Tolga Ersarı

Tolga Ersarı

tolgaersari@hotmail.com

Tüm Yazıları

6 Şubat Pazartesi sabahı saat 04.30’da acı acı çaldı telefonumuz. Elbistan’da yaşayan kayınpederimdi arayan. Şok içerisinde anlattı yaşadıkları depremin her saniyesini... Ki sonrasında hatırlamayacaktı yaptığı bu görüşmeyi…

Haramdı o saatten sonra uyku bize. Televizyon başında öğrenmeye çalışırken ayrıntıları, büyüyordu içimizde acı ve huzursuzluk…

Saat 13.24’de bir kez daha vurdu acı… Bu kez merkez üssü Elbistan’dı! Yaşanan bir gerçekliğe inanamamanın, inanmak istememenin nasıl bir şey olduğunu o an öğrendim!

Haberin Devamı

Eşimin ailesinin yaşadığı sitede binalar çökmüş, mucize eseri onların oturdukları bina hasarlı bir şekilde ayakta kalmayı başarmıştı. Depremin hemen ardından 85 yaşındaki kayınpederim ile 81 yaşında ve dizlerindeki problemden dolayı yürümekte bile zorluk çeken kayınvalidem, iki ablamız ile birlikte zifiri karanlıkta dört kat merdiveni, hayatı boyunca sigara kullanmayan kayınpederimin “ ne olur ne olmaz ” diyerek bulundurduğu çakmağın mum ışığındaki alevinde inmişlerdi.

Bu mucizenin sıcağında ulaşabildi eşim babasına. Yoğun toz bulutundan dolayı tam olarak nerede olduğunu bilmiyor, bulunduğu yeri tarif edemiyordu, ilkine göre çok daha ağır bir şok içerisindeki kayınpederim. “ Anneni göremiyorum, nerede olduğunu bilmiyorum ” diyordu telefonda!

Gerisi üç günlük derin bir sessizlik… 6 Şubat Pazartesi akşamı kayınpederim, kayınvalidem ve iki ablamızın köyde bulunan tek katlı betonarme evlerine giriş yaptıkları bilgisini aldık ama teyit ettiremedik. Bu arada köydeki evin durumu hakkında da bilgi sahibi değildik.

Çaresizliği en derininden yaşadık bu süreçte. Her türlü teknolojik imkânımız vardı fakat ulaşamıyorduk onlara. O an için hava ve kara yolu ile ulaşmanın da imkânı yoktu.

Eşimin ailesi şu an sağlıklı bir şekilde yanımızda. Fakat akrabalarından, yakınlarından, arkadaşlarından birçoğunu kaybettiler…

İlk geldikleri gün derin derin boşluğa bakan gözleri artık biraz daha anlam kazandı. Fakat yaşadıklarını asla unutmayacaklar… Hiçbirimiz unutamayacağız…

Evet, onlar sağlıklı bir şekilde bizimle birlikteler. Lakin bir yanımız eksik, içimiz buruk…

Haberin Devamı

Söyleyecek çok şey var fakat kelimeler kifayetsiz kalıyor hislerimi anlatmaya... “ Bu son olsun ” diyoruz ama biliyoruz ki son olmayacak. Ülkemiz bir deprem ülkesi ve depremler olmaya devam edecekler. Kulaklarımda çınlıyor, rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’nın “ Deprem öldürmez, bina öldürür. ” sözü… Depreme dirençli binalar yapmak zorundayız, bunun başka yolu yok!

Tarifsiz bir acı… Yitirdiğimiz her canla bir parça daha kopuyor içimizden…

Anılarına saygıyla…