13.03.2012 - 20:37 | Son Güncellenme:
Fotoğraflar ve yazı: Caner Özkan
‘Boxer’ dergisinden Caner Özkan, birçok kişinin girmeye çekindiği semtin öyküsünü anlatmak için bozuk asfaltlı sokaklarını turladı, farklı insan öykülerini fotoğrafladı
Tarlabaşı, İstanbul’un kentsel dönüşüm projesi kapsamında adı geçen semtlerinden biri. Şimdilerde birbiriyle yaşamaya mecbur bırakılmış insanlarının kaldıkları bu yer, yolun sonudur sanki semt sakinleri için. İçe kapalıdır; İstanbul’un merkezinde ama bir o kadar da uzaktır. Birçoklarının önyargısı vardır Tarlabaşı’na. Semtin bozuk asfaltlarına ayak bastığınızda bu önyargı beyninizi kemirir, içiniz ürperir. Ancak sorun ‘öteki’ diye tanımlamaktır buranın insanını. Biz objektifimizi onlara çevirdik. Kendimize sormamız gereken temel soruyu onlar sordular bize: “Neden çekiyorsun?” Objektife tepkililer; kendilerince makul nedenleri de var. Herkesin bir şey sakladığı hissine kapılmanız çok zaman almaz. Sokakları tedirgin dolaşırsınız, güvensizliğiniz her sokak başında artar. Zamanla tedirginliğiniz azalsa da asla terk etmez.
Onlar ‘öteki’lerdirKimdir bu insanlar? Kaçak yollarla gelip hayata tutunmaya çalışan Afrikalılar ve Pakistanlılar... Güneydoğu’daki siyasi çatışmanın ortasında sıkışıp kalan Kürtler... Tarih boyunca hep dışlanmış fakat yaşamdaki renklilikleriyle hep ilgi odağı olmuş Romanlar... Başta da dedik ya, ‘öteki’ler. Hayatlarını kazanmak için yaptıkları işler de ancak ‘ötekiler’in yapacağı işler oluyor haliyle. Başlıca meslekleri, kağıt toplamak, bir üst caddede satılmak üzere midye dolma ve tavuk-pilav yapmak, kaçak saat ve parfüm satmak... Bedenlerini satarak hayatlarını kazanmaya çalışanları da eklemek gerek.
Kaos her yanı kuşatır buradaSaat başı devriye gezen polis otomobillerinin, köşe başında yakılmış ateşleri bekleyenlerin sorgulayan bakışları içinde gece daha başka bir kimliğe bürünür Tarlabaşı’nın ara sokaklarında. Renkli kıyafetleriyle çocuklar için yıkık binalar her şeyde olduğu gibi oyuncaktır ve bazen onlar bile sorgular objektifleri. Kendilerine biçilen rolün ardına kaçabilenlerse bir anda gülümseyiverir. Gecenin karanlığında sizi mutlu edebilecek başka da bir şey yoktur bu sokaklarda. Kaos her yanıyla kuşatır sizi. Duvar yazılarına bile işlemiştir tutarsızlık. “Savaşmadan ölmek yok”, “Burada toplanmayınız”, “Buraya çöp atan...” Bu yazılarda her şey vardır. Her binanın varlığı ve yıllanmışlığıyla anlatacağı hikayeler bu yazıların gölgesinde kalır. Bazen günlerce yağan yağmurun ardında açan güneşte ilk sokağa çıkanlar, karşı karşıya duran binaların arasına gerilen çamaşırlardır. Çamaşırların altında yürürken bir festival sokağını anımsatır gökyüzü bu anda. Portrelere gelince, onlar kaosun kendisidir aslında.
Manzara savaş sonrası gibi Bugünlerde Tarlabaşı’na gidenlerin karşılaştıkları manzara savaş sonrası yıkılmış bir şehrin görüntüsü gibi. Kentsel dönüşüm kapsamında bazı sokaklar tamamen boşaltıldı, kalanlar da yıkıntıların içinde işe yarar ne varsa söküp çıkarıyor. Geçmiş fotoğraflardaki o renkli sokak görüntüleri yerini hızla yıkık sokak fotoğraflarına bırakıyor. İstanbul’da, her gün binlerce insanın gelip geçtiği İstiklal Caddesi’nin hemen altında bir dönem sessizce kapanıyor. Tarlabaşı’ndan çıkıp caddenin karşısına geçip bütün bunların ardından İstiklal Caddesi’nin renkli kafelerinden birinde sıcak bir kahve yudumladığınızda ilk aklınıza gelen soru gidenler oluyor.
Peki şimdi neredeler?