Cadde Beni DENİZE Cem Özer itti

Beni DENİZE Cem Özer itti

10.06.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beni DENİZE Cem Özer itti

Beni DENİZE Cem Özer itti


‘Kalabalıkta yazarlık mı yapılır. Tekne al, denizde bak neler yazarsın’ dedi. İşi Adriyatik üzerinden tekne getirmeye kadar vardırdım


       Her şey Cem Özer’in başının altından çıkmıştı vakti zamanında... Her işi herkesten daha iyi yapacağına inanan Cem (Aslında bu inanç Cem’in hem talihi hem talihsizliğidir) tekne işine girmeye karar vermiş, bunun için deneyimli bir imalat ve pazarlama ekibi kurmuş ve belki ileride müşterisi olurum umudu ile beni de denizciliğe sevketmişti...
       “Oğlum manyak mısın sen. Bu kalabalığın ortasında yazarlık yapılır mı? Küçük bir tekne al, denize açıl neler yazarsın aklın durur" diye beni gaza getirmişti.
       Fakat ben dolaşıp dolaşıp keseme uygun bir şey bulamayınca gene kendisi devreye girerek bana Suadiye sahillerindeki bir balıkçı barınağında 5.5 metre boyutlarında 80 beygir motoru olan küçük bir tekne bulmuştu.
       Parayı verdik tekne benim oldu lakin karada aslanlar gibi yatan tekne suya indirdiğimizde de yatma işlemine devam etti.
       Hem de bir tarafa doğru.
       O işi düzeltelim derken motorunun kuyruk kısmında arıza olduğunu öğrendim.
       Kuyruk dişlilerinin değişmesi için Titanik’in imalat fiyatına yakın para istenince tekneyi bir tarafına yatar vaziyette barınağın kirli sularına terkedip gittim. Amacım aynı motorun üst tarafı bozuk olanından bulup satın almak ve iki motoru birleştirerek tek bir motor haline getirmekti. Yüzlerce motorcu ile konuşup yarısı ile kanka olduktan sonra Kumkapı’dan bir motorcu altı sağlam üstü bozuk bir motor bulduğunu söyledi. Motor ikimizden birine yar olacaktı. Bir servet ödeyerek aldığım motoru hurda fiyatına adama satıp yeni motor arayışına girdim. Güç bela 50 beygirlik küçük bir motor bulup koydum teknenin kıçına.
       Motor görüntü olarak mükemmeldi.
       Çalıştığı zaman bir volkanın patlama anında çıkardığı seslere yakın sesler çıkartan motorun bir tek problemi vardı, gitmiyordu...
       Ben motoru çalıştırıp Fenerbahçe’den yola çıktığımda Osman Atasoylar da dünya turuna çıkmışlardı. Ben Göztepe’ye vardığımda onlar Kanarya Adaları’ndaydılar. Varın gerisini siz hesaplayın artık.
       İşte bu tekne ile başlayan denizcilik serüvenim, denizcilik ehliyeti aldıktan sonra da devam etti.
       Cem Özer sahnelere döndü bu aralar ve ben Adriyatik üzerinden tekne getirmeye kadar vardırdım işi...

       Yağmurlu bir günde Ljublijana’ya indiğimizde bunun benim için yazılacak ve yaşanacak iyi bir macera olduğunu düşünüyordum doğrusu...
       Tekneler Almanya’dan Slovenya’nın Koper Limanı’na getiriliyor.
       Buradan da Türk mürettebat tarafından deniz yoluyla Türkiye’ye...
       İşte o ekiplerden birindeyim ve her ne kadar Yugoslavya’dan ilk ayrılan cumhuriyetlerden Slovenya’da olsam da Yugoslavyalı bir ailenin oğlu olarak anavatan topraklarındaydım.
       Kosova’daki izvolte (buyurun) burada da izvolteydi...
       Kakosi (nasılsın) burda da kakosiydi...
       Kaptanımız Edip Ürer’le beraber Koper’e doğru gidiyorduk her taraf yemyeşildi.
       Slovenya Avrupa Topluluğu’na bizden 200 yıl önce girer diye düşünerek ve Slovenya radyolarında Tarkan dinleyerek Koper’in İzola marinasına geldik.
       Bavaria marka teknelerin distribitörü Tita’nın teknik servisi karşıladı bizi.
       Teknelerin direkleri dikilecek sonra da üç tekne arka arkaya Türkiye’ye gelecektik.
       Yani iki günümüz daha vardı yola çıkmak için.
       Eğlenceli küçük bir ülkeydi Slovenya.
       Sabahın köründe Şnaps denen bir içkiden içerek kendine gelen Slovenler de neşeli insanlardı.
       Zaten topu topu iki milyon kişi yaşıyordu Slovenya’da.
       Yani Kahpe Bizans’ın seyirci sayısından az...
       Küçük bir araba kiralayıp Koper’e 15 dakika mesafedeki İtalya’ya gire çıka pasaport sormaz oldu sınır polisleri.
       Ve İzola’da da, Trieste’de de pizzadan başka yiyecek bişey yoktu.
       Ve biz iki gün iki gece pizza yedikten ve baktığımız her nesneyi pizza olarak görmeye başladıktan sonra teknelerin direkleri dikildi ve yola hazır hale geldik.
       Fakat bu sefer de aceleden teknenin pupasına takmak zorunda olduğumuz Türk bayrağını unutmuştuk.
       Benim kırmızı masa örtüleri ve beyaz sprey boyalarla Türk bayrağı yapma teşebbüslerim tam hayal kırıklığı ile sonuçlanmak üzereydi ki yandaki teknede fazla bir Türk bayrağı olduğunu öğrenip rahat bir nefes aldık.
       Diğer tekneler başka nedenlerle limandan çıkışlarını geciktirme kararı alınca biz Edip kaptanla yola çıkmaya karar verdik.
       Gece saat 22.00 gibi yağmurluklar ve ayakkabılar giyildi, diğer tüm hazırlıklar yapıldı. Edip motoru çalıştırdı...
       Tita ekibinden Nuri ve Levent’le vedalaşıldı sahildekilere eller sallandı, hatıra fotoğrafları çekildi ve Edip motoru boştan vitese takmak isterken görüldü ki motor vitese geçmiyor.
       Boşa almak isterken motor bir daha da vitese takılmadı zaten...
       Tekrar kıyıya çekildi tekne ve bağlanarak servis ve kaptan tarafından tamir başlatıldı.
       Saat 02.00 olduğunda Volvo motorun tamiri hala sürüyordu ve benim uykum gelmişti.
       Üstümde tulumlar ve yağmurluklar olduğu halde yattım uyudum.
       Ertesi gün öğle saatlerine doğru arıza giderildi ve vira bismillah komutu ile birlikte yola koyulduk.
       Hırvatistan’ın dantel gibi şehirlerinin biraz açığından süzüldük Adriyatik’e...
       İlk hedefimiz İtalya’nın Ancona Limanı’ydı.

       YARIN: AÇIK DENİZLE TANIŞIYORUM