Cadde Abidin, Nâzım ve Fikret İstanbul’u çok özlüyor

Abidin, Nâzım ve Fikret İstanbul’u çok özlüyor

02.09.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Hıfzı Topuz, özellikle Nâzım Hikmet’in Türkiye’den gelen haberleri heyecanla dinlediğini söylüyor. Topuz, eski bayramları özlemle anıyor, güçlü ilişkilere dikkat çekiyor

Abidin, Nâzım ve Fikret İstanbul’u çok özlüyor

Paris’te Türk entellektüller sizin arkadaşınızdı. Onların İstanbul özlemleri var mıydı?
Abidin’de çok vardı. İstanbul’dan kim gelse ona bir şeyler getirirdi. Ben bir defasında lüfer getirmiştim. “Aaaa, 20 senedir yememiştim” dedi. İstanbul’dan Paris’e giden, onlara sucuk, pastırma götürürdü. Fikret Mualla’ya da çiroz ve bamya götürmüştüm. Nâzım Türkiye aşığıydı. Özlem içindeydi. Ne zaman Türkiye ile ilgili bir şey anlatsam heyecanla dinler, kendini kaptırırdı.

Yıllar İstanbul’dan neleri aldı?
Başta tüccar terziler. Hazır elbise yoktu. Mutlaka kumaşı alınır, bir terziye verilirdi. Hazır gömlek çok azdı, o da diktirilirdi. Hatta benim gömleklerimi büyükannem dikerdi.

Özel gecelerde giyilen giysiler nerelerden alnırdı?
Gece elbisesi kiralayan yerler vardı. Gidip elbise, smokin kiralarsın. Bu çok yaygın bir şeydi. Hatta Nâzım Hikmet 1928-29 yıllarında Sertellerr’in ‘Resimli Ay’ isimli dergisinde çalışırken bir ‘Matbuat Balosu’ daveti geliyor. “Gidelim” diyorlar. Elbiseleri yok. Nâzım da “Elbisesiz gideriz” diyor. Olurdu olmazdı derken gidiyorlar. Önce içeri sokmuyorlar. Nâzım hır çıkartıyor. Neticede izin alıyorlar. Ama Nâzım gelince salon birbirine giriyor. Üstad’dan şiir okumasını istiyorlar. Nâzım ise, “Nasıl, burjuva balosunun canına okuduk değil mi” diyor.

Başka neler kayboldu İstanbul’da?
Beyoğlu’nda şipşakçılar olurdu. Taksim’de Foto Sait vardı. Plakçılar vardı. Yazın kalıpla buz satan dükkanlar vardı. Buzdolabı yoktu ki.

Kapalıçarşı’da bugünden farklı olan ne vardı?
Kapalıçarşı’da elbiseciler çarşısı vardı. Eski elbiseler oraya satılırdı. Bir de onlar rehin elbise alırlardı. Hatırlıyorum, elbisemi kaç defa bırakıp 5-10 lira borç aldım. Bir hafta sonra geri alırdım. Elbise karşılığı 5 lira alırsın. Para bulamazsan elbise giderdi. Bir de Emniyet Sandığı’na bir şey bırakılır, borç alınırdı. Onu herkes yapardı. O da bir aylık bir şeydi. Ben hatırlıyorum büyükannemin bir yüzüğü vardı. Onu verdim, borç aldım, sonra bir türlü para bulup alamadım. 3-4 ay sonra gittim, satılmıştı yüzük. Çok üzüldüm.

Trafik nasıldı?
Her yere tramvayla gidilirdi. Muhabir habere tramvayla giderdi. Çok önemli bir şey olursa istisnai olarak taksiye binerdi. Sonra belediye otobüsleri vardı. Florya, Yeşilköy ve havaalanına trenle giderdik. Adalar’a ve boğaz’a vapurla gidilirdi. Otobüs vardı ama karadan pek gidilmezdi. Dolmuş vardı tabii. Çok pratikti. Sirkeci, Taksim, Eminönü her yere dolmuş vardı. Taksi çok istisnai kullanılırdı.

En güzel günleriymiş İstanbul’un...
Geçmişteki şeyler insanın kafasında daha değerli oluyor. Ihlamur’da, Altıyol’da bayram yerleri kurulurdu. Çok eğlenceli olurdu. Bayramlarda 40-50 eve giderdim. O zaman aile ilişkileri çok daha sıkıydı, bağlıydı.

Şimdi eğlenceli gelen yerler neresi?
Balıkpazarı’na, Asmalımescit’e gidiyorum ama konuşmaya imkan olmuyor. Gürültü patırtı müthiş. Hisarüstü’nde bir iki lokanta var oralara gidiyorum. Eskiden Tarabya’yı severdim havası değişti. Lüks oldu. Eski aradığım şeyleri başka yerlerde mesela Kilyos’ta, Maltepe’de buluyorum.

Sizin en sevdiğiniz yer neresi?
Nişantaşlı’yım. Ama şimdiki Nişantaşı benim Nişantaşım değil. İstanbul’un birçok yeri tamamen değişti. Gene de Beyoğlu’nu seviyorum galiba.

İstanbul’un simgesi nedir?
Ayasofya, Süleymaniye, Boğaz Köprüsü birçok bakımdan simge olabilir. Boğaziçi diyelim.

Aşk kenti midir?
Birçok kent için aşk kenti diyebilirsin. Paris aşk kentidir. Venedik, Roma, Floransa da. İstanbul, doğal güzelliği bakımından bir aşk dekoru yaratır. Silüeti bozuluyor ama her şeye rağmen güzelliği bozulamıyor.