Cadde GELENEKSEL TiYATRONUN iZiNDE

GELENEKSEL TiYATRONUN iZiNDE

21.05.2012 - 19:19 | Son Güncellenme:

Usta oyuncu Zihni Göktay, yedi yaşında tanıştığı tiyatronun tarihine yön veren isimlerden biri...

GELENEKSEL TiYATRONUN iZiNDE

1974 yılında Türk tiyatrosunun başöğretmeni Muhsin Ertuğrul’un emriyle Geleneksel Türk Tiyatrosu Kolu’nu kuran Göktay, köy enstitülerinin ve halkevlerinin kapanmasıyla ezberin bozulduğunu söylüyor.

Haberin Devamı

Tiyatrocu olmaya nasıl karar verdiniz? Babam terziydi. Aydın bir adamdı. Tiyatroyu çok severdi. Kendisi de Bulgaristan’dayken Türk Cemiyeti’nde amatör olarak oyunlarda rol almış. Beni hayatta futbol maçına götürmedi. Hep tiyatroya götürürdü. Tiyatroyla ilk irtibatım öyle oldu. 1952’ten yani yedi yaşımdan beri takip ediyorum tiyatroyu.

İlk sahne deneyiminizi nerede kazandınız? İstanbul’da o dönem amatör tiyatrolar çok zengindi. Pertevniyal Lisesi’nde tiyatro kolu vardı. Onun yanı sıra Eminönü Halk Evi, Türkiye Milli Talebe Federasyonu Gençlik Tiyatrosu, Milli Türk Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu ve İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosu’nda oynadım. Okuldaysa çift dikiş gidiyordum. Müspet ilimlerde; cebir, kimya ve fizikte notum hep sıfırdı, toto gibi. Sosyal bilimler hep 10’du. Okuldan kaçmadım, hiç kopya çekmedim, efendi bir çocuktum. Liseden sonra 1964’te ‘Ankara Meydan Sahnesi’ne girdim. 1973 yılında tiyatro kapandı. Tekrar İstanbul’a döndüm.

Haberin Devamı

Şimdi öyle bir şey yok! Ezber önce köy enstitülerinin, sonra da halkevlerinin kapanmasıyla bozuldu. Yurt çapında 780 bin km.’lik büyük bir arazide birçok halkevi kapatıldı. Ben eski bir halkevli olarak ‘çok kişiyi suçlamak lazım’ diye düşünüyorum. CHP’nin de kabahati var. Celal Bayar ve Menderes’in daha büyük kabahati var.

GELENEKSEL TiYATRONUN iZiNDE

Ankara Meydan Sahnesi’ne geçişiniz nasıl oldu?Eminönü Halkevi’ndeydim. O sırada Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nda Fakir Baykurt’un ‘Yılanların Öcü ’ isimli oyununda oynuyordum. Oyunu Yaşar Kemal ve Fakir Baykurt seyretti. ‘Agali Dayı’ diye orta halli bir rolüm vardı, 18 yaşında orta yaşlı biriydi. Saçlarıma pudra sürmüştüm. Oyundan sonra gelip beni tebrik ettiler. Birer kartvizit verip arkasına “Gülriz Sururi’ye...” diye not düştüler. O sırada Kemal’in ‘Teneke’ adlı oyununu oynayacaklardı. O kart hiçbir zaman ulaşmadı Gülriz Sururi’ye.

Neden?O kartviziti götürürken rahmetli Erdinç Üstün’le karşılaştım. Çok çabuk ezberlediğim için bana “Hafız” derdi. “Hafız nereye gidiyorsun? Boşver ulan gitme! Ankara Meydan Sahnesi’yle anlaştım. Şu an Ses Tiyatrosu’nda turnedeler” dedi. O sırada hacı dedem ve dayım eczacı olmamı istiyorlardı. Kafamda şimşek çaktı. “Ben bunların gözünün önünden ayrılayım” dedim. Bir saat içinde Ankara Meydan Sahnesi’yle sözleşme imzaladım. 1964-1965 tiyatro sezonuydu. O gün bugün tiyatrodayım. 73’te tiyatro kapanınca aynı sene İstanbul Şehir Tiyatroları’na geçtim.

Haberin Devamı

İsmail Dümbüllü etkisi

Babanızın tiyatroya ilgisi, size geleneksel Türk Tiyatrosunu yakından izleme şansı verdi mi? Elbette, hatta Karagöz oyunlarına da götürdüğü için evde Karagöz oynatmaya çalışmıştım. Fatih’teki evimizi yakıyordum. Ben Dersaadetliyim, tarihi yarımadada Fatih’te doğup büyüdüm. Orada Ramazan ayında, bayramlarda geleneksel Türk Tiyatrosu daha çok yaşanıyordu. Köprünün bu tarafında başka türlü bir eğlenceler yaşanıyordu, Pera’da başka.

Kimleri izlediniz?
Ben küçükken Gülhane Parkı’nda ortaoyunu oynanıyordu. Kim oynuyordu? İsmail Dümbüllü ve arkadaşları. Ben ona yetiştim. Elini öpmüşlüğüm, onun da benim başımı sıvazlamışlığı vardır.

Haberin Devamı

Yaşayan tuluatçılar arasında hâlâ sahneye çıkan sayılı isimlerden birisiniz, bu bayrağı nasıl devraldınız?
Rauf Altıntak var, Şehir Tiyatrosu’ndan emekli oldu. Çok iyi Karagöz oynatır. Ortaoyununa çok hizmeti var. 1974 yılında Türk tiyatrosunun başöğret-meni Muhsin Ertuğrul, Rauf’la ikimize belediye meclisi kararıyla şehir tiyatrosu içinde geleneksel Türk tiyatrosu kolu kurul-ması için emir verdi. Rauf’la bu işi, 2-3 sene yürüttük. Biz de Gülhane Parkı’nda, Emirgan Korusu’nda, Yıldız Parkı’nda oynadık. Muhsin Bey’in vefatıyla birlikte o iş kaldı, tiyatrodaki asıl görevimize yine devam ettik.

O dönemde unutamadığınız bir anı var mı?
40 sene önce Darülaceze’de ortaoyunu sergilediğimiz dönemde bize dediler ki “80 yaşlarında tekerlekli sandalyede entelektüel bir adam var. Çok bilgili. Direklerarası’ndaki oyunları seyredermiş.” Biz de Rauf’la gittik. “Hocalarımız Naşit Bey ve Kel Hasan’ı seyrettin mi? Sanatlarını icra ederken ne gibi bir fark vardı aralarında?” diye sorduk. Tek bir cümleyle anlattı: “Seyrettim tabii. Naşit Bey sanatkardı. Kel Hasan Efendi komikti” dedi.

Haberin Devamı

Ortaoyunu İtalyan Tiyatrosu’nda ‘Commedia dell’arte ’, İbiş de ‘Pinokyo’yu andırmıyor mu?
Evet, doğru öyle bir benzerlik kurulabilir. Ama ortaoyunu başka. Hatta ‘brechtyen’ bir hava da vardır, yabancılaştırma efekti. Kendine dışarıdan bakarak alay ederek oynar. Brecht’in epik tiyatroyu bizim ortaoyununa bakarak çıkarttığı söylenir.

Karagözle ortaoyunu arasında bir alaka var mı?
Üç aşamadan geçiyor. Hayal perdesindeyken Hacivat, karşısında Karagöz var. Ortaoyununa geçince Karagöz Kavuklu, Hacivat da Pişekar oluyor. İbişli tuluatta geçtiğimiz zaman Kavuklu, İbiş oluyor. Pişekar da Efendi oluyor. Karagöz’deki cahillik ama hazır cevaplık, ortaoyunundaki Kavuklu’daki cahillik ama hazır cevaplık İbiş de var. İbişi üç boyutlu kukla haline getirirken kocaman bir burun yapılmış. Kırmızı yanak, kalın kaşlı, siyahi, etli dudaklı ve kalın sesli. Oynayan daha kalın sesle oynar. Seslendiren öyle seslendirir. Karagöz kalın sesli, Hacivat ince seslidir. Bu şekilde kontrast çıkar. Ortaoyununda Pişekar ince sesli, kavuklu kalın seslidir. İbiş kalın sesli, efendi ince seslidir. Tenör ve bas gibi.

GELENEKSEL TiYATRONUN iZiNDE

TULUAT ‘LÜKÜS HAYAT’TA YAŞIYOR

“‘Lüküs Hayat’ta 28 senedir tuluatı yaşatıyorum ben. Altını sıcak tutarak kısık ateşte, günceli koruyarak, zülfiyare dokunmadan... Tiyatroyu politikadan soyutlamıyorum ama fazla da slogan halinde değil, üzerini şekerleyerek, eğlenceliyle faydalıyı bir arada tutarak...”