15.02.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
ÜMİT AVCI-ÖZEL HABER
NAUMOSKİ: Efes bir sürü antrenör değiştirdi, fazla başarılı olamadı. Ben 4 sene önce ‘neden bana şans vermiyorsunuz’ diye sordum. ‘Senin tecrüben yok’ dediler. ‘25 sene basketbol oynadım ama tecrübem yoksa tamam’ dedim.
AYDIN ÖRS: Naumoski müthiş çalışırdı. İdmana erken gelir, en geç çıkardı. Biz Türk oyuncuları forse ederdik, ‘hadi daha hızlı, daha iyi’ diye ama Naumoski’ye söylemeye gerek kalmazdı zaten hep konsantreydi
Anadolu Efes Kulübü tarafından art arda yapılan törenlerle isimleri ölümsüzleştirilen, Türk Basketbolu’nun bugünlere gelmesinde başrolü oynayan iki kahraman Aydın Örs ile Petar Naumoski, başarının nasıl geldiğini Milliyet’e anlattı, perde arkasında yaşananları, hatıraları aktardı...
Önce sondan başlayalım. Farklı bir ülkede basketbol oynadıktan 20 yıl sonra bile, Türkiye’ye basketbolu sevdirenlerin başında geliyor denmesi, formanın ölümsüzleştirilmesi... Naumoski neler hissetti o gece?
“Gurur duydum. Her sporcu için çok önemli bir andır bu. Böyle bir alışkanlık Avrupa’da yok. NBA’de oluyordu. Bana nasip oldu. Bu başarı tabii ki benim değil, törende de söylediğim gibi o günkü tüm kadronundu, Efes organizasyonunundu. Beni en çok mutlu eden de neredeyse tüm ekibin o törende olmasıydı.”
Geç de olsa güzel
Peki Aydın Hocam... Kısa bir süre önce de aynı duyguyu siz yaşadınız. Sizin hislerinizi dinlesek...
“Bu örnek uygulamayı geç de olsa başlattıkları için başta Tuncay Bey ve bütün Efes camiasına teşekkür borçlu olduğumu söylemiştim. Zaten ekrandan eski görüntüler gösterildiğinde insan o yıllara gidiyor, duygusallaşıyorsunuz. Petar’ın da söylediği gibi bunu başlatmış olmaları çok güzel, örnek teşkil edecektir. Orada bulunmak bizim için bir görevdi. Naumoski bu kulübe gelmiş geçmiş en iyi yabancı olarak öne çıkıyor. Benim antrenörlük kariyerimde çalıştığım en iyi sporculardan, hatta belki de en iyisiydi. Orada hep beraber bütün takım olarak o duygusallığı yaşamak çok özel anlardı.”
Fedakârlık yapardı
Sizinle konuşmalarımızda çalıştığınız sporcular içinde hep farklı yere koyuyorsunuz... Naumoski’yi farklı kılan neydi?
“İyi sporcunun düzgün hayatının olması, kendisine dikkat etmesi, çok iyi çalışması gerekir. Naumoski müthiş çalışırdı. İdmana erken gelir, en geç çıkardı. Biz Türk oyuncuları forse ederdik, ‘hadi daha hızlı, daha iyi’ diye ama Naumoki’ye söylemeye gerek kalmazdı. Koraç Kupası’nı kazandığımız yıl, kasığından ağır bir sakatlık geçirmişti. Çok kritik bir Panionios deplasmanına gideceğiz, Doktor Bülent Aksoy ‘Petsy oynayamaz’ dedi. Benim için de sporcunun sağlığı önceliklidir, ‘İstersen sen burada kal, gelme’ dedim. Ama o gelmek istedi. Takım sahaya çıkacakken de, ‘ben de soyunayım, kenarda oturayım’ dedi. Maç başladı Ufuk’u oyun kurucu oynatıyorum. Baskı yapıyorlar, küçük bir salonda oynanıyor, tribünler tıklım tıklım, Ivkovic de antrenör. 13 sayı civarında geriye düştük, oyuna girmek istediğini söyledi. Emin misin dedim, ısrar etti. Bütün dikkatler ona çevrildi, Ufuk da rahatladı, takım da... Kazandık ve kupaya kadar giden yol açıldı. O da benim için önemli bir örnekti, takımın başarısı için kendisini ortaya koydu.”
Naumoski’nin farklı planları var mı?
“Belki antrenör olarak bir teklif gelirse kabul ederim ileride. Tabii ki bunun için iyi bütçe olması lazım, güçlü yapı lazım. Şimdi Obradovic çok iyi antrenör diyoruz ama nerede antrenörlük yaptığı da önemli. Panathinaikos’ta da Fenerbahçe’de de Avrupa’nın en büyük bütçelerine sahip. O bütçeler olmasa, finansal sıkıntılar yaşansa antrenör bir şey yapamaz. İmkanlar iyi olursa, iyi antrenör de kendisini gösterebilir.”
Bu durumda ileride tekrar Türkiye’ye gelebileceğin mesajını çıkarabiliriz!
“Bilmiyorum. Ama biraz zor artık. Benim en fazla kredim Efes’teydi. Efes bir sürü antrenör değiştirdi, fazla başarılı olamadı, ben 4 sene önce ‘neden bana şans vermiyorsunuz’ diye sordum. Bana senin tecrüben yok dediler. 25 sene basketbol oynadım ama tecrübem yoksa, tamam dedim. Aslında Djordjevic, Obradovic, son olarak da Jasikevicius gibi oyunculuktan direkt antrenör olabilen örnekler var.
Sen ne istiyorsan yaz!
İlk kontratını imzalamadan önce, neden Avrupa’da final primlerinin olmadığını sormuştun. O zamanlar Türk Basketbolu için bu hayalken, sen nasıl inandın?
Aydın hoca bana inanırdı
Aydın hocam top Naumoski’de 20 saniye kalır, çok top kullanırdı eleştirileri vardı. O takımda Ufuk Sarıca, Volkan Aydın, Tamer Oyguç gibi isimler de bulunuyordu. Sizin için zor olmaz mıydı bu durum, şikayet eden çıkmıyor muydu?
“Bizim takımı izleyenler biz hızlı hücum yapmayız sanıyordu. Ama öyle bir şey yok. Bizim takımın bir kapasitesi vardı. 6-7 oyuncuyla oynuyorduk ve dolayısıyla topun kıymetini bilmemiz gerekiyordu. Naumoski’nin oynadığı yıllarda Avrupa’nın en az top kaybeden takımıydık. Koraç Kupası’nı kazandığımızda, Stefanel’de, Bodiroga, Fucka, Gentile, Blackman, yarı finalde yendiğimiz Team System’de Djordovic, Mayers, Dan Gay gibi yıldızlar oynuyordu. Biz bu takımları o sistemle yenebilirdik, öyle oynadık. Petsy’nin önemli özelliği hep garantiye gitmesiydi. Yanındaki oyuncu koşuyorsa pası atmaz, hep sete oturturdu.”
Naumoski söze giriyor...
“Biz hızlı hücum yapardık ama çok net olurdu. Riske girmezdik. Zaten set hücumlarında iyiydik. Benim birebirlerim iyiydi, pota altında Tamer ve Conrad vardı, dışarıdan Ufuk, Volkan, Evliyaoğlu, hatta 4 numaradan Mirsad da üçlükleri sokabiliyordu. Böyle olunca biz garantiye giderdik. Bir de ilk senelerde kural değişikti. Faullerde ilkini atarsan ikinciyi atıyordun. Aydın abi de bana inandığı için faul yapacakları zaman sende kalsın top derdi.”
F.Bahçedaha şanslı