Cadde 25 Türk romanından unutulmaz İstanbul tasvirleri

25 Türk romanından unutulmaz İstanbul tasvirleri

19.04.2012 - 01:00 | Son Güncellenme:

İBB Kültür A.Ş., 19’uncu yüzyılın sonuyla 20’nci yüzyılın başında kaleme alınan 25 Türk romanındaki İstanbul tasvirlerini derledi. ‘Bir Demet İstanbul’ adlı kitapta Namık Kemal’den Tanpınar’a, Peyami Safa’dan Halit Ziya’ya kadar birçok yazarın şehir tasvirleri bulunuyor

25 Türk romanından unutulmaz İstanbul tasvirleri

Tanpınar’a ah çektiren İstanbul

“Ah, eski İstanbul! İçten içe kaynayan hayatıyla, durmadan çarpışan ihtiraslarıyla, kin ve sevgileriyle, birdenbire coşan nefretleriyle, kaynayan sular gibi içten dönen ve derinleşen dolaplarıyla, daima kızdırılmış bir kaplan gibi atılmaya, parçalamaya hazır ocaklarıyla, tekkeleriyle, esnafıyla, o kadar dağınık dağınık, parça parça göründüğü halde istediği gün sokakta, çarşıda, meydanda birdenbire birleşen, acayip ve korkunç bir mahluk gibi halka halka büyüyen, genişleyen, okyanuslar gibi homurdanan, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, devirip alt üst eden... Kadınını, erkeğini tamamlayan halkıyla her türlü canlılığın üstünde canlı şehir.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Mahur Beste’, 1944



Şişli’nin ‘yeni usül’ apartmanları

“Şişli’nin yeni usül elektrikli, banyolu apartmanları, Servet Bey’i gittikçe çekiyordu. Vakıa bu apartmanların merdivenlerini çıkarken ’Ne yazık, asansör yok’ diye hayıflanıyordu, fakat Türkçe ve Frenkçe numarası yazılmış, zil düğmesi parıl parıl parlayan kapılardan içeri girip de burnu boyanmış parke kokusunu alır almaz adeta içi açılıyor, ocağı çini taklidi Frenk tuğlalarla döşenmiş mutfakta dakikalarca kalıyordu. Sonra balkona çıkıp caddeye bakıyordu; cadde genişliği, gürültüsü, telgraf, telefon, tramvay telleri, otomobilleri, ortasından geçen rayları, duvarlarındaki ilanlarıyla onun beyninde tamamıyla bir Avrupa şehri manzarasını canlandırıyordu.”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, 1922


Kağıthane’de hıdrellez

“Hıdrellez günü göğün altında bugün hiçbir şehir bu kadar cümbüşlü bir kalabalıkla kaynaşmaz, hiçbir sokak bu kadar başka sesleri birbirine karıştıran böyle bir uğultu çıkarmaz. Ahalisi bu kadar kuzu kızartıp helva pişirmez. Gümüş, sisli bir sabah rüyası görüyor. Kâğıthane’de, yeşil çayırlarda şimdi öbek öbek toplanan halk arasında darbuka, zilli maşa, tef, zurna sesleri arasında kara göbeğini çalkalayan çingene Pembe...”
Halide Edip Adıvar, ‘Sinekli Bakkal’, 1935


Kadıköy’ün küçük bahçeli zarif binaları


“Araba güzeller yollardan geçiyor. Bedia buralarını çok sever. Buraları Kadıköy’ünün sımsıkı şehir hayatından uzak, ama yine medeni yerleridir. Güneşli, az insanlı, tozlu bir yol. Küçük büyük bahçeler içinde zarif binalar. Bazılarında belli ki vaktiyle saltanat sürülmüş. Bahçede uşaklar için ayrı daireler, araba ahırları, emekle yetiştirilmiş ağaçlar...
Ne yazık ki buraları da birkaç sene sonra ya tamamıyla zengin Hıristiyanların eline geçecek, Boğaziçi’nin Anadolu tarafı da harabeye dönecek.”
Peyami Safa, ‘Canan’, 1925



Haberin Devamı

Aksaray’da bir yaz günü

“Aksaray tramvay durağında Nalıncı ve Şekerci sokaklarının başlarındaki ızgaralar yağmur sularını toplamak ve uzaklaştırmaktan daha başka hizmetler görerek de dikkati çekiyorlar. Bu baca ağızları fakir halkın adeta bülbüllü, sümbüllü hoş kokulu bir havuz başı eğlence yeridir. Yaz günü uçan haşeratın her çeşidi buralarda vızıldar. Rutubetten etraflarında yosunlar, çimenler yetişir. Bu has bahçenin güzelliğinden en çok faydalananlar tramvay işçileridir. Yazın insanı kesen sıcak günlerinde, Eminönü’nden Aksaray seferini tamamlayınca, o
5-6 dakikalık hizmet arası sırasında tramvay ispirleri bu sokakların başlarındaki sıra ağaçların yahut çeşmenin kısa gölgesine sığınırlar. Bu ferahlatıcı havuzların hemen yanına iskemleyi atıp acele bir dinlenme kahvesi içerler.
Akşama doğru bu sokakların ağızları balıkçı tablaları, yemişçi, sebze küfeleriyle, birer yiyecek sergisi halini alır.”
Hüseyin Rahmi Gürpınar,
‘Şıpsevdi’, 1911

Haberin Devamı

Billur çerçeveli İstanbul üçgeni

“Her şey göz önündeydi. İşte üç taraftan billur çerçeveyle çevrilmiş İstanbul üçgeni! Bulutlara doğru âlemlerini kaldırmış minarelerden dolayı bin direkli muhteşem bir gemi şeklinde azametle duruyordu.
İşte binlerce deniz taşıtını arkasına yüklenmiş ve iki büyük çemberle kuşanmış Altın Boynuz, yani Haliç!
İşte tatlı bir duman için keyif süren Adalar. Daha arkada Yalova, Mudanya tepeleri.”
Mizancı Mehmed Murat, Turfanda mı Yoksa Turfa mı?, 1892