14.09.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
TACİM YURDAKUL
18 yıllık bir kariyeriniz var. Dönüp baktığınızda bu yıllar nasıl geçti?
Bir taraftan 18 yıl nasıl geçmiş diye düşünürken bir yandan da daha yolun başındaymışım gibi hissediyorum. Küçük yaşlardan beri şarkı söyleyen biriydim. Zamanla daha fazla kitleye ulaşmak isteyince İstanbul’a geldim. İzmir’e eşyalarımı almak için dönmek istediğimde, yol paramın olmadığı zamanlarım oldu. Arkadan bir sürü şirket, prodüktör ve ekip de eklenince deneyim işte o zaman başladı.
İnsanların başta gösterdikleri yüzle sonradan gösterdikleri çok farklı olabiliyor. Bazılarının dönekliği, salt ticari yaklaşımları, kumpaslar veya ahlâki uyuşmazlık içinde kalmam kariyer ve sanatımı düşünmem gereken zamanlarda avukatlarla uğraşmama sebep oldu. En çok yorulduğum şey buydu. Ben sadece müziğime kanalize olmak istedim hep; çünkü beslendiğim yer orası.
O zamanki müzik sektörüyle günümüzü kıyasladığınızda ne gibi farklar ortaya çıkıyor?
Müzik sektörünün son yıllarda girdiği zorlu süreci gördükçe ilk yıllarımın daha şanslı olduğunu söyleyebilirim. İnsanların sanata ve müziğe sanki daha açık olduğu bir dönemdi o yıllar. Zamanla bir yozlaşma başladı her şeyde. Dinleyiciler, albümleri satın alıp, bestecilerden albümün fotoğrafçısına kadar kimlerin emeği geçmiş diye bakardı.
O kitle az da olsa var ama galiba çağımızın hastalığı gereği odaklanamama, tutkusuzluk ve kolaya kaçma durumundan dolayı eskisi kadar merak etmiyoruz.
Son zamanlarda yapılan çalışmaları nasıl buluyorsunuz?
Son altı yıldır radyo açmak istemiyorum. O kadar fazla şarkı birbirine benziyor ki... Çok kolay sözler yazılıp, beste yapılır hale geldi. Pop müziğin değer kaybettiğini düşünüyorum. ‘Popüler olanların müziği’ diye bir ortam oluştu. Eski değerini yakalaması en büyük isteğim. Eski şarkıları arar olduk. 80’ler, 90’lar hep istek alıyor. Birkaç alkış alıp kendini besteci ilan etmemek lazım. Gaza gelinmemeli. Bazı şeylerin hobi olarak kalması gerek. Bunun ayrımını yapamadığımız için birçok kişi sektörden kayboluyor. Beğenilirken utanan insanları özledim.
Yorulduğunuzu hissedip mesleği bırakmak istediğiniz anlar oldu mu?
Hiç düşünmedim ama kendi kulvarımı daha belirginleşmek için herkesten fazla düşündüğüm ve çalıştığım zamanlar oluyor. Bu da ayrı bir güç gerektirdiğinden yorucu olabiliyor. İnsanın içindeki bu inanç ve aşk, pes etmeden maratona devam etmesini sağlıyor.
Şöhret, hayatınıza neler kattı?
Yaptığım şarkıları dinleyicilerimle buluşturan kutsal bir tarafı var şöhretin. Arkamda büyük bir ailem olduğunu görüyorum. Aşkla yaptığım bu işi paylaşırken onlarla bir yolculuğa çıkıyor insan. Yorgunluklarını, kırgınlıklarını ve sevinçlerini belki yakın çevrenden önce onlar fark ediyor ama ne olursa olsun sana destek olmaya devam ediyorlar, hiçbir karşılık beklemeden.
Diğer yandan çok özgür olamıyorsunuz tabii. Birden flaşlar patlayabiliyor. Hayatın içinden beslenen biri olarak; pek çok insanın hikayesinden ilham almak istiyorum. Tabii zaman zaman şöhret bu ilişkilerin sağlıklı ve doğal oluşumuna engel koyabiliyor.
Müzik sektöründeki en büyük yanlış nedir?
Gerçeği arayan, doğruya alkış tutanlar olduğu gibi ticari kaygılardan doğan ve adam kayırmalarla ilerleyen ilişkiler oldukça fazla. İyi işler ortaya kolay çıkamıyor. Neye ve neden hayranlık duyduğumuzu iyi anlamamız lazım. Polemik peşinde olan insanların albümleri en çok satanlarda yer alıyorsa, toplum olarak kendimizi sorgulamamız gerekiyor.
Sanatı ve sanatçıyı destekleyen insanlar eskiden fazlaydı, küstürüldüler. Ülkemiz zor bir süreçten geçiyor, sanatın gerçek değerinin yeniden yerine gelmesi adına buradaki bilinçli seçimler ve sorumluluk dinleyiciye düşüyor.
Bayramlar sizin için ne ifade ediyor?
Birlik ve beraberliğin kökleşmesi, derinleşmesi, aile, saygı, sevgi, hatırlama, hatırlanma, kavuşmalar, hayatın gerçek anlam ve değerini fark etmek, yardımlaşma ve toprak kokusu demek.
O günlerde elimizden geldiğince ailemiz ve dostlarımızla buluşur, geleneksel yemekleri- mizden yapar ve keyifli zaman geçiririz. Güzel geleneklerimiz var, bunların tadına varmak başka bir duygu.
Unutamadığınız bir bayram anınız var mı?
Eşek kaçırmıştı beni. İzmir’deki mahallemizde ata ve eşeğe binmek isteyen çocukları gezdiriyorlardı. Ben de eşeğe bindim. Biraz ilerledikten sonra koşmaya başladı. Korkmuştum ve onunla konuşmayı denedim. Sonra bizi buldular. Bense korkumu da atmak için sonraki sene ata binmeyi denedim.
Bir de küçükken bayramda biriktirdiğim paralarla babaanneme dikiş makinesi almıştım.