Prosinecki, İstanbul’a gitmemeli
Dünyanın dört bir yanında Wenger’e hayranlık besleyenlerin sayısı çok, ama ondan nefret edenler grubu da artık hiç...
YENİ SEZONA DOĞRU - 4) KAYSERİSPOR
Dünyanın dört bir yanında Wenger’e hayranlık besleyenlerin sayısı çok, ama ondan nefret edenler grubu da artık hiç azımsanmayacak boyutlara ulaştı. Filozof menajer Wenger’den nefret sebebiyse, bizim Kayserispor’un sorunuyla hemen hemen aynı: Genç oyuncu yetiştirme işi bir obsesyona dönüştü, yarışmacı kimlikten fena halde uzaklaşıldı. Bu arada kulüp, üreten ve faydalanan değil, üreten ve mezun edip rakiplerini besleyen bir formata girdi.
Üstelik takım genç olunca kırılganlık dozajı da yüksek oluyor. Mağlup duruma düşünce kolay vazgeçiliyor, kötü başlanan bir maçta rüzgârın yönü bir türlü lehe çevrilemiyor. Özellikle Şota döneminde genç oyuncular ziyadesiyle şans buldu ama takım yarışmacı ve isyankar kimliğinden uzaklaştı. Nitekim 2012-13’ün ilk yarısı da puantaj olarak kâbusa dönüştü.
Kayserispor’un talihini değiştirmeye niyetlenen adamsa, yine bir genç hoca oldu. Hırvatistan futbolunun altın neslinin anahtar parçası Robert Prosinecki, kulübün tam da ihtiyacı olan özelliklere sahipti: Kırılgan değildi, hırslıydı. Hırsını içinde tutmuyor, enerjisini dışarıya yansıtmak suretiyle genç oyuncularına da geçirmeyi başarıyordu. Prosinecki hırsı enjekte edilmiş Kayseri ekibi, ligin ikinci yarısında şaha kalktı, 17 maçta 10 galibiyet ve 33 puan topladı. Devre sıralamasında da Fenerbahçe’nin yalnızca 1 puan gerisinde üçüncülüğe yerleşti.
Tabii bu noktada sanırım en önemli detay şu: Prosinecki, takımın yarışmacı hüviyetini artırırken eğitimci kimliğini sekteye uğratmadı. Sefa gelişti, Okay gelişti, Engin gelişti. Salih başka bir oyuncuya dönüştü, Abdullah ve Ertuğrul kendilerine geldiler. Hatta genç kaleci Ertuğrul, bir maç sonrası beyanatında gelişiminin tamamen teknik ekibin eseri olduğunu açıkça itiraf etti: “Doğrusunu söylemek gerekirse ligin ilk bölümünde hiç çalışmadık. Son 6 ayda gelen kaleci antrenörüyle gerçekten çalışmaya başladım ve şimdi kendimi çok daha iyi hissediyorum.”
Multi-pozisyon gelişimi
Prosinecki’nin bu yıl çok iyi başardığı bir başka konu da oyuncularına orijinallerinden farklı pozisyon becerileri kazandırması oldu. Salih ve Ömer sağ bekte, Abdullah ve Eren sol bekte, Biseswar göbekte, Riveros stoperde oynadılar ve enteresandır, hepsi de başarılı oldular. Hırvat Hoca futbolcularını etiketlemedi, onları sadece arka alan-ön alan oyuncusu diye ayırdı. Ve hangisine nerede görev verirse versin, çok iyi verim aldı.
Biliyorum, böyle bir hocayı büyük takımlar da, özellikle Beşiktaşlılar da kulübelerinde görmek isterler. Ama benim şahsi kanaatim Prosinecki’nin İstanbul’a (en azından şimdilik) gitmemesinden yana. Çünkü Hırvat futbol dehasının antrenörlük kariyeri yalnızca birkaç seneden ibaret ve benim inandığım şudur ki, bu iş biraz da öğrenilen, biraz da meslek içi eğitim gerektiren bir iş. Şu anda Salih gelişiyor, Sefa gelişiyor, ama aslında onlarla beraber Prosinecki de gelişiyor. Robert şanslıydı, bu yıl ne verdiyse alan bir oyuncu grubuyla çalıştı. Herkes gençti, herkes öğrenmeye açtı. Oysa gün gelecek, verdiğinizi alamayan, verdiğinizi almak istemeyen, hatta verdiğinize itiraz eden adamlarla çalışmak durumunda kalacaksınız. Ve bunu ilk tecrübe ettiğiniz yer, bence bir büyük takım kulübesi olmamalı.
Sezonun yıldızı
Sefa Yılmaz
Türkiye’de kenar açıkları her maçta bir-iki iyi çalım, bir-iki iyi orta atarlarsa kamuoyu nezdinde kabul, hatta ziyadesiyle takdir görüyorlar. Oysa bir çizgi hücumcusunun yegane işi adam eksiltmek ve asist yapmak değil, aynı zamanda gol atmak. Çünkü takımların artık yalnızca birer santrforları var ve iki kenar forvetleri de kesinlikle gol atmak zorundalar. İşte bu tanımın bu yıl Süper Lig’de karşılığı olan adam Sefa Yılmaz. Takımın hem sağ açığı, hem de adeta ikinci santrforu. Milli takıma tırnaklarıyla kazıyarak, yüzde yüz hak ederek girdi. İtiraf edeyim beni de şu anda ülkede en çok heyecanlandıran 2-3 gençten biri.
En İyİ transfer
Bobo
Sadece 20 yaşında Türkiye’ye geldi, adeta tüm gençliği burada geçti. Beşiktaş’taki dalgalı yapıya ve sayısız antrenör değişikliğine rağmen gelişmeyi başardı. Ve siyah-beyazlılardan niye ayrıldığını hâlâ anlayabilmiş değilim. Bu sezon kaydettiği tam 18 golün yanına 5 de asist sığdırdı. Seneye arkasında Nobre olacağı düşünülürse bence gelişmeyi de sürdürecek ve şimdiden benim 2013-14 gol kralı adayım o. Milli yıldızımız Burak Yılmaz bu yıl üçüncü tacı takmak için biraz daha zorlanabilir belki de.
En kötü transfer
Gretar Steinsson
Aslında ligin ilk yarıdaki katkısı fena değildi, sakatlık geçirmeseydi belki sezon sonuna kadar da formasını vermeyebilirdi. Ama o gittikten sonra Salih’in performansını gören herkes ister istemez “şimdi ne olacak” diye düşünmüştür. İzlandalı sağ bek, Salih’ten tam 10 yaş büyük ve bence emeklilik yıllarını başka bir kulüpte geçirmesi genç yıldız adayımız açısından daha hayırlı olacak.
En çok yükselİş gösteren
Yener
Sefa, Ertuğrul, Salih, Okay, Ömer tamam, ama bu sezon Yener’in adını da anmadan geçmek haksızlık olacak. Devre arasında Simic transferinin biraz gölgesinde kaldı, takıma katkı yapmaya başlaması bir miktar gecikmeli oldu ama adaptasyon sorununu artık atlatmış gözüküyor. Çok seri ve akıllı. Önümüzdeki sezonun sürpriz yıldızları arasında olabilir gibi.
Anahtar sayı
4 yenilgi
Ligin ilk 6 maçında 4 mağlubiyet alıp kalesinde 14 gol gören bir takımın, koskoca ikinci yarıda aynı sayıda yenilgi alıp neredeyse aynı sayıda da gol yemesi herhalde araştırmaya değer bir detay. İkinci devrede kalesini kapatan Kayseri’de kaleci Ertuğrul’daki yükselişin yanında, Zurab’ın yanına yapılan Simic takviyesinin de altını çizmek gerek sanırım.
En çok düşen
Şota
Bir takımın antrenörü Prosinecki olunca gerileyen adam bulmakta da zorlanıyorsunuz. Sadece bu yüzden değil, Türkiye’de sahip olduğu sınırsız krediyi de tüketmesine üzüldüğümüz için bu yıl Kayseri’nin en fazla gerileyeni Şota oldu. Gürcü yıldız, Kasımpaşa’da da kalıcı olmak için muhabirlerle şakalaşmaktan fazlasını yapmalı artık.