Cadde İstanbul-Milano eğlence hattı

İstanbul-Milano eğlence hattı

15.12.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Milano'da starların restoranı; A Santa Lucia

İstanbul-Milano eğlence hattı





Efendim, İtalya gezimin sonuna geldik. Sıkılmadığınızı umarım. Hemen belirteyim; dört yıldızlı oteller, ulaşım, transferler, gittiğimiz şehirlerdeki gezilerimiz, Milano-Floransa-Venedik'e otobüs yolculuğumuz dahil İtalya turumuz kişi başı 650 milyona maloldu. Üstelik her şey kusursuzdu. Tabii bunda Yeşil Elma'nın payı büyük. Bunu neden yazdığıma gelince: Kardeşlerim bayramda dört günlüğüne Antalya'da beş yıldızlı bir otele gitmeye karar verdiler. Araştırayım dedim, kişi başı 750 milyondan başlayan ve 1 milyar 200 milyona çıkan rakamlar verildi bana. Ben de kardeşlerimin aklını çeldim, Paris'e gitmelerini önerdim. Ülkemizde bize öyle büyük kazıklar atıyorlar ki. Hesap ortada. Elin gavuru gelip 500 milyon liraya bir hafta yan gelip yatıyor, yiyip içiyor, odalara bile s...yor, bize gelince vay anam vay! Evet, ben acayip milliyetçiyimdir ama iç turizmde bize reva görülen muamele de sinirimi bozuyor. Efendim, gelelim Venedik'teki son günümüze. Uyanık Barbaros üç kişi için 36 milyon lira verip deniz taksilerine üç gün ve 24 saat geçerli bilet aldı. Biz de Venedik'in altını üstüne getirmekte tereddüt etmedik. Bence siz de öyle yapın. Çünkü özellikle Lido ve Burano, Venedik'ten daha güzel. Üstelik Venedik'in çevresinde yer alan bu yerlere gitmek en fazla bir saatinizi alıyor. Ulaşım da çok kolay. Venedik'teki San Marco Meydanı'nın sahilinden kalkan deniz dolmuşlarına bindik. İlk durağımız 1300 yılından beri önemli bir cam üretim merkezi olan Murano oldu. Ana caddesinde bir kanal ve kanalın iki yakasında sıralanmış Rönesans evlerinin bulunduğu Lagona'da bulunan küçük bir ada köyü Murano. İşlenmiş cam eşyalardan oluşan eşsiz bir koleksiyonun yer aldığı müze burada. Zaten cam sektöründe Murano markayı bilmeyen yok. Orada irili-ufaklı dükkanlarda camın nasıl işlendiğini de görüyorsunuz. Camdan at ve kedi biblolarının yapılışını izledim, çok hoş. Sakın pazarlık yapmadan alışveriş yapmayın. Bu kez Barbaros ile birlikte kazıklandık çünkü. Öğle yemeğini minik ama çok şık bir restoranda, Trattoria Al Fırat'ta yedik. İliklerimize kadar ısıtan güneşin altında. Deniz mahsulleri, domates soslu ve sebzeli makarna söyleyip paylaştık. Harikaydı. Bir şişe şarap dahil toplam 50 milyon lira ödedik. Aşırı kalabalık yok, otel çok az. Murano'dan tekrar Venedik'e dönüp S duraktaki 61 numaralı hattan Büyük Kanal'ı gezerek Lido'ya geçtik. Lido, tam anlamıyla yaşanacak bir yer. Bir daha Venedik'e gidersem Lido'da kalırım. Hotel Du Pain'in arazisi Lido'yu bir baştan, diğer uca kadar kapsıyor. Modern. İçinde deniz kortları, golf kulübü filan var. Otelin sadece plajı 12 kilometre. Ama beni cezbeden, bir saray görünümünde olan ve içi tamamen klasik döşenmiş Gran Viale S. M. Elisabetta 28'de yer alan Hungaria Palace Hotel oldu. İki kişi 160, bir kişi sabah kahvaltısı dahil 140 milyon lira. Hemen yakınında bulunan Hotel Reiter de öyle. Lido hayli büyük, şık ve eğlenceli bir yer. Zaten Avrupalı zenginler Adriyatik kıyısında bulunan bu büyüleyici tatil yerinin müptelasıymış. Burada kumar turizmi de gelişmiş. Ağustos ve eylül aylarında da uluslararası film festivali olduğu için otellerde yer bulmak olanaksızmış. Finali, farklı renklerle boyanmış evleri, sokaklarda dantel ören kadınlarıyla ünlenen Burano'da yaptık. Çok şirin, balıkçılıkla geçinen bir ada köyü. Minik bir restoranda, bu kez abartmadan karnımızı doyurduk. Öğle yemeğini sıkı yediğimiz için karışık bir salata ve birer parça balıkla geçiştirdik. Şarap bile içmedik. Toplam 55 milyon lira ödedik.

Efendim, gecenin saat 02.00'sinde Venedik Mestre'de otelimiz Lugano'nun içki satılmayan ve erken saatte kapanan barında otururken Barbaros "Yarın Milano'ya gidelim. Burada gezip göreceğimiz pek yer kalmadı" dedi. Yıldırım da ben de heveslendik. Biraz da kafalarımızın iyi olması rol oynadı galiba. Zaten 4 aydır ağzıma bira bile koymamışım. İki dublede beni kandırdılar. Barbo internetten Venedik'ten Milano'ya giden hızlı tren saatlerini araştırdı. Sabah 10.30'a rezervasyonu yaptırdı. Bizim gibi iki deli, aklı başında bir insan olan Yıldırım Mayruk'u da yoldan çıkardı. Bir saat içinde topladığımız valizlerimizi, o gün turla Verona'ya gidecek rehberimiz Tarık'a Milano Havaalanı'nda buluşmak üzere teslim ettik. Elimizi kolumuzu sallayarak Milano'nun yolunu tuttuk. Tren muhteşemdi. Restoranı, barı pırıl pırıldı. Biz Business Class'ta seyahat ettiğimiz için ikram da vardı. Üç kişi toplam 160 milyon lira ödedik. Saat 13.00'de Milano'daydık. Prada, Emporio Armani, Chanel, Yves Saint Laurent, Ferre, Valentino gibi dünyaca ünlü markaların yer aldığı, birbirine paralel olan Monte Napoleone ve Via Croce Rossa'yı dolaştık. Milano, Lombardia Bölgesi'nin başkenti ve İtalya'nın ikinci büyük şehri. Milano, İtalyan basınının da başkenti. Kulağınıza küpe olsun; Milano'da hayatın dolu dolu yaşandığı iki bulvar var. Kısa olanı kuzeydeki Porta Ticinese, uzun olanı ise güneydeki Porta Nuova. Modern ve 30'un üzerinde katı olan Repubblica, Pirelli, Piazza Cavour gibi devasa binalar ise Duca d'Aosta'da. Yorulunca soluklanmak için Caffe Armani'yi seçtik. Bir de ne göreyim; modanın bir başka duayeni ve benim güzel dostum Canan Yaka, 25 yıllık dostum olan eşi, Tanca Ayakkabıları'nın sahibi Ergin Tanca, İtalya'da yaşayan Canan'ın ablası dünya tatlısı arkadaşım Ayşe de oradalar. Tam bir saat ayak üstü lafladık. Günlerden pazardı. AIDS Haftası nedeniyle 20-60 yaş arası koşu yarışması düzenlenmiş, bütün dükkanlar açık, insanlar sokaklardaydı. Yarışmanın finalleri katedralin orada olduğu için pek gezemedik. Ama Monte Napoleone'de tur attık, iyi de oldu. Valentino'da yılbaşı için bir elbise gördüm, fiyatına bakınca gözbebeklerim büyüdü; 17 milyar. Ferre'de ise bir erkek paltosu vardı. Dışı yün, içi kürk, 120 milyar. İki Türk, sipariş vermiş. Kimse kusura bakmasın, harbiden "Yuh" dedim. Milano turumuzu Via S. Pietro all'Onto 3'deki Ristorante A Santa Lucia'da noktaladık. Burası dünyanın en ünlü starlarının program çıkışı yemek yediği yer. Zaten duvarları Sophia Loren, Mina, Sylvie Vartan, Marcello Mastroianni, Ornella Muti, Liza Minelli, Diana Ross gibi isimlerin imzalı fotoğraflarıyla doluydu. İçersi tıklım tıklımdı. Yıldırım ve Barbaros'u tanıdıkları için üç kişilik bir masa buldular. Büfeden değişik soslu karnabahar, enginar, ki hayatımda bu kadar lezzetlisini yememiştim, kabak pane, soslu patlıcan ve Akdeniz yeşilliklerinden oluşan bir salata söyledik. Son olarak da meşhur kapaklı pizzasını yedik. Evet, minik İtalya seyahatimizi böylelikle noktalamış oldum.

Gelelim İstanbul turumun ilk durağı Dragon'a. Dragon, bence Çin yemeklerinde rakipsiz bir yer. Ben genellikle Hilton İstanbul'un içinde bulunan merkezine giderim. Ama bu kez 3. Levent'teki şubesine, Dragon House'a gittik. Yanımda Kuruçeşme'deki Reina'nın büyük patronu Mehmet Koçarslan ve işletme ortağı sevgili Ali Ünal da vardı. Dragon'un patronları Cemal Turgutlu ve ortağı Ergün Bıyıklı da oradaydı. İkisi de çok şeker insanlar. Masaya buranın müdürü Osman Koç baktı. Bizim masanın garsonları ise Kenan Tırsa ve Ersin Baydaktı. Çin yemeğini o kadar özlemişim ki her şeyi söyledik; karides tost, karidesli Çin mantısı, acı soslu dana eti, bademli tavuk, siyah soya fasulyeli kalamar, karışık sebzeli noodle yani Çin makarnası, finalde de yarım ördek. Keyifli bir yemekti. Hem Dragon House çok şık bir yer. Genelde aileler ağırlıktaydı. Burada öğlenleri çok hesaplı mönüler veriliyor. Örneğin; 10 milyon liraya 1 adet Çin Böreği, tavuklu, ya da dana etli Çin makarnası, dondurmalı meyve salatası ve Çin çayı var. İçeceklerde de yüzde 20 iskonto yapıyorlar. Telefon numarası (0212) 269 56 86. Yemekte Memo ocak ayının ilk haftasında Bebek'te açacağı yeni Yunan lokantası ile ilgili bilgi verdi. Mutfak sofistike, Reina'ya ve beş yıldızlı otellere gelen yabancıları ağırlayacak kalitede olacak. Mönüde Yunan meze ve ana yemeklerinin yanısıra Fransız ve Akdeniz ağırlığı da hissedilecek. Aşçıbaşı Türkiye'de ilk kez iki mişlen yıldızlı olacak. Benim de arkadaşım olan, Kos'un ünlü restoran ve gece kulübü Hammam'ın sahibi Dimitri ile Atina, Mikonos, Kos'daki Klou'nun sahipleri de bu projeye ortak. Bu yüzden dünya jet sosyetesi de ağırlanacak. Amaç, Türk tadı eşliğinde yeni bir eğlence anlayışını getirmek. Ben açılmasını merakla bekliyorum, bakalım. Çıkışta ünlü imagemaker Kemal Doğulu'yu gördüm. Doğulu bundan böyle haftanın belirli günlerinde Beymen Nişantaşı içinde yer alan Erdem Kıramer bünyesindeki 'Private Room'da müşterileriyle buluşacak. Kısacası kendi alanında iki star isim bir araya geldi; Kemal ve Erdem. Siz de bilesiniz istedim. Dragon sonrası Şişli Elit Recidence'daki yeni yerine taşınan Dada'ya gitmeye karar verdik. Çünkü benim keyifle dinlediğim Serdar Şensezgin, hani meşhur manken Eyşan Özhim'in müzisyen eşi orada şarkı söylemeye başlamış. Buranın başarılı işletmecisi Gülsüm Sami'ye de yer ayırttık ama son anda reflüm tutunca vazgeçtik. Yine de aklınızda bulunsun, Serdar Şensezgin her perşembe Dada Elit'de. Telefon numarası (0212) 296 96 44.

Ben her şeye maydanoz olmasını seven bir tip değilim. Ama baktım ki herkes bir Popstar Yarışması tutturmuş gidiyor, çorbada benim de tuzum olsun istedim. Zaten gelişmeleri günde on gazeteden filan takip ediyorum. Cumartesi günü de haber öncesi ve haber sonrası televizyonun dibinden izledim yarışmayı. Hani bir şey kaçırır mıyım filan diye. Sonunda da bu Popstar'dan star çıkmayacağına karar verdim. Valla kimse kusura bakmasın, hepsi de jüri üyesi Deniz Seki gibi kötü şarkıcı. İçlerinde sadece Aydan'ı ve Abidin'i beğendim. Serkül hemşerim ama abarttıkları gibi değil. Bir de Bayhan var. Suç dosyası ortada. Bayhan savunmasında amcaoğlunu babannesinin paralarını çaldığı için öldürdüğünü söyledi ama bu arada kendisi başkalarının parasını rahatça çaldı. Neyse, boşverin. Benim asıl söylemek istediğim, Bayhan gibileri star dünyasında çok. Hırsızı, esrarkeşi, kokainmanı, ırza geçeni... Kısacası Türk halkı bu tip starlara uzak değil. O nedenle oy konusunda Bayhan'ın pek sıkıntısı olacağını sanmıyorum. Star o çıkarsa şaşırmayın. Uzun süredir sadece özel yaşamıyla gündeme gelen Doğa Rutkay nihayet işbaşı yaptı. Beşiktaş Kültür Merkezi'nde 12 Aralık Cuma saat 21.00'den itibaren 'Terk' adlı tek perdelik trajikomik bir oyunla sevenleriyle buluşacak. Oyunda Gürgen Öz, Mustafa Dinç, Onur Bayraktar, Raha Mamatlıoğlu ve Yelda Baskın da rol alıyor. Evet, bugünlük de bu kadar. Hoş kalın ve hep mutlu yaşayın efendim.

Yazara e-mail: sdudek@simge.com.tr



MAGAZİN


Türkiye'nin en popüleri kim?
'Bombalamalar beni korkutmadı'
'Dönmeyi düşünmüyorum'
İstanbul-Milano eğlence hattı