Maalesef Yunus Yıldırım...
Bu bir “pozisyon analizi” veya “hakem” yazısı değil asla. Böyle hatalar futbolda binlerce defa oldu, olacak da... Dolayısıyla yöneticiler ortalığı ayağa kaldırıyor diye tek bir pozisyonu (hem de yazı günüm ancak geldiği için) bu saatte tekrar konuşmanın alemi yok. Lâkin bu okuyacağınız, bir “Türk hakemliği” yazısı. Meslek üstüne bir beyin fırtınası. Üstelik bu beyin fırtınasını geçmişte Yunus Yıldırım’la da yaptığım için gönül rahatlığıyla tekrar yazıyorum burada.
Tarih, 8 Nisan 2010. Bakın bu sütunda ne sayıklamışız o gün:
...
Lig TV spikeri arkadaşlar üstüne basa basa söyleyince fark ettim, Yunus Yıldırım bilmem kaç maçta bilmem kaç penaltı vermiş diye... FSTATS’ta son 5 yılın verileri var, gerçekten de Yıldırım, 90 Süper Lig maçında sadece 1 penaltıyla ülkenin açık ara en az beyaz noktaya giden hakemi.
Bu veriyi görünce Yıldırım herhalde az faul çalan bir hakemdir, oyunu oynatmaktan yana tavır alıyordur diye düşündüm. Ama çok enteresandır, aynı Yunus Yıldırım, aynı 90 maçta çaldığı 2596 faul düdüğü (ve maç başı 29 ortalamayla) lig lideri... Halen 2009-2010 sezonunu da maç başı 30 faul düdüğüyle lider götürüyor!
O zaman (samimiyetine ve bilimselliğine inandığım için) Oğuz Sarvan’a ve onun şahsında Türk spor kamuoyuna soruyorum: FIFA kural kitabı, ceza alanı dışında faul olan pozisyonları ceza alanı içinde de penaltı olarak tanımlamıyor mu? Türkiye’de ceza alanı dışıyla içinde farklı kural kitapları mı geçerli ki, bir hakemin faul ve penaltı kararlarında böyle geceyle gündüz kadar büyük bir fark oluşabiliyor?*
...
SENE 2014...
Bugün takvimler 13 Şubat 2014’ü gösteriyor. Yukarıdaki yazının üstünden neredeyse 4 sene geçmiş. Aynı Yunus Yıldırım’ı, hemen hemen aynı sebeple maalesef yine konuşuyoruz burada. Sebebi çok net:
1 Yaklaşık 15 yıl, Lig TV’de Maraton’da yorum yapan değerli hakemimiz Erman Toroğlu, ülke futbol literatürüne yeni bir tabir kazandırdı: “Penaltı, penaltı gibi olacak” diye... Bu tabir herkesin çok hoşuna gitti, gerek yorumcular, gerek antrenörler sürekli tekrar eder oldular bu “penaltı gibi penaltı” kavramını... Toroğlu’na göre penaltı inandırıcı olmalı, hiçbir şüpheye beis bırakmamalı, yüz hakem pozisyonu izlese yüzünün de tereddütsüz çalacağı netlikte olmalıydı. Bu iddia, ilk söyleyişte akla yatkın gibi duruyorsa da, Toroğlu’nun kanunları, FIFA kural kitabıyla ters düşüyordu. Zira kitaba göre “ceza alanı dışında faul olan pozisyon, ceza alanı içinde de penaltı” idi. Yani ceza alanı dışında “Faul, faul gibi olacak abi! Endişeye, şüpheye mahal vermeyecek” gibi bir kriterimiz yoksa, ceza alanı içinde de olamazdı. On sekizin içi ile dışının kuralları birdi, tekti, ortaktı. Toroğlu’nun piyasaya sürdüğü ayrılık ilkesi, dünyanın hiçbir yerinde geçerli değildi. Tamamen Türk’tü. Tamamen yereldi. Ve maalesef tüm Türk spor kamuoyunu zehirledi.
2 Bu ilkeden yorumcular, spikerler, futbolcular kadar hakemler de zehirlendi. Yönettiği ilk 90 Süper Lig maçında tek bir penaltı çalan Yunus Yıldırım, ülkenin KÜLYUTMAZ hakemi ilan edildi. “Penaltı, penaltı gibi olacak abi” yanılgısının (bence farkında olmadan etkisinde kalan) Yıldırım, bu tezahüratlar içinde 2009’da 39 yaşındayken FIFA kokartı bile taktı!
O günlerde çeşitli vesilelerle Yunus Yıldırım ve (dönemin TFF Başkanı) Özgener’le bu konuyu konuşma fırsatı buldum. Yunus Yıldırım, dünyanın en düzgün adamı. Gerçekten de kelimenin tam anlamıyla bir salon beyefendisi. Nazikçe yanıma yaklaştı ve “Yazınızı okudum” dedi. “Eleştiriniz için teşekkür ederim. Ne görüyorsam onu çalıyorum. İnanın bu işten ben de sıkıldım, penaltı olsa da çalsam ve bu etiketten sıyrılsam diyorum artık bazen kendi kendime!”
Yutkundum... Diyecek söz bulamadım. Nezaketine ve düzgünlüğüne sığınarak söylüyorum; “penaltı, penaltı gibi olmalı” mottosunun etkisinde kaldığının kendisi de farkında değildi belki. Nasıl olsun ki! Zira esas suçlu o değildi aslında!
3 Bence esas suçlu, onun bu tavrını destekleyen hatta ödüllendiren yöneticileridir. Futbol kamuoyu, böyle detaylarla pek ilgilenmez ama ben hatırlatayım: YUNUS YILDIRIM, DÜNYADA 39 YAŞINDA FIFA KOKARTI TAKAN BELKİ DE İLK HAKEMDİR. Bir hakemin, meslek hayatının bitişine sadece 6 yıl kala kokart takması, akıl dışıdır. Zira dördüncü kategoriden girip zaten elite gidiş genelde 6 yıldan fazla sürer! O yüzden ilk kokart takılacak hakem yaş ortalaması 30’a, hatta 30’un da altına düştü bu yıllarda... Ama maalesef bu ülkede, kaşla göz arasında 39 yaşında bir hakeme kokart takılıp, 42 yaşında da geri alınmıştır!
VE TEŞHİS
Şimdi siz mesleğinin son yıllarındaki bir hakeme, kül yutmuyor (!) diye, İngilizce de bilmediği halde 39 yaşında kokart takarsanız genç hakemler ne hisseder Allah aşkına? Doğrunun bu olduğunu zannetmezler mi? Kokarta giden yolun “Toroğlu prensibi” nden geçtiğine inanmazlar mı? Bu ülkede hakemlerin kimyası nasıl bozuluyor sanıyordunuz siz?
Fenerbahçe’yi-Galatasaray’ı-Beşiktaş’ı şunu bunu bırakalım bir kenara. Bu sene birisi şampiyon oluyor, seneye bir diğeri zaten. Her bahar başkanların/yöneticilerin dünyanın en büyük meseleymiş gibi köpürttükleri lig kupasından her sene bir tane daha veriliyor! Hayat devam ediyor. Bu yazının da nedeni asla 1 puan, 3 puan, 15 puanla filan ilgili olmam değil. Hatta daha açık söylemek gerekirse her yıl Gençlerbirliği, Akhisar, Eskişehir şampiyon olsun isterim ben! Memleket bu denli mutsuzken futbol konuşmak, yazmak bile utandırıyor beni aslında.
Ama madem bu kadar zaman ayırıyoruz futbola ülke olarak... Madem bu kadar çok konuşuyoruz... Bari doğru argümanlar üstünden konuşalım. Bari adalet isteyelim yalnızca. Bari hatamızı teşhis edip düzeltelim hep birlikte.
Daha âdil bir ülke diliyorum herkese. Mutlu haftalar...
- Göz atmak isteyenler için 2010’daki yazının linki: