Hüseyin Eroğlu: 'Düşer' dediler Süper olduk!

Süper Lig’in asırlık kulüplerinden biridir Gençlerbirliği. Efsane Başkan İlhan Cavcav’ın ölümünden sonra liyakatsiz ellerde savrulmaya başlayan kırmızı-karalar, ne ilginçtir onun adının verildiği sezonda Süper Lig’e veda etti.

Geri dönüşler zordur, zaman alır, emek ve fedakarlık ister. Başkent ekibi için de öyle oldu. 2024-25 sezonuna kötü başlayan ve ilk yarıyı küme düşme hattının hemen üzerinde tamamlayan Gençlerbirliği’nde, yönetim hayati bir karar aldı. Uzun yıllar Altınordu’da çalışan, Samsunspor’u Süper Lig’e çıkaran deneyimli teknik direktör Hüseyin Eroğlu’nu takımın başına getirdi. Hüseyin hoca olmaz deneni başardı. İnanmayanları yanılttı. Güvenmeyenleri mahcup etti. Ve kırmızı-siyahlı ekibi dört yıl aradan sonra lige taşıdı.

Gelin bu muhteşem geri dönüşün hikayesini onun ağzından dinleyelim;

"On aydır çalışmıyordum. Teklif vardı, doğru kulüp bulmam gerekiyordu. Geçen yıl sonunda Başkan Osman Sungur davet etti. ‘Gitme, risk alma’ diyenler oldu. Ankara’ya geldim, sunum yaptık, prensiplerimizi anlattık. Başkan, o gün play-off’u hedefliyordu. Takımın potansiyesi vardı. Ekibime ve kendime güveniyordum. Sezon sonunda süper ligde oluruz dedim. Onlara çok inandırıcı gelmediğini hissettim.

Takımla ilk toplantımızda tahtaya ‘inanmak’ yazdım. Benim değil, oyuncularımızın ve camianın da inanması gerekiyordu. Takıma ‘hepinize ihtiyacım var. 25 kişiyiz ve bu maratonu birlikte koşacağız dedim. Avantajım; daha önce çalıştığım Sinan, Metehan, Erhan, Oğuzhan gibi deneyimli isimlerin ekibime sağlayacağı katkı idi. Takım içindeki kaynaşma ve birliktelik sayelerinde oldu.

İşe başladık. Güçlü oyun ve skor almak önemliydi. İlk haftalarda sakat oyuncular vardı. Hiç bir zaman bahane üreten olmadım. İyi sonuçlar gelmeye başladı. Oyuncu adaletine, futbol bilgine inandığı vakit, saygı duyar. Bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum.

Almanya doğumlu ve o ekolü iyi bilen bir teknik direktörüm. Felsefemiz şudur; oyunu oyuncu üzerinden değil oyun üzerinden kurgulamak. Sistem yaratmak, her oyuncudan faydalanmak. Oynayan mutludur, ama oynamayanı yönetmek daha değerlidir. Son haftalara geldiğimizde, sonradan giren tüm futbolcularımdan verim aldık, hepsinin katkısı büyüktü.

Çok zor maçlarımız oldu. Ekonomik değeri yüksek, ligin favorisi rakipler vardı. 17. haftada 13. sıradaydık. Tüm istatistiklerde gerideydik. En zor maçımızı Ümraniye ile oynadık. O maçtan sonra şu mesajı verdik; ‘Bu takım Süper Lig’e çıkacak.’ Yaptığımız değişikliklerle son iki dakika goller bulduk. Kazanarak rakiplerimizin de psikolojik anlamda önüne geçtik.

Nasıl çalışırsan öyle oynarsın. Dersini çalışanla çalışmayan arasında fark vardır. Özgüveni ve duruşu farklı olur emek verenin. Çorumspor ve İstanbulspor yenilgilerinden sonra insanlar ‘bu takım düşüşe geçti, iş bitti’ dedi. Ama biz ayağa kalkmayı başardık. Sonra çıkışa geçtik, kaybetmeden sezonu tamamladık. Hiçbir şey rastlandı değildi. Gerisinde planlı çalışmak, doğru iletişim kurmak ve ekibine inanmak yatar.

Oyuncularım bu dönemde büyük özveride bulundu. Her kulüpte ekonomik sıkıntılar var. Hiçbiri dört dörtlük değil. Evet, zor bir süreç yaşandı. Önemli olan doğru yönetmek, doğru mesajlar vermekti. Bunu yaptığımızı sanıyorum. Çocuklar kendilerini bize teslim ettiler. Hepsi çok profesyonel davrandı.

Ekibimle çaba harcadık, analiz yaptık, tartıştık. Kulüpte aylardır sabaha kadar ışıklarımız sönmedi. Neticede ilk yarının eleştirilen oyuncuları, finalde takımı sırtlayan isimlerdi.

Bir başka şansımız sportif direktörümüz Ali Ekber Düzgün. Geldiğimde tanıdım ama yönetim ile aramızda köprü oldu. Devre arası transferlerde uyumlu çalıştık. Nokta atışlar yaptık. Başarıda büyük payı var. En önemlisi ise yıllardır çalıştığım ekip arkadaşlarım; hepsine şükran borçluyum. İyi ki birlikteyiz. Daha uzun yıllar da olacağız."

AİLE DESTEĞİ VE KIRMIZI SAAT

"Samsunspor’da bir kırmızı kazak hikayem vardı. Orada sembol oldu. Burada farklı bir obje. Maçlarda siyah beyaz giymeye çalıştım, kombinimi değiştirdim. Ama eşimin hediye ettiği (kolunu göstererek) bu kırmızı-siyah saati hiç çıkarmadım. Üzerimdeki giysiler değişti ama saatim değişmedi, her maçta kullandım. Bu da Gençlerbirliği’ndeki uğurum oldu. Aileme destekleri için teşekkür ediyorum. Eşim, oğlum ve kızım Ankara’daki maçlarımıza gelmeye çalıştılar. İki yıl önce Samsun’da aynı sevinci yaşadılar, şimdi de burada."

MİLLİ TAKIM DAVETİ

"Samsunspor’dan ayrıldıktan sonra dönemin Milli Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop aradı. Milli takımların başına geçirmek istediklerini, hem vizyoner, hem yönetici, hem iyi bir teknik direktör olduğumu söyledi. 10-12 konuda yetki verilecek ama saha dışında olacaktım. Ardından Riva’da TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye sunum yaptık. Kendisine şunu söyledim; ‘Milli takımlar antrenör geliştirme değil, futbolcu geliştirme yetiştirme yeridir. Biz antrenörü geliştirelim derken jenerasyonları kaybediyoruz. Antrenörlük deneyimi ve donanımı olmayanlar alt yapılarda görev alabiliyor. Bu iki taraf için de sıkıntı.’ Sonuçta süreç uzadı. Arada hakeme saldırı olayı (Halil Umut Meler) girdi ve seçime gidildi. Vesile oldu. Bu kulüpte hayatımızda unutulmayacak bir senaryo yazdık. Lakin her Türk teknik direktör, milli takımın başında olmak ister."

ALTYAPIDA HÜSRAN

"Galatasaray, UEFA ve Süper Kupa’yı kazandı. Ama çeyrek asırdır kulüpler düzeyinde başka başarımız yok. Üzücü bir durum. O zaman sürdürebilir planlarımız yok demektir. Avrupa’ya giden yetenekli gençlerimizin sayısı beş kat artmalı. Trabzonspor U19 takımını ve hocaları Eyüp Saka’yı yürekten kutluyorum. Ancak bir kaç yıl içinde bu çocuklardan 4-5’ni A takımda göremezsem üzülürüm."

UMUT IŞIĞI YAKTIK

"Beni en fazla gururlandıran, Ankara’daki son maçımıza 16 bin taraftarın gelmesi. Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı bir aradaydı. Böyle bir Gençlerbirliği ailesi görmek heyacan vericiydi. Centilmen, ceza almamış bir taraftar. Çok değerli bir kulüp. Geldiğimizde hiç kimse inanmıyordu ama şu an Süper Lig’deyiz. Malatya dönüşü tüm taraftar kulüpteydi. İnsanlara umut ışığı olmak tarif edilemez bir duygu."