Skorer Gelecek -neden- parlak?

Gelecek -neden- parlak?

04.09.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Gelecek -neden- parlak

TAKTİK Geçtiğimiz Perşembe öğle saatlerinde Radyospor'da, milli takımın söylendiği kadar kötü durumda olmadığını anlatmaya çalışarak geçti bir buçuk saat... Bu ülkede futbol izleyicisinin televizyondaki yorumlardan çok etkilenmiş olabileceğini düşünüyordum ki, oradan çıkıp gazeteye geldiğimde bu kanaatin tahminimden daha yaygın olduğunu anladım. Bugüne kadar çok çok az yazımla ilgili görüş beyan eden müdürümüz Cem Şengül de, benim başka bir maç izlediğimi düşünüyordu! Ben de o gün milli takımın geleceğinin neden parlak olduğunu 1200 vuruşluk maç kritiğinde yeterince anlatamadığımı fark ettim ve Malta-Macaristan maçları öncesinde bir kez daha ulusal takım yazmaya karar verdim, affınıza sığınarak... Fatih Terim 1993'te ulusal takımı devraldığında FIFA sıralamasındaki yerimiz 67... Terim'in görevdeki ilk iki maçında mağlup ettiği Polonya dünyanın 23'üncü, Norveç ise 5'inci büyüğü... Mustafa Denizli, 96'da bayrağı teslim aldığında milli takımın pozisyonu 29'unculuk... Euro 2000'de Belçika'yı mağlup eden milli takımın sıralaması 35, rakibininse 30... Bu galibiyetten sonra tam 7 yıl boyunca milli takım, tek bir defa bile, FIFA listesinde üstünde yer alan bir rakibini mağlup edemedi... Şenol Güneş döneminde Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası üçüncüsü olan Türkiye, kendinden güçlü takımlarla yaptığı 11 maçta "0" çekti. Yanal döneminde de durum değişmedi, milli takım Yunanistan ve Danimarka'yı da mağlup edemedi ve göreve tekrar Terim geldi. Milli takımın 2459 gün aradan sonra FIFA sıralamasında üstünde yer alan bir rakibini yendiği ilk maçsa, 4-1'lik Yunanistan galibiyeti...Romanya maçından hemen önce bütün gazeteler ve televizyonlarda yer aldı, FIFA sıralamasında iki basamak yükseldik ve 22'nci sıraya tırmandık diye... Ama rakip Romanya'nın aynı sıralamada 13'üncü sırada olduğunu, İngiltere'yle sadece 1 puanlık bir farkla ayrıldıklarını dikkate almadık... Çarşamba gecesi İngiltere'ye kaybetsek belki bu kadar şayia olmayacak, ama FIFA diyor ki, senin rakibin Romanya, İngiltere ayarında... Bu hızla giderlerse 2010 Dünya Kupası elemelerinde 1'inci torbada olacaklar, üstelik kulüp takımları da Avrupa'da müthiş gidiyorlar. Şu anda UEFA sıralamasında Almanya'yı sollayarak 5'inci basamağa çıkmış durumdalar ve seneye Avrupa kupalarında 7 takımla var olacaklar... Tabii biz futbol maçlarını, "sarı saçlı forvetleri de çok hızlı!" ölçüsünde algıladığımız sürece, futbolu tek takımla oynanan bir şey zannedeceğiz, halbuki sahada iki ayrı plan, iki ayrı yatırım, iki ayrı ekip mücadele ediyor... Nereden geliyoruz? Bizim takımdaysa en çok tartışılan nokta, orta saha tercihleri idi... Allah'tan hafta sonları televizyondan İngiltere'yi İspanya'yı falan izliyoruz da, küçük beynimiz ölçüsünde dünyanın nereye gittiği konusunda ufak-tefek fikirler edinebiliyoruz. Hamit'in Schalke'yi bırakıp Bayern'e gelme nedeni orta sahada oynama isteği... Hitzfeld de onu Lig Kupası'nda da ligde de ya sağ açıkta veya orta sahanın ortasında kullanıyor. Romanya karşısında da yeri orası idi. Bir takımın ortada Emre-Hamit gibi hem defansı hem de ofansı oynayabilen, oyunun her iki yönünü bilen bir ikilisi varsa meselenin yarısını çözmüş demektir zaten. Dünyada artık ne "ön libero" kaldı, ne de "forvet arkası"... Seedorf'u, Lampard'ı, Pirlo'yu ve Scholes'u özel kılan bu... 2007 senesinde Saidou'nun veya Baggio'nun orta sahanın ortasında oynama şansları yok. Hüseyin'in, Koray'ın bu milli takımda oynaması için hücuma da katkı yapması gerek, sadece top kesmek yetmiyor. Ya da Delgado'yla Ceyhun'un da bu ligde kalma nedeni bu, Deco veya Kaka herhalde onlardan yeteneksiz oldukları için kendi ceza yayları ile rakip ceza yayı arasında mekik dokuyorlar... Üst üste iki büyük turnuvaya katılamamışsın, yapman gereken yegane şey maneviyatı bozulmuş kadronu yenilemek, mümkünse gençleştirmek... Üzülmez'in yerine Volkan'ı oyuna aldığı anda milli takımın 11'inde 1980'den önce doğan oyuncu kalmıyor... 24 yaş ortalamalı bu takım seni 3 büyük turnuvaya bozulmadan taşıyabilir. Tabii gündelik düşünmezsen... Orta, uzun vadeli planların varsa... Rakibin liginde 4 hafta oynanmıştı, senin liginde iki hafta; üstelik de bizim ligimizde 2 hafta oynanması demek, henüz futbolcular tatilden yeni çıkıyorlar demek... Yani Romanya'nın fiziksel durumundan kat be kat geridesin. İkinci yarıda adamlar o kadar diri ki, sana top göstermiyorlar. 1200 vuruş yetmemişti, 5 bin vuruş da yetmiyor. Kısmetse devamı Malta-Macaristan maçlarından sonra... Hafta sonu ne izliyoruz? "SHARP"ı ters basılmış United forması. Ne kadar çok yabancı futbolcu tanırsak o kadar havalıyız. Hagi daha Barcelona'da bir yerlerde. Müjdat'ın son yıllarına denk gelen, BJK'dan Ulvi'yi, Recep'i tanıma fırsatı bulan bir kuşak yavaş yavaş "dışarıya" açılıyorduk. "Tercih ettim" cümlesinin "Bizler profesyonel futbolcuyuz" naralarına yavaş yavaş döndüğü zamanlar. Gömleklerimizin yakasını kaldırıp sanki 90 dakika gibi gelen 10 dakikalık suni teneffüslerde "Cantona vurdu gol oldu" sesleri. Öyle zamanlarda adı bize benzeyen bir isimdi "Mehmet". Soyadının okunuşunu ne kadar Avrupalı söylüyorsak o kadar iyiydik. Yazları mahallemize gelen "Almancı" çocuklara sorduğumuz tek isim de olsa yine de kuracak bir cümlemiz vardı Alman Ligleri ile ilgili. Soyadı Scholl da olsa adı Mehmet'ti ve bu bize yeterdi. Futbolcuları bize gelmediğinden biz onlara gidiyorduk. Anelka, Roberto Carlos isimleri şimdiki çocukların ağzında sakız mı? Şanslı olsalar da oynayabilecekleri "futbolcu kartları"nı basmıyor artık matbaalar.. Futbolcu kartları artık yoksa ve onlarla oynanmıyorsa bir çocuğun şansa neden ihtiyacı olurdu ki? Bize benzeyen adam artık futbol oynamıyor. 2005-06 sezonunda 8. şampiyonluğunu yaşayarak Almanya'da en çok şampiyonluk gören futbolcu rekorunu kıran Mehmet, 5 kez de Almanya Kupası şampiyonluğu yaşadıktan sonra ardında unutulmayacak bir futbol serüveni bıraktı. Duvarın yıkılışından 3 yıl sonra başladığı Münih ma-cerası aralıksız sürmüştü ve 1 yıl ayrılığın sonunda artık sonu gelmişti. Mehmet Scholl futbolu bırakıyordu. Çayı bir kenara bıraktım. İşten yeni gelmiştim. Mehmet Scholl'un haberini izledim. Allianz Arena'da ağlayarak Münihli taraftarları selamlıyordu. Her şey büyüdüğünüzü haykırıyordu yüzünüze..."Bırak mezarcılar kazsınlar kazanın / bırak kaldırsınlar külün ışıksız parçacıklarını / ve konuşsunlar solucanların dilini." (Neruda) umeleke@milliyet.com.tr Ali Tarakcı ve Neruda'nın sözcükleriyle Mehmet Scholl...