Cadde 'İslamcı gençler ekşisözlüğü ele geçirin'

'İslamcı gençler ekşisözlüğü ele geçirin'

12.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

İslamcı gençler 		ekşisözlüğü ele geçirin

nornek@milliyet.com.tr İnsan dilini, dinini, milletini en yoğun şekilde yurtdışında sorgular; çünkü insan sorgulamasa da sorgulatırlar... Ülkende alıştığının aksine doktor, öğrenci, işçi gibi unvanlardan önce gelir "Türk" kelimesi; adından öndedir "Müslüman" ifadesi. Bir yabancı ülkede "Gazeteci Nilay Örnek"in "Müslüman Türk kızı"na ne hızla evrildiğine ve de bu tanımla hemen de tanınıvermene şaşar kalırsın. Sonra da o sıfatların içini ne kadar doldurabildiğini bayağı bir sorgularsın... Oysa kendi ülkende öyle midir? Kendini pasaportun kimlik bölümünde yazanlar dışında tanımlamanın keyfini yaşarsın, bunun farkında bile olmadan... Ancak öyle bir dönemdeyiz ki bu sıfatları sorgulamak için yurtdışına çıkmanın, İngiltere vizesi için 21 sayfalık başvuru formuyla uğraşmanın hiiççç gereği yok... Devir sıfatlar ile etiketlerin devri... Maalesef... Şehit haberleri mi geldi, hemen tarafını göstermeli; bayrağını evinin en görülen köşesinde sergilemelisin. Öyle bir konu ki bu, mantı hamuru gibi aç aç bitiremezsin, origami gibi, kâğıdı katladıkça farklı kuşlar elde edersin. Bu nedenle sadete gelelim. Cumartesi günü Yeni Şafak gazetesinde bir köşe yazısı vardı; Ali Murat Güven'e ait. Güven "chat" olgusuna sinirinden internetle geç tanışmış ancak, tanışır tanışmaz da belli ki "ekşisözlük"le bir aşk-nefret ilişkisi kurmuş. Şöyle diyor yazısında: Kimin ülkesi? "İslâmcı olarak kendi adıma, (...) 'benim ülkem'de, kendisini Tanzimat'tan bu yana Anadolu'nun yegâne sahibi sayan bir jakobenler sınıfının şamar oğlanına dönüşmemeye; onlara varlığımı her fırsatta, her yerde ve her şekilde hatırlatmaya kararlıyım. Sizler de aynı şeyi yapın dindar gençler! Buradan hepinize acilen duyuruyorum; "Ekşi Sözlük", uzun bir aradan sonra yeni yazar alımlarına başlıyormuş. Türk toplumunun ortak değerlerinin bir yansıması niteliğindeki bu önemli iletişim platformunu boş bırakmayıp mutlaka üye olun ve hayatın her cephesi gibi orada da varlığınızı hissettirin." Çok fazla yoruma gerek var mı? Bu gibi "çağrılar-yazılar-söylemler" değil mi, bizi doğup büyüdüğümüz ülkede, kimliklerimizle damgalanmış sıfatların esiri eden? Damat olacak çocuk "Eğer yolunuzu kaybederseniz, bir çocuğun gözlerinin içine bakın. Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır; nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak." Tabii ki bir nevi skandaldı 12 yaşında iki çocuğun nişanlanması... Üstüne üstlük Gaziantep'teki nişan törenine sadece iki ailenin değil, onlarca yetişkinin de şahitlik etmesi, silahların konuşturulup gökyüzüne kurşun yağdırılması...Ancak itiraf edeyim ben bir noktada çok eğlendim, halay sahnesini tekrar tekrar izledim..Yakınlarının, gelinle zorla el ele tutuşturduğu müstakbel damat H.H.Ç., konuşulup ikna edildikten sonra halaya katıldı. Haberi okuyup izleyenler, çocukların yüzünü 'prizmalar' nedeniyle göremedi. Ama gazete ve televizyonların 'mutfaklarında' çalışanlar onlarla yüz yüze geldi. Yetişkinlerin hayatında nasıl ki tüm düğünler (hatta yıldönümleri) gelinlerinse, bu nişan da ilköğretim 6. sınıf öğrencisi F.D.'nin gibiydi! Devamsızlık ve de zayıf notları nedeniyle aynı yaştaki gelin adayından 2 sınıf geride okuyan damat adayının ne derece pembe yanakları varsa, gelin adayımızın o kadar allığı, bir o kadar farı, rimeli, sürmesi, havalı bakışları vardı... Benim küçük damat adayım, "3 yıl sonra da giyer" mantığıyla alınmış kot ceketi içinde ne kadar kaybolmuşsa, gelin adayı da rolüne kendini o kadar kaptırmıştı... Ama dananın kuyruğu, halayın damat halkası nişan töreni vesilesiyle havaya para saçıldığında koptu! Bizim pısırık damat adayı aslan kesildi; oradaki misyonunu unutuverip halayı bırakarak paraları kapmak için arkadaşlarıyla kıyasıya bir mücadeleye girişti. Bunu seyretmek o kadar komikti ki... Ben o anda o çocuğu öyle sevdim ki... Bu görüntüyü en az 12 defa seyredip her defasında yeni bir bilgiymiş gibi güldüm. Ve de çok sevindim, ailelerinin tüm saçmalamalarına rağmen, çocukların çocuk gibi olduğuna... Halayın koptuğu an! Tam da böyle bir şey değil mi çocuk olmak?Acıkınca yer, sevinince koşar, yorulunca uyur, sıkılınca söyler, merak ettiğin her şeyi hiç çekinmeden, bıktırana kadar sorarsın. Senin için yeni olan her bilgiyi kendin keşfetmiş gibi, dev bir coşku ve şaşkınlıkla "büyük insanlarla" paylaşırsın.Annenin kolana su katmasına ses çıkaramaz, baban seni yatağına kadar taşısın diye arabada uyumuş numarası yaparsın...Ağlayarak her şeye sahip olabileceğini düşünürsün...Babanın tüm babaları dövebileceğine inanırsın..Deli gibi ağlar, iki dakika sonra kıkırdamaya başlarsın...Doğumgünü pastandaki mumları üflerken dudaklarını titrete titrete "Dünyadaki tüm oyuncaklar benim olsun" dersin.Filmler başlarken gördüğün boynuzlu-kanatlı atı gerçek sanır, sen çizgifilm izlerken çamaşır asan annene bakıp bakıp "Robot mu acaba? Nasıl olur da bir insan bunu izlemez?" diye aklından geçirirsin. (Tecrübeyle sabittir.)Resim senin değil mi; ağaçların yapraklarını pembeye, gövdesini maviye boyarsın...Nişan töreni senin değil mi; pamuk ellerini seninkinden de pamuk olan gelin adayının ellerinden kurtarır, şeker, top, maytap, belki de bilgisayar oyunu alacağın paralara uzanıverirsin... Sen çocuk değil misin? Budur işte!