Türkiye’de kötü futbol oynanmıyor; futbol kötü oynanıyor
Türkiye’de kötü futbol oynanmıyor; futbol kötü oynanıyor
Türk futbolu, son bir aydır yine kötü günler geçiriyor. Yalçın’ın, Caner’e “Seni de sakatlarım” dediği yetkili ağızlarca iddia edildi. Ama hiç kimse, “Yalçın’la Caner’in arasındaki o diyalog 20’inci dakikada geçti, oysa Jo 35’inci dakikada sakatlandı. Yalçın Caner’i tehdit ederken, Jo’nun 15 dakika sonra sakatlanacağını tahmin mi etti?” sorusunu net olarak cevaplamadı.
Aynı ay içinde bir büyük kulüp başkanı, “Takımımın haklarını koruyamıyorum” gerekçesiyle Kulüpler Birliği’ndeki görevini bırakayazdı! Öbürü, “kasaplı” bir salvo yaptı. Diğerleri de geri durmadı; Bursa’da hakemler can güvenliklerinden endişe ettiler, Antep’te (İngiltere’de olsa 10 milyon sterlin cezayla neticelenecek) bir prim şovu yaşandı. En acayibi ise Kayseri’deki güç gösterisiydi: Bir yerel yönetici, Sivriservi’ye düdüğünü astırttığını ilan, Özkalfa’nın şahsında diğer tüm hakemleri de tehdit etti!
* * *
Türkiye’de iyi futbol oynanıyor.
Türkiye’de “kötü futbol” oynandığını düşünmüyorum. Geçen hafta Beşiktaş-G.Birliği müsabakasının ardından stadı terk ederken muhtemelen yüzümde acayip bir gülümseme vardı, çünkü harika bir maç izlemiştim. Kayseri-G.Saray’da top bir an bile durmadı; F.Bahçe-Diyarbakır’da yerimizden kıpırdayamadık!
Kulüplerimiz 2011’de Avrupa dokuzunculuğuna yükseliyor; milli takımımız geçen pazar Euro 2012 kurasına 15’inci sıradan girdi. Ligimiz, oyuncu bonservis bedelleri ortalamasında yedinci...
Hakemliğimiz de 20’inci.
Hakemliğimiz de bu yükselişe ayak uydurdu; UEFA 2010 Ocak sıralamasında 20’inci sıraya tırmandı. Bir premier, iki de ikinci kategori hakemimizle yeni listede Avusturya, Hırvatistan, Çek C, Yunanistan gibi ülkeleri geçtik, Ruslarla peş peşeyiz. (Yerimiz kısıtlı, tam liste için bkz. meleke.com )
Kötü adamlar.
Futbolcularımız, takımlarımız, teknik adamlarımız ve dahi hakemlerimiz, hepsi birden Avrupa’nın zirvesine oynuyorlar. Rusya’yla Hollanda’yla, Portekiz’le her cephede yarışma kabiliyeti kazanmışız. Ama mutlu değiliz, sahadaki iyi futboldan keyif almakta sıkıntı çekiyoruz. Çünkü aynı adamlar her Şubat geldiğinde bizim futbola olan güvenimizi alt üst ediyorlar, ileri gitmek isteyen zincirin halkalarını ısrarla geriye çekiyorlar. TFF’ler bu adamları engelleyemiyor, on yıllardır engelleyemedi, bundan sonra engelleyeceğine dair de umutlarımız azalıyor.
Nasıl çözecekler, 5149 sayılı yasanın uygulamasını güvenceye mi alacaklar; TFF yönetimini (sadece 223 delegeyle seçilmesi nedeniyle) bu kulüp yöneticilerinin uhdesinde olmasından mı kurtaracaklar, bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var: Türkiye’de futbolcular iyi. Antrenörler iyi. Takımlar iyi. Hakemler iyi. Türkiye’de kötü futbol oynanmıyor. Türkiye’de futbol “kötü” oynanıyor. Ve bu “kötü oyuncular” sahada değil... Kenarda değil... Kulübede değil...
Fenerbahçe’nin 92 jenerasyonu
Galatasaray’ın 87-88 jenerasyonu da böyle umut vaat ediyordu. 2005 U17 Avrupa Şampiyonu takımın iskeletini oluşturduklarında umudumuz artmıştı. Euro 2012’ye de bu iskeletin gideceğini düşünüyorduk, bugünkü görüntü itibariyle (Arda hariç) ümitler azalmış gibi.
Şimdi yeni bir umudu Fenerbahçe’nin 91-92 jenerasyonu için besliyoruz. Son U17 Dünya Şampiyonası’nda varlardı, Ocak’ta da Granatkin Turnuvası’nda iyi işler yaptılar. Fenerbahçe’nin perşembe gecesi Bursa’daki kulübesinde 91’li Furkan Aydın’la 92’li Okan Alkan ve Gökay Iravul oturdu. Okan ve Gökay, milli formayı takım arkadaşları Onur Karakabak, Aykut Kıratlı, Berkay Öztuvan, Devrimcan Beyaz, Berk Elitez ve Serhat Hürriyet’le beraber giyiyorlar.
Biz onların kulüp ve milli takımda beraber oynamalarını, gelecek için önemli bir umut kabul ediyoruz. Daum’un da öyle kabul ediyor olması dileğiyle.
Santosların Andre
Diyarbakır müsabakası sonrası Andre Santos’un (Türkiye’de 31 resmi maça çıktıktan sonra nihayet) ismi doğru söylendiği için muhabir arkadaşımıza teşekkür etmesi üzerine tekrar değinmek istedim bu konuya.
Mâlumunuz, Brezilyalılar büyük çoğunlukla takma adlarıyla anılıyorlar. Bunun o kişinin mesleğiyle, eğitim düzeyiyle, toplumda gördüğü saygıyla ilgisi yok. Devlet başkanı “Luiz Inacio da Silva”ya da, “Lula” diyorlar mesela!
Bunun birkaç nedeni var; gerek 19’uncu yüzyıl öncesi hâkim olan kölelik düzeni, gerek Brezilya’daki düşük okuma yazma oranı, gerekse samimiyet temel sebep kabul edilebilir. Ama çıplak gerçek şu: Brezilya’da insanlar takma adlarıyla anılıyorlar. Bazı resmi telefon rehberlerinde bile durum böyle...
Santos, Souza, Silva gibi soyadları Brezilya’da çok yaygın... Bir adama Dos Santos dediğinizde onun “Santosların” olduğunu söylemiş oluyorsunuz sadece. Ve ülkede “Santosların” olan yüz binlerce kişi var!
Artık kabul etmemiz gerek; Fenerbahçeli sol bekin adı “Andre Santos” ... Galatasaraylı forvet oyuncusunun adı “Giovani” ... Aynen Fenerbahçeli Souzalardan Alexsandro’nun adının “Alex” olduğu gibi.