Cadde 'Ajitasyonla suçlandım'

'Ajitasyonla suçlandım'

01.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Doğumsal anormalilerle dünyaya gelen oğlu Dağhan’la yaşadıklarını bir sınav olarak değerlendiren Özge Uzun, “Zorlukları anlattığınızda insanlar ajitasyon malzemesi olarak görüyor” dedi

Ajitasyonla suçlandım

Mayıs ayında 10 yıllık eşi Volkan Üst’ten boşanan ve 7 yaşındaki oğlu Dağhan için yazdığı yeni kitabı ‘Sizin Hiç Maviniz Var Mı?’ ile adından söz ettiren Özge Uzun, kendisini ayakta tutan şeyin çalışmak olduğunu söyledi. Doğumsal anormalilerle dünyaya gelen Dağhan’la bir savaş içinde olduklarını söyleyen Uzun, “Başınıza kötü şeyler geldiğinde, bunun bir ceza olduğunu düşünmem” dedi.
Yaşadıklarını anlattığında insanların ajitasyon malzemesi olarak gördüğünü belirten Uzun, şöyle konuştu:
”Öyle kodlanmışız ki, yıllarca bu suçlamalarla karşı karşıya kaldım. Yaşadıklarımı hediye olarak görüyorum. Güçlüymüşüm, kaldırabiliyormuşum ki böyle bir sınavla karşılaşmışım. Hep şükrediyorum. Allah bana Siva’yı verdi, bu benim için çok büyük bir mükafat...”

Haberin Devamı

BU ARALAR GİDESİM VAR

Eşi Volkan Üst’le geçen ay yollarını ayıran Özge Uzun, “Vahşi hayvanlar gibi yaralarımı kendi kendime iyileştirmek için uzaklaşmaya ve yalnız kalmaya ihtiyacım var” dedi

Bu hafta 106.6 TRT Kent Radyo İstanbul’da eski bir dostumu, bu frekansta pazarları sizinle buluşan radyocu arkadaşım Özge Uzun’u ağırladım. Yıllar onu biraz durgunlaştırmış elbette, biraz da yaralamış. Radyodan kitabına, hayatının dönüm noktalarından aldığı kararlara kadar çok şey konuştuk.

Radyo geçmişinizi biraz anlatır mısınız?

Erhan Konuk’tur müsebbibi bu işin. İlk “Senden bir şey olur” diyen odur, kitapta da bahsettim. 13 yaşındaydım; ‘Cıvıl Cıva’ ve gözlüklerimden adını alan ‘Kırmızı Çerçeve’ adlı radyo programlarını haftada iki gün yapıyordum. Evden resmen kaçarak radyoya gidiyordum. Bizimkiler baktılar ki, bu kız kopamayacak bu işten, izin verdiler. Sekiz yıl sürdü radyoculuk serüvenim. Sonra 1998’de İstanbul’a geldim.

Sizi Ankara’dan uzaklaştıran durumlar nelerdi?

Bazen bir şeyler yaşıyoruz ve bunu mal edebileceğimiz bir kişi ya da şehir arıyoruz. O dönemde Ankara’ya “Senin yüzünden” diyordum. Oradan kaçarsam, yaşadığım her şeyi geride bırakacakmışım gibi hissettim ama öyle olmadı çünkü aynı hataları yapmaya devam ediyorum. Değiştiremeyeceğim şeyleri değil, değiştirme ihtimalim olan şeyleri değiştiriyorum; kişileri, şehirleri, işleri ve saç rengimi...

‘AJİTASYONLA SUÇLANDIM’

Bu kaçışlar sizi tatmin ediyor mu?

Hep gidesim var benim. Böyle zamanlarda korkuyorum kendimden. Bu duygu yoğunlaştığında hiçbir şeyi gözüm görmüyor. Geri dönüyorum tabii, şimdi çocuklarım da var ama yine gidesim var bu aralar...Vahşi hayvanlar misali yaralarımı kendi kendime iyileştirmek için uzaklaşmaya ve yalnız kalmaya ihtiyacım var.

Peki ayakta durmanızı sağlayan şeyler neler?

‘Ne kadar güçlü bir kadınsın’ söyleminden hoşlanmıyorum. Yok öyle bir şey; hepimiz bir şeylere tutunarak ayakta duruyoruz. Beni en çok ayakta tutan şey de çalışmak; hem kendim hem çocuklarımın hayatı için. En arındığım, kendimi iyileştirdiğim, beslediğim yer radyo stüdyosu. O yüzden pazar günlerini iple çekiyorum.

Dağhan’la yaşadıklarınız çok zor. Neler hissettiniz?

Aslına bakarsanız yeni idrak ediyorum durumu çünkü bir savaş içindeydik. Ameliyatlar ve rehabilitasyon süreci derken geriye çekilip bakma imkanımız olmadı. İnsanın başına kötü şeyler geldiğinde bunun bir ceza olduğunu düşünmem.

Ajitasyon gibi algılanabilir diye düşündünüz mü hiç?

Öyle kodlanmışız ki, böyle şeyleri anlattığımızda ajitasyon malzemesi olarak görüyor insanlar. Yıllarca bu suçlamalarla karşı karşıya kaldım. Yaşadıklarımı hediye olarak görüyorum. Güçlüymüşüm, kaldırabiliyormuşum ki böyle bir sınavla karşılaşmışım. Hep şükrediyorum. Allah bana Siva’yı da verdi, çok büyük bir mükafat benim için; mucizenin ne olduğunu gösterdi. Dağhan’la yaşadıklarım, Siva’yı büyütürken çok başka bir bakış açısına sahip olmamı sağladı.

Böyle bir süreç karı - koca ilişkisini nasıl etkileniyor? Yanlış yapmışım dediğiniz şeyler var mı?

Çok ciddi özeleştirilerim var. Evlilikte iki kişilik bir hayattan üç kişilik hayata geçmek zaten zor. Erkekler için de zor ama biraz daha anlayışlı olmaları gerekiyor. Kadınların anatomisi, hormonları değişiyor. Bir kere şimdiye kadar sadece senin gözlerine aşkla bakan bir kadın artık sadece aşkla bakmıyor. Ben de çoğu kadının yaptığı hataları yaptım. Destek olmaya çalışan bir baba vardı, hâlâ da öyle. Boşanmanın da aşamaları varmış. Önce eğlenceli bir aşama, sonra nefret aşaması ve kabullenmeme aşaması gibi. Yani bir kağıt üzerinde, bir de psikolojik boşanma var.
Biz iki aşamayı da atlattık ve şu anda Volkan 10 yıllık bir beraberliğin ardından benim en iyi arkadaşlarımdan.

Haberin Devamı

‘Üzerimde kara bulutlar var’

Haberin Devamı

’Sizin Hiç Maviniz Var Mı’ dertleşmek için kaleme alınmış bir kitap diyebilir miyiz?

Küçücük bir mutfak masasında yazıldı bu kitap. Genelde hep gece yazdım, koşturmacadan uzak, kendimi dinlediğim saatlerde. Yaklaşık 2.5 ayda tamamladım. Özellikle kendimle çok ciddi hesaplaştığım bir bölüm var. Yayınevinden Senem Davis arayıp, “Emin misin, sonrasında bunun sana zarar vermesinden korkuyorum biraz yumuşatalım” dedi; bu yumuşamış hali yani. Bu kitap benim kendimle
barış imzalamam. Şu an üzerimde kara bulutlar var ama aradan o ışığı görebiliyorum, güneş doğacak benim için.

Haberin Devamı

Kitabın ismi nasıl belirlendi?

Bir gün oğlumla çok nadir yaşadığım, arada duvar olmadan iletişime geçebildiğim, beni sevip öptüğü 10 dakikalık bir paylaşım sonrası yine kelimeler uçmaya başladı gözümün önünde ve ‘Sizin Hiç Maviniz Var Mı’ bölümünü yazdım.

Haberin Devamı

‘Kitap sinemaya uyarlanabilir’

“Kitabın sinemaya uyarlanması, çok güvendiğim insanlardan gelen bir öneriydi ve girişimlerde bulunuyoruz. Kitabı Yılmaz Erdoğan’a gönderdim. Henüz dönüş olmadı. O senaryosunu yazsın ve çeksin istiyorum. Ankara bölümünde Yılmaz’dan da bahsediyorum zaten. Bu işin hakkını o verebilirmiş gibi geliyor. Şiirlerini, sözlerini ve yazılarını hep takip ederim; hayran olduğum bir adam. Hele ki, Ankara ile ilgili yazdıkları cuk oturur bütün duygularıma. Aşkla, hayatla ilgili yazdıkları... ‘Sizin Hiç Maviniz Var Mı’ beyazperdeye aktarılacaksa bunu Yılmaz Erdoğan’ın yapmasını isterim. Buradan
ona sesleniyorum...”

‘Güçlü görünmeye çalışmak yordu’

Ben drama - queen değilim, insanlar öyle zannedebilirler ama var olmaya, ayakta durmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar mutlu, güçlü, dik görünmeye çalışmışım ve bu beni çok yormuş. Fark ettim ki, tutunman gereken yegane varlık sensin. Yalancı şefkatler can yakıyor. İnsanın gerçek dostlara ihtiyacı var. Sevgi konusunda çok bonkörüm ama bazen ters tepebiliyor bu; bir noktadan sonra boğucuymuşum gibi geliyor ama sevgimi göstermeden de yaşayamam.