11.12.2015 - 08:39 | Son Güncellenme:
MARKOVIC golü attığında, tribünler “Rıdvan, Rıdvan” diye bağırmaya başladı. Benim de çocukluğum gözümün önüne geldi. 103 golle rekor kırılan 88-89 sezonunda, top Rıdvan Dilmen’in ayağına her geldiğinde, herkes ne yapacak diye bekler, heyecanlanırdı. Rakip taraftarlar ise tırnaklarını yemeye başlardı. Sakatlandığında sadece F.Bahçe değil, Türk futbolu çok büyük bir yeteneğini kaybetmişti. BİR YERDE HATA VAREMİNİM, dün akşam maçı izleyenler topun hep Lazar Markovic ile buluşmasını istemişlerdir. Çünkü, onları heyecanlandıran, coşturan, maçın içinde kalmasını sağlayan tek adam Lazar Markovic’ti. Nitekim, benim için de öyle! FUTBOLA bakışım, ‘doğru oyun’ ile paralel olmayabilir. Doğru oyun, kısmen Pereira’nın oynattığı olabilir. Ama beni içine çekmiyor, tat vermiyor. İddiası olmayan, prestij için İstanbul’a gelen bir takıma karşı son dakikalarda ızdırap çekiliyorsa, bir yerlerde hata yapılıyor demektir! Hata demişken, Diego’nunki hata değil, resmen ihanettir! BREZİLYALI kırmızı kart görene kadar, her şey yolunda gidiyordu. Oyunun kontrolü F.Bahçe’deydi. Gökhan Gönül, eski günlerinden resital sundu ve sahanın en iyisiydi. Rıdvan hocanın deyimiyle, ‘Yavru Rıdvan’ Markovic, golü kaleci hatasıyla atsa da, öncesinde Gökhan’ın yaptıkları muazzamdı. Hasan Ali Kaldırım, Ba ve Mehmet Topal öne çıkan diğer isimlerdi.DÜŞÜK VİTESTOPAL-De Souza ikilisinden biri veya ikisi öne çıkınca, F.Bahçe rakiplerine iyi baskı kuruyor. Maçın bazı bölümlerinde, cezaalanı çevresindeki çoğalmalar, hızlı paslar iz bıraktı, ancak ya final pası ya da son vuruş eksik kaldı. Volkan Şen...OZAN Tufan, hatta geçmiş karşılaşmalara da bakarsak Volkan Şen, teknik direktör Vitor Pereira’nın kafasında yok. Çünkü Portekizli hoca, viraj-düz yol demeden, otomobili düşük vitesle kullanmaya alıştı ve her maçta istediği sonucu almaya da devam ediyor. SEZON başındaki F.Bahçe ile şimdiki arasındaki fark da bu zaten. Molde yenilgisiyle başlayan grup maçları, üst turla sonuçlandı. Mevcut oyun, daha ilerisini görmek için yetmeyebilir. Bunun için de, futbolcuların kendi performansının üzerine koyması gerekir. (Vatan)
Bu tip maçlarda aptalca atılmanın bedeli bir üst tura çıkamamak olabilir... Çünkü bu bir lig maçı değil. Bunu yapan futbolcu, eğer bir takıma kurtarıcı olarak getirildiyse, büyük bir firma olarak transfer edildiyse ve o hiç olmayacak yerde bu hareketi yapıyorsa, ya bu futbolcunun zihinsel bir sorunu vardır ya da bu futbolcu, bu camiada olmak istemiyordur.Celtic aman aman bir takım değil... Bizim ligde oynasa orta sıralarda mücadele eder. Ama bizim ligde orta sıralarda mücadele eden bir takım, bir büyük takım 10 kişi kalınca Celtic gibi oynamaz. Kaderine razı olur. Ancak Celtic, Fenerbahçe'yi 10 kişi yakalayınca ecel terleri döktürmeye başladı.Fenerbahçe takımı bu teknik direktörle beraber, sahada rakip takımla kavga etmeye başladı. Aslında kötü birşey değil. Oyun kuralları çerçevesinde bunu yaparsanız, giydiğiniz formanın da ağırlığı ile bu size avantaj sağlar. Ama bunu Avrupa'da yaparsanız belli sınırları aşmayacaksınız. Sarılacivertliler, mücadeleyi fena yapmıyorlar ancak göze hoş gelen futbol da oynamıyorlar.Seyirci şunu ister, şoför mahallinde oturayım, 10 lira yerine 2 lira vereyim ve evin önünde ineyim. Hepsi birlikte olmuyor... Dün geceki maç hedefe varma maçıydı. Sinirler bozulabilir, iyi top oynamayabilirsiniz ama bir üst tura çıkmak zorundasınız. O nedenle iyi mücadele etmek zorundasınız. Diego'nun arkadaşlarını satmasına rağmen arkadaşları onu satmadılar, mücadelelerini üst noktaya taşıdılar, maçı da turu da Diego'yu da kurtardılar. Bundan sonra Diego'nun arkadaşlarına çok borcu var. Ama artık nasıl öder bilemem.Hedef üst tura çıkmaktı Fenerbahçe onda başarılı oldu. Ama şunun altını çizelim, Fenerbahçeli futbolcular geçen yıllara göre dikdörtgenin içinde daha fazla kavga ve mücadele ediyorlar. Futbolda da öncelik budur. Görsel birşey isterseniz onu da yaparlar mı, yapabilirler. O da Fenerbahçe'yi bu tarzda oynatan, bu teknik direktörü bağlı. Herşey onun elinde.
Diego ile başlayıp Diego ile bitirmek lazım ama, maça bu kadar etkili, bu kadar iyi, bu kadar çarpıcı başlayan koca bir takıma haksızlık etmeyelim... Önce “Yiğidin hakkını yiğide” verelim... Saha Gaziantep’deki gibi “rezil” olmayınca, büyük kariyerine rağmen hızlı futbolun “el freni” gibi görünen Nani ilk onbirde yer almayınca Fenerbahçe maça olağanüstü bir başlangıç yaptı... Öyle ki, “Pirana” balıkları gibi rakibini yedi bitirdi... Nereden başlayım diye düşünmeme gerek yok, Markovic’ten başlamalıyım... Bizim kulüplere örnek olmalı... Sırf kariyeri var diye ağır aksak oyuncular alacağımıza Markovic gibi, kariyerinin başında olan ama hızıyla, mücadelesiyle tutulamayan oyuncuları bulup getirmek gerekiyor... Unutmayalım dünya futbolu artık “daha hızlı, daha çabuk” diyor... Bu anlayışın çarpıcı bir örneği Markovic...Gökhan Gönül abartısız futbol hayatının en parlak günlerini yaşıyor... Gol Markovic’e yazıldı ama o golün gerçek sahibi Gökhan Gönül... Gerçek anlamda yoktan var ettiği bir pozisyon... Şener oynuyordu, “Gökhan oynamıyor” diye üzülüyordum, şimdi haklı olarak Gökhan oynuyor “Şener’e yazık oluyor” diye düşünüyorum... Benzer bir durum solbek içinde geçerli... Hasan Ali süper oynuyor... Ama şimdi iki maç cezalı... Caner aynı çizgiyi yakalarsa, bu kez belki de Hasan Ali kulübede oturmaya başlayacak...Keşke istatistik elimde olsaydı. Sanıyorum Fenerbahçe rakibinden en fazla top çaldığı, en fazla ikili mücadele kazandığı maçı oynadı... Oysa beraberliğin yeteceği bir maça rölantiden alarak başlayabilirdi... Tam aksini yaptı... Celtic’li bir oyuncu topu her ayağına aldığında, her pozisyonda sanki duvara çarpmış gibi ensesinde Fenerbahçeli bir oyuncuyu buldu... Celtic’e nefes aldırmadı Fenerbahçe.Elbette Diego... Yatıp kalkıp Fenerbahçe’nin bir üst tura geçişine dua etsin... Fenerbahçe’ye ihanet etse ancak bunu yapardı... Hakemin iki metre önünde attığı tekmeyi ikinci amatör kümenin acemi futbolcuları bile atmaz... Şimdi en az üç maç ceza alacak... Yani Fenerbahçe’yi Avrupa seferlerinde yalnız bırakacak. Seyircinin kırmızı kart çıkaran hakemi değil, o tekmeyi atan Diego’yu ıslıklaması umarım kendisi için en büyük ceza olmuştur... Üstelik, iyi oynayan bir takımın ritmini, taraftarın ve ekran başındaki Fenerbahçelilerin ve iyi futbolun tadını çıkaranların, o keyiflerinin, o mutluluklarının, o zevklerinin, çok affedersiniz ama adeta içine etti...Milliyet’te geçen hafta yazdım... Fenerbahçe, Fenerbahçe gibi oynarsa, bu Avrupa liginde Fenerbahçe’den daha iyi takım yok gibi... Yeter ki, takım bu kadar iyi hava yakalamışken, Diego gibi sorumsuzların yaptığı kazalara uğramasın...(Milliyet)
Diego’nun 67. dakikada gördüğü en hafif tabirle saçma ve sorumsuz kırmızı karta kadar “bıkmadan oynayan” ile “usanmadan savunan” arasındaki bir mücadele izliyorduk.Fenerbahçe güvenli bir şekilde Celtic yarı sahasına yerleşiyor, hem dengeli, hem de etkili bir şekilde hücum aksiyonları sergiliyordu. İlk yarının özetine bakarsak; baskılı ve istekli oynadılar, hep tehlike çizgisinde dolaştılar. Her zamanki gibi kanatları iyi kullanırken, Mehmet Topal ve Souza’yı da göbekten ceza sahasına sokarak, çoğalmayı başardılar. Hatta Markovic’in golüne kadar en ciddi pozisyonları iki ön libero ile bulmaları, işlerin tam da planlandığı gibi “tıkır tıkır” yürüdüğünü gösteriyordu. Rakibi karşılamada da ciddi bir sıkıntı yoktu. Tek bir açık verdiler, o da Ba-Alves uyumsuzluğundan kaynaklanan bir uyuyakalmaydı. Allah’tan Nadir Çiftçi ağır davrandı...Fenerbahçe adına ilk yarının en pasif, en etkisiz, en sırıtan ismi Diego’ydu. İstekli oyununa rağmen yine çok fazla top ezdi, yine birçok atağın olgunlaşmasının önündeki en büyük engelledi. Ve o Diego az kalsın bir çuval inciri berbat ediyordu. Rakibin yavaş yavaş havlu atmaya hazırlık yaptığı bir anda hakemin gözü önünde attığı tekme ile Celtic’i ayağa kaldırdı, herkesin huzurunu kaçırdı. Neyse ki arkadaşları maçın sonunu beraberlik de olsa kazasız-belasız getirdi de istemeyen adam olmaktan son anda sıyırdı...Vitor Pereira’ya akıl-sır erdirmek imkansız... Ozan Tufan’a neden böyle sırtını döndüğünü hâlâ anlayamadık. İş Avrupa maçına geldiğinde tereddütsüz Volkan-Fabiano değişikliğine gitmekten çekinmezken, Diego’yu ya da Souza’yı dinlendirmeyi nedense hiç düşünmüyor... Adalet anlayışını sürekli sorgulatıyor... Ozan hem Souza’nın, hem de Diego’nun yerinde bal gibi oynar. Hatta eksiği yok, fazlası var... Diego’nun atılmasından sonra Ozan’ı almak için 82. dakikaya kadar beklemek bile önyargının ta kendisi...Bakarsınız “bir musibet bin nasihatten evla gelir” Pereira da bir “otokritik” yapar... Üç kulvarda herkesten yararlanması gerektiğini, özellikle bazı isimleri kokmaya, çürümeye bırakmaması gerektiğini anlar...Özel bir paragraf ise Gökhan Gönül’e... Tek kelime ile Fenerbahçe’nin saha içindeki gerçek lideri... Hırsıyla, aklıyla, coşkusuyla alkışı fazlasıyla hak ediyor...(Milliyet)
F.BAHÇE, UEFA Avrupa Ligi’nde tüm hızıyla devam ediyor. Maçın başından itibaren oyunun kontrolünü eline alarak, rakibine alan bırakmadan, yakın oynayıp baskı yaparak her şeyini ortaya koydu. CELTIC’İN sadece adı kalmış. Bu takımın yaptığı tek şey kendi yarı sahasında savunma yapmak, F.Bahçe’nin oyununu bozmak üzerineydi. Çok koşarak, sert ikili mücadelelere girerek, F.Bahçe’yi yıldırmaktı. İLK yarı itibarıyla F.Bahçe’nin etkili bir futbol ortaya koyduğunu söyleyemem. Kendine koşu alanları bırakmayan Diego, Souza, Alper, Fernandao’nun başarısız göründüğü ilk yarıda öne çıkan isim Gökhan Gönül’dü. Yükselen formuyla sahanın en etkilisiydi. Markovic’in attığı golde, yaptığı dripling ve attığı derin pas muhteşemdi. Gönül’e eşlik eden 2 isim Mehmet Topal ve Markovic’ti. TOPAL çok bilinçli oynuyor. Rakibin tüm ataklarını kesen ve topu oyuna sokan hatasız sokan oyuncuydu. Markovic’in en güçlü yönü sürati ve driplingleri. Doğru zamanda rakip defans arkasına yaptığı topsuz koşular çok etkili oluyor. Daha çok genç ve tecrübesiz olduğu için oyun içinde sürekliliği yok. Ne zaman dripling yapması veya pas vermesi gerektiği konusunda gelişmeye ihtiyacı olan önemli bir yıldız oyuncu. PEREIRA SINIFTA KALDIMAÇ boyunca çok efor sarfeden ancak hiçbir şey üretmeyen Diego’nun hakemin 2 metre yanında rakibe tekme atıp takımı 1 kişi eksik bırakması, affedilir gibi değil. Hiçbir oyuncunun bunu yapma hakkı yok. Bunun faturası Diego’ya ağır olmalı. DIEGO’NUN atılmasıyla oyun bambaşka bir hal aldı. Ronny Deila, Commons ve Rogic’i oyuna alarak baskı yapmaya başladı ve Celtic 75’te skoru eşitledi. Pereira ilk hamlesini 82’de Ozan’ı alarak yaptı. Ancak F.Bahçe’nin 4-4-1’e dönmesi ve oyuna Caner’i dahil ederek Hasan Ali’nin önünde pozisyon aldırarak, Alper’i de Gönül’ün önüne çekmesi gerekirdi. Tabii ki Fernandao’nun da oyunda kalması... ANCAK F.Bahçe son dakikaları forvetsiz ve gol yememek için mücadele ederek geçirdi. Avrupa Ligi’nde yolumuza devam etsek de tüm bu olumsuz görüntülere sebep olan başta Diego ve oyuna doğru müdahale etmeyen Pereira eleştirilmeyi fazlasıyla hak ettiler.(Vatan)
F.Bahçe Yönetim Kurulu’nun yerinde olsam Diego’ya çok ağır para cezası veririm. Bir futbolcu bu kadar sorumsuz olmaz. Geçen hafta Antep maçında penaltı yaptırıyor, bu kez de takımı iyi oynarken, hakemin gözü önünde tekme atıyor. Böyle profesyonellik olmaz. Rakibi tekme attığı için isyan ediyor, sonra kendisi atıyor.Bir de yüreği ile oynayan Gökhan Gönül’e bakın.Haftalardır futbolunun zirvesinde. Topu rakibinin sağından atıp, solundan geçiyor. Tur bindiriyor, sonra da Markovic ‘e enfes pas veriyor. Kalecinin da hatasını affetmiyor.Peki, bu Gökhan Gönül’e ne oldu? Nasıl bu kadar iyi futbol oynuyor. Çok basit: Şener’in gelmesi Gökhan’ın futbolunu zirveye çıkardı. Sezon başında herkes “Şener” derken o bana “Beni unutmayın, gümbür gümbür geliyorum” demişti.Helal olsun sana Gökhan.Celtic, İstanbul’a maç kazanmaya gelmemiş. Çok iyi defans yapan, kontrataklarla da gol arayan takım. F.Bahçe bir hafta idmanlarda kapanan takımı, defansın arkasına atılacak uzun toplarla çözme idmanları yaptı. Bunu da iyi uyguladı.Nedeni de basit: Fizik gücü ile oynayan İskoç takımının Alper, Markovic, Diego gibi topu ayağa oynayan ve dar alanda teknik beceresi yüksek oyuncularla bozdu. Orta sahada presle top kazandılar, çok güzel hücum organizasyonları hazırladılar. Tek sıkıntı, rakip kale önündeki telaştı. Biraz sakin olsalar, çok çok gol pozisyonu üretebilirlerdi.Josef’in kaleciden dönen topa iyi vuramaması F.Bahçe adına ne kadar şanssızlıksa, Ba’nın kurtardığı gol pozisyonu da o kadar şanstı.F.Bahçe sahada futbol oynayarak yetmiş dakika kalitesini gösterdi. Diego’nun kırmızı kartından sonra on kişi kalan takımın oyuncuları müthiş bir enerji harcadılar. Oysa bu kadar da yorulmayacaklardı. Bakalım Diego arkadaşlarının yüzüne nasıl bakacak!(Akşam)