Şansal Büyüka

Şansal Büyüka

sansal.buyuka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Galatasaray takımı, kötü oynadığı, hatta kaybettiği maçlarda bile, en azından iyi bir başlangıç yapar, maçın bazı bölümlerinde tempoyu yüksek tutar, futbol oynadığını hatırlardı.
Galatasaray takımı, Kayseri maçının ilk yarısında resmen “iflas” etti. Futbol adına “sıfır” çekti. Seyircisini bile deliye çevirdi. O seyirci müthiş coşkuyla karşıladığı Galatasaray takımını, ilk yarı sonunda yuhlar ve ıslıklarla soyunma odasına gönderdi.
Yemin ediyorum, ilk yarı sonunda hanıma “okkalı” bir duble Türk kahvesi söyledim, uykum açılsın diye... Galatasaray takımının önce kendi camiasına, tribünlerdeki seyirciye, ekran başında umutlarını ve zamanlarını bu maça bağlayanlara “işkence” çektirmeye hakkı yok.
Hadi kötüsün, beceriksizsin, Galatasaray kalibresinin altında futbolcusun. Bütün bunlara rağmen, koşmana, mücadele etmene, hırslı, coşkulu oynamana engel olan ne var? Kötü oyna ama koş... Yanlış yap ama mücadele et... Bunların dünya yansa, hasırları yanmaz. Umurlarında bile değil...
Kayseri deseniz, zaten kalecisi kovid, üçüncü kalecisi oynadı. Emrah ısınırken, sakatlandı. Takımın resmen yarısı yok. Kayseri takımı bu, eti ne, butu ne? Bu takım karşısında bir Feghouli pozisyonu dışında, gole yaklaştığın tek pozisyon yok.
Gomis üç yıl yaşlanarak geri döndü. Afrika çöllerinin sıcağında-kurağında yaşadı. Yeniden yeşermek, yeniden toparlamak elbette çok kolay değil...
Romen tezgahının 10 milyon euroluk iki oyuncusu Morutan ile Cicaldau kulübede, Feghouli ile Babel ilk on birde başladı. Gençler oynuyor, olmuyor. Ustalar oynuyor, tutmuyor. Galatasaray futbol takımının genleriyle oynadılar. Yazık ettiler güzelim takıma...
Diyebilirsiniz ki, “masalı bırak, maçı yaz...” Maçta ne var da yazayım? İlk yarıda şunu yazmadın diyeceğiniz bir pozisyon var mı? Ben böyle bir Galatasaray’ı rüyamda görsem inanmaz, kabus görüyorum sanırdım.
Ancak hakça yazmam gerekirse; ikinci yarıdaki Galatasaray için yukarıdaki ifadeleri asla kullanamam. Islıklarla soyunma odasına gittikleri için mi, yoksa içerde fırça yedikleri için mi bilemem ama, sarı- kırmızılı oyuncular ikinci yarıya üstlerindeki “ölü toprağı”nı atarak başladılar.
Hızlandılar, hırslandılar, hareketlendiler, pozisyonlar bulmaya başladılar. Gomis’le, Babel’le, Cicaldau ile kaçırdılar. Kerem köşeden toz almaya hazırlanırken o topu kaleci Bilal çıkardı. Bu Bilal nasıl oluyor da takımın üçüncü kalecisi oluyor, anlamadım.
Kayseri, sürekli savunmada kaldı, maçı kazanmak için en ufak gayreti olmadı. Attığı golde Cardoso düzgün vurabilse belki de gol olmayacaktı. İyi vuramayınca o top döndü dolaştı, ağlara yapıştı.
Cardoso golünde ilgimi çekti. Kayserili oyuncu gol vuruşunu yaparken, 10 metrelik bir daire çizseniz, çevresinde tek Galatasaraylı yoktu. Böyle savunma olur mu, rakibe böyle vurdurulur mu?
Galatasaray ilk yarıyı berbat, ikinci yarıyı vasat oynadı. Bu oyuna rağmen kaybetse yazık olurdu. Çünkü Kayseri hiçbir şey oynamadı. Buna rağmen; bizim alıştığımız, bizim yaşadığımız, destanlarına tanıklık ettiğimiz Galatasaray, asla bu Galatasaray olamaz. Sezon başında anlamsız bir gençleştirme adına güzelim Galatasaray’ın canına okudular.
Ektiklerini biçiyorlar diyeceğim ama; başkanın, hocaların günahını, bu anlamsız gençleştirmenin faturasını, facia denebilecek kadro mühendisliğinin cezasını niye seyirci çeksin? Galatasaray’ı yönetenlerin faturasını bu seyirci ödemek zorunda değil ki... 
Hem de her maç aynı acıyı çekerek...