan, millet Sakarya” türünden manzumeler üretirler. Egoist ve egosantiriktirler.
Yöneticiler bin beter. Onların işi en hesaplı yoldan en popüler olmak, mümkünse popülaritelerini meslek hayatlarına aktararak nakite çevirmektir. Dostluk-düşmanlık kavramlarından anladıkları eleştiri veya yıkama yağlama durumlarına bire bir bağlantılıdır. Prensip denilen fazilet istisnadır.
Taraftar mı?.. Geçin onları. Resmen iyi gün dostları.
Evet… Cesaretimiz oranında yıllarca direkt veya dolaylı yazdık söyledik bunları spor medyası olarak.
En azından ima ettik.
Peki bizler ne menem varlıklarız?
Hint kumaşından dokunmadığımız malum.
Size dün noktalanan bir süreç anlatayım, eksik bıraktığım sıfatları siz bulun.
Rahmetli Namık Sevik’i andık dün Çakaldağı’ndaki kabri başında.
Ben, Milliyet Spor Servisi Müdürü Tayfun Bayındır ve sporla ilintili hiçbir hastayı-rahmetliyi unutmayan Paşalı Birol.
Tabi Kuran okuyan hoca, fotoğraf çekmek için görevli Cengiz Malgır ve Bayındır ile Hoca’nın yardımcıları da vardı ama Namık Sevik’i anmak niyetiyle orada bulunan 3 kişiydik özetle.
Ben yeğeni, Bayındır son halefi ve vefayı yaşam tarzı yapmış Paşalı...
Dayımın sağlığında onun annesi, benim anneannemin cenazesini hatırlıyorum; çelenkleri kabristana taşımak için üç kamyon yetmemişti.
Dayımın vefatında ise Kadıköy ve Cağaloğlu trafiği kesilmiş, cenazeyi karşı kıyıya geçirmek için arabalı vapurlar tahsis edilmiş, binlerce insan yolcu etmişti.
Dün üç kişiydik.
Elbette aradan 29 yıl geçti. Dostlarının çoğu Hak’ka yürüdü. Yaşayanlar yaşlandı.
Ama o olmasaydı şöhretleri esnaflık yaptıkları mahalleyi aşamayacak, servetleri bugünkünün yüzde birini bulamayacak o kadar çok tanıdığınız-bildiğiniz eski talebesi ve spor medyası şöhretlisi vardı ki hala...
Hayır... Gelmek zorunda da değiller. Ailesini temsilen bana bir telefon edip “gelemiyorum, sana vekalet vereyim” diyebilirler, 50 liralık bir çiçek yollayabilirlerdi pekala. Başka bir iş olduğu zaman aradıkları için söylüyorum.
Beni bırakın... Milliyet’in spor müdürü Tayfun Bayındır’a alo demek zor muydu?
İşte spor medyasında vefa, dostluk, ilişki bu kadar...
Hem de sadece bir meslek büyüğüne karşı değil, ellerinden tutup bugünkü şöhret ve servetlerine kavuşturan, şu anda paspas olmuş spor medyası karizmasını inşa edip, hiç olmazsa onlara saygın bir meslek yaşamı sağlayan adama karşı...
Nasıl? Yıllar boyu eleştirdiğimiz futbolculardan, hocalardan, yöneticilerden, taraftardan önde miyiz geride mi insani işlerde?
Kusura bakmayın... Rahmetli Namık Sevik’in dayım olması nedeniyle yazı “özele kaçtı”...
O zaman battı balık yan gider; daha özel bir notla bitireyim.
Seneye 21 Ağustos’ta Milliyet Gazetesi Namık Sevik’i anma törenini tekrarlarsa, ben yokum.
İki saat önce gider, içimden söylerim dayıma söyleyeceklerimi... Çünkü, Namık Dayım yaşadığı sürece hazrolda durup, öldükten sonra kabristana iş bağlayacağı adamlar geldiği sürece uğrayanları tekrar görme ihtimali midemi bozuyor.
Allah rahmet eylesin.
Hem Namık Dayım’a hem de spor medyasının insanlığına...