Hele ikinci yarı. O kadar kötü maçtı ki, iki takım da o kadar kötü futbol oynadı ki, canım sıkıldı.
Maç izlerken insanın canı sıkılır mı ya!..
Sıkıldım valla.
Zaman geçmek bilmedi. Zaman akmadı, sanki durdu!..
Beşiktaş fena başlamadı. Koştu, bol pas yaptı, rakibine yüklendi.. Zayıf olan rakibi karşısında çok rahat pozisyonlar buldu, golü beş, altı karşı defa yokladı.
Sonunda buldu.
Ekrem ayağına geçen fırsatları değerlendirseydi tribün tabiriyle milli olurdu.. Bi maçta Beşiktaş’ın en golcü ikinci futbolcusu unvanını kazanabilirdi..
Ayağına ayar veremedi.
Sıfır çekti.
* * *
Ekrem sıfır çekti, ama Beşiktaş çekmedi. Almeida ile golü buldu. Bulunca da rahatladı. Zannettim ki; bu rahatlama farkı getirecek, üç, dört olacak. Zannettim ki; tarihi fark gelecek.
Ortam müsaitti çünkü.
Meğer rahatlama başka rahatlamaymış. Tatile çıkmanın rahatlamasıymış. Beşiktaş resmen durdu, oynamamaya başladı. Aynı zamanda Karabük’ün de önlemini alması etkili oldu.
Sıkıcı dakikalar böyle başladı.
İkinci yarı bitse de gitsek dediğimiz ender maçlardan biri oldu.. Futbol adına kayda geçecek üç, beş dakika bile yoktu. Hatta bir dakika bile yoktu.
* * *
Futbolculara bu ne biçim futbol diye kızmak abes...
Yoruldular. Yorgundular.
On günde, üç maç ortalamasıyla oynamak kolay mı?
Biz izlemekten yorulduk, maçlar iç içe girdi, haftalar birbiriyle karıştı.
Yarı yıl tatili imdada yetişti.
Futbolcular da dinlenecek, biz de, seyirciler de...
Değişik kulvarlar da olsa anlayacağım. Avrupa, lig, kupa... Aynı kulvarda bu kadar maç iyi olmuyormuş.
Bunu da öğrendik.
* * *
Ligin ikinci yarısı da böyle geçecek. Araya kupa maçları da sıkışacak. Umarım futbolun kalitesi düşmez.
Beşiktaş yükselen bir grafik çizdi, ikinci yarı sürdürebilirse Avrupa’da da Türkiye’de de iş yapar.
Düne dönelim. Beşiktaş, savruk oynamayan, iyi bi takım olduğunu bir kez daha gösterdi.
Hedefi yorulmadan üç puandı.
Aldı.
Tek kelimeyle maçın özeti budur.