19.02.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA
Süper Lig’de 22. hafta sonunda zirvedeki sis bulutları dağılmaya başladı. Artık zirvede öyle kalabalıklar görünmüyor. Dağılan sislerin ardından Trabzonspor’u, Galatasaray’ı, Başakşehir’i görebiliyoruz. Oysa geride kalan haftaya kadar zirve o kadar kalabalıktı ki...
Kimsenin hırsını, hevesini “törpülemek”, moralini bozmak istemem. Buna hakkım da yok, gücüm de... Ama futbola “gerçekçi” bakmayı severim.
Yani; bu haftadan, bu saatten sonra Sivasspor’un, Alanyaspor’un, Fenerbahçe’nin, Beşiktaş’ın zirvedeki üçlüyü yakalamaları “futbolun mucizesine” bağlı...
Bu dört takımın mücadelelerine saygı duyuyorum. Ama kadro kalitelerinin ve derinliğinin yetersizliği, istikrar sorunları, içinde bulundukları psikolojik ortam, futbol dünyasının iklimi, hakem kararları; şanslarını “yok” denecek kadar azalttı.
Trabzon’da fazla mesai
Artık zirvedeki üçlüye bakmalıyız; Trabzonspor ortaya koyduğu futboluyla, kaliteli kadrosuyla, istikrarıyla, yakaladığı havayla, ligin en iyi “atanı ve tutanı”yla, yarattığı güçlü rüzgarıyla zirveye bayrağı dikecek ilk takım gibi görünüyor. Trabzonspor’un bu hafta İstanbul’da Beşiktaş’la yapacağı maç, ardından 26. haftada kendi sahasında Başakşehir, 27. haftada Göztepe, 28. haftada Alanya ile arka arkaya oynayacağı iki deplasman maçı ve en önemlisi 30. haftada İstanbul’da Galatasaray ile yapacağı maç hiç kuşkusuz zirvenin “kader maçları” olacak.
Trabzonspor için bu süreçte bir fazla mesai var: O da, Türkiye Kupası yarı finalinde mart ayı içinde Fenerbahçe ile oynayacağı çok kritik iki maç... Trabzonspor camiası için Fenerbahçe’yi yenmek, hele kupadan elemek şampiyonluk kadar önemli... Trabzonspor bu iki maçtan nasıl çıkar, yorulur mu, yıpranır mı, yoksa daha mı güçlenir, bunlar bilinmez... Ama her şartta Trabzonspor sıkıntılı ve yorucu bir maç takviminin içinde olacak.
Zor bir fikstür
Galatasaray böyle yarışlara, zirvenin sert rüzgarlarına çok alışık... Bu konuda kupalara ambargo koymuş bir hocası var. Buna rağmen kabul edelim ki, puan olarak, futbol olarak Trabzonspor’un gerisinde... Galatasaray, şampiyon olmak istiyorsa, bu hafta Kadıköy’den, 30. haftada Trabzonspor maçından galip çıkmak zorunda... Üstelik şampiyon adayları arasında en zor fikstür G.Saray’da...
Başakşehir’de güçlü bir kadro var. Buna rağmen maçlarında bir-ikisi dışında güçlü bir oyun yok. Şampiyonluk istiyorsa, Trabzonspor deplasmanından en azından yenilmeden dönmesi, kendi sahasındaki Galatasaray maçından yenerek çıkması lazım...
Sonuç; 22. hafta sonunda, 23. haftaya girmişken görüntü şu:
Favori: Trabzonspor... Plase: Galatasaray... Sürpriz: Başakşehir...
Koruma-kollama, budama-doğrama
Süper Lig’de maç yöneten hakemler çok uzun yıllar sonra müthiş bir uyum ve istikrar yakaladılar (!) Önceki yıllarda yönettikleri bir maçın içinde bile çok çelişkili kararlar veren hakemler, bu sezon “Uygun adım marş” misali, uyum ve istikrar konusunda en ufak bir ayrılığa ve çelişkiye düşmüyorlar.
Öyle ki bazılarına, “koruma-kollama” görevlerini yerine getirirken, bazıları için “budama-doğrama” görevi yapıyorlar. İnançlı insanlar “Allah’ın dediği olur” ifadesini çok kullanır. Futbol dünyasında ise “Hakemin dediği olur” algısı her geçen hafta biraz daha güç kazanmaya ve taraftar bulmaya başladı. Hakemden korkmayan “taş” olsun.
VAR’a niye gitsinler!
Ajansspor’da Sivas Başkanı Mecnun Otyakmaz’ın feryadını okudum, sonra da dinledim. Başkan, son Trabzonspor maçına 5 yıl aradan sonra Cüneyt Çakır’ın atanmasına, penaltılarının verilmediğine, VAR’a bile gidilmediğine isyan ediyordu. Geçen hafta da Başakşehir maçından sonra Rıza Çalımbay benzer tepkiler göstermiş, “Penaltımız verilmedi” diye isyan etmişti. Ben de hafta arasında, “Ağlama hocam... Sana çalmazlar, senden çalarlar” diye yazmıştım.
Şimdi aynı şeyleri Sevgili Başkan Mecnun Otyakmaz’ın hakem isyanı için söylüyorum; “Feryada, isyana gerek yok Başkan... Sana çalmazlar, senden çalarlar...”
Başkan’ın VAR tepkisine gelince... Seni “YOK” sayıyorlarsa, “VAR”a niye gitsinler, zamanı niye boşa harcasınlar?
Bravo Bulut ve Buruk’a
İki maç sonrasında iki hocayı çok takdir ettim. Önce, hafta içindeki Galatasaray-Alanya maçı sonrası Erol Bulut hocanın açıklamaları; “Alanyaspor tarih yazdı ama bu akşam iyi oynayamadık...”
Sonra Başakşehir - Beşiktaş maçının ardından Okan Buruk; “Beşiktaş gibi bir rakibi yendik. Ama bu galibiyete rağmen Başakşehir’e yakışır bir futbol ortaya koyamadık...”
Sadece sonucu değil, oyunu da anlatan açıklamalar bunlar... Hocaların, özellikle spor medyasının, başkanların, taraftarların bazen kabullenmek zor olsa bile futbolun gerçeklerini görmeleri gerekiyor.
Okan Hoca da, Erol Hoca da gerçekleri söylemeye devam etmeliler. Buna ihtiyacımız var.
Fırsat maçları
Fenerbahçe adına, şampiyonluk adına bundan sonrası hayal gibi... Ancak Fenerbahçe’nin önünde, camianın şampiyonluk kadar önem verdiği üç maç var; Bu hafta kendi sahasında Galatasaray ile oynayacağı lig maçı, ardından mart ayında Trabzonspor ile oynayacağı Türkiye Kupası yarı finalinin iki maçı...
Fenerbahçe adına fırsat maçları bunlar... Morali düzeltmek, sezonu en az hasarla kapatmak adına... Tabi bu fırsatları kullanabilirse...
Korner yanlışı
Fenerbahçe kornerlerden en az gol atan takımlardan biri... Sadece 3 golü var.
Son derece doğal... Kornerleri kullanan Emre’ye, Deniz’e, Tolga’ya bakıyorum, hep ön direğe kısa kesiyorlar. Rakip savunma da topu kolayca uzaklaştırıyor. Oysa o topların kaleciyi çıkıp çıkmamakta kararsız bırakan bölgelere kesilmesi gerekmiyor mu?
Zangır zangır sallıyorlar
Tehlike bölgesinde dolaşan takımlar Kayserispor ile Ankaragücü’ne, “düştü” gözü ile bakıyor, tatlı canlarını sıkmıyorlardı. Ama ligin ikinci yarısıyla birlikte Ankaragücü ve Kayserispor, harekete geçen “fay hatları” gibi uyandı. Şimdi çevrelerini “zangır zangır” sallıyorlar. Puan cetvelinin “riskli” bölgelerinde oturanların haklı olarak huzuru kaçtı.
Palut yem olmadı
Göztepe Teknik Direktörü İlhan Palut’un ilk Süper Lig deneyimi... “Kurtlar sofrası”na yeni oturmasına rağmen “yem” olmadı. İyi gidiyor, Göztepe’ye iyi futbol oynatıyor. Dilerim böyle devam eder.
Tek sorumlu Sumudica
Gazişehir-Rize maçında ev sahibi takım 5 dakika içinde iki penaltı kazandı. İkisini de Muhammed kullandı, ikisini de kaçırdı, teknik direktör Sumudica deliye döndü.
O zaman Sumudica’ya soralım ;
-Takımda Maxim gibi bir vuruş ustası varken topun başına Muhammed’in gelmesi doğru mu?
-Muhammed ilk penaltıyı kaçırmışken, beş dakika sonra ikinci penaltının başına niye Muhammed geldi?
-Eğer penaltıları hocasının onayı ile Muhammed attıysa Sumudica hatalı... Maxim atmalıydı. Tercih yanlış...
-İkinci penaltıyı Sumudica “sen atma” demesine rağmen gene Muhammed attıysa o zaman da takım üstünde otoritesi yok.
-Sonuç: Bu sorumsuzluğun tek sorumlusu var; teknik direktör Sumudica...
NOKTA... NOKTA
-Alanyaspor’un mutlaka gole ihtiyacı vardı ve çoğu pozisyon Efecan ile gelişiyordu. Erol Hoca, buna rağmen Efecan’ı çıkarttı. Elbette en iyisini hoca bilir ama Efecan’ın çıkmasından sonra Alanya pozisyon bile bulamadı.
-Anadolu maçları maalesef gözden kaçıyor. Konya-Göztepe maçında Napoleoni “muhteşem” oynadı. Maçın her saniyesinde, her pozisyonunda Napoleoni vardı. Benim için bu haftanın futbol keyfi Napoleoni oldu.
-Günümüzde “hızdan” daha önemlisi yok. Ankaragücü-Fenerbahçe maçında Lobjanidze’nin, Michalak’ın ve Rodrigues’in hızlarıyla Fenerbahçe savunmasını nasıl “darmadağın” ettiklerini gördük.
-Gençlerbirliği kalecisi Nordfeldt uzun bir degaj yaptı, Sio ortaladı, Stancu golü attı. 10 saniye içinde “3” dokunuş ve bu golle gelen “3” puan... Kaleci deyip geçmeyin. Bir kalecinin topu oyuna sokması o kadar önemli ki...
-F.Bahçeli Kruse, santrfor arkasında son derece verimli oynarken, Ankaragücü maçında neden genellikle sol kanatta oynadı, anlamadım. Hoca mı istedi, kendi mi gitti acaba?
Sinan ve Podolski
-Antalyaspor tam 7 maçtır kendi sahasında kazanamıyordu. Kasımpaşa karşısında aldığı galibiyetle nihayet seyircisine “3” puanlık selamı verebildi.
-Galatasaray’da bıraktığımız Sinan Gümüş, Kasımpaşa karşısında attığı iki golle karşımıza çıktı. Diriydi, iyiydi.
-Bir başka dost Podolski... Kasımpaşa’ya müthiş güzellikte bir gol attı. Ne yazık ki bu gol ofsayt gerekçesiyle sayılmadı.