Herkesin hayali: Güney’de pansiyon

İlk firemizi verdik. İstanbul’u terk etmeye cesaret eden biri oldu bizim çevreden. Altı ay öncesine kadar bir halkla ilişkiler firmasında çalışan Engin tası tarağı topladı ve önde gelen bir moda markasının genel müdür yardımcısı arkadaşı Atalay’la (o da işi bıraktı) ortak, Dalyan’da bir pansiyon açtı. Biz de sakin bir tatil peşinde olan, sıkılmayı ve durmayı deli gibi özleyen bir karı koca olarak, atladık bir haftalığına bu iki şehir kaçağının The Cozy Dalyan adlı pansiyonuna yol aldık. Arabayla.
Her yaz bir haftalık güney tatiline arabayla gidiyoruz. Bizimkisi öyle Jack Kerouac’ın yol maceraları gibi değil tabii, daha çok yemeğe yönelik. Midemizi tam kapasite çalıştırıp Bursa’da İskender, Susurluk’ta ayran-tost, Manisa’da kebap, Akhisar’da köfte, Aydın Ortaklar’da çöp şişin tadına bakıyoruz. Akşama mide fesatı geçirmek pahasına da olsa... Değiyor.
Ben Dalyan’a yıllardır gitmek, caretta caretta’ları görmek istiyordum. Maalesef bu deniz kaplumbağalarını görmek nasip olmadı, çoktan denize açılmışlar. Ama pansiyonun yavru köpeği Çito ve kedisi Maddy ile hayvan özlemimi giderdim.
Burayı özellikle gençlere şiddetle tavsiye ediyorum. Yanlış anlaşılmasın, bu tatilini bedavaya getirmiş bir beleşçi gazeteci tavsiyesi değil. O yüzden ciddiye alabilirsiniz. 

Herkesin hayali: Güney’de pansiyonSırada Kaş var

Normalde bu tip yerler yatmadan yatmaya gibi bir muamele görür ancak diyebilirim ki biz tatilimizin yarısını pansiyondan hiç çıkmadan geçirdik çünkü burada bir arkadaşınızın yazlık evinde misafirmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Öğleden itibaren verandada biralarınızı içmeye başlıyor, sıcaklayınca kendinizi havuza atıyor, popüler kumsalların Türkçe pop zulmüne katlanmak zorunda kalmadan güzel müzikler dinliyor, gerçek anlamda dinleniyorsunuz.
İçki ve yemeklerin fiyatı ortalamanın altında, lezzet ve porsiyon ise ortalamanın epey üstü. Atalay, mutfağa girip yemekleri kendi yapıyor.
Engin ve Atalay, şehri terk kararlarından zerre kadar pişmanlık duymuyorlar. Bir sonraki adımları Kaş’ta bir pansiyon açmak olacak. Benim takıldığım nokta, Kaş’ta pansiyon açtıklarında Atalay iki yerde aynı anda olamayacağı için bir tarafın onun yemeklerinden mahrum kalacak olması.
Bu tatilde bol bol tavla ve scrabble oynadım, kendime göre yıllardır olmadığı kadar bronzlaştım, Ergenekon’un E’sini duymadım, gölde yüzdüm, “Henry and June”u bir kez daha okudum, sivrisineklerin taarruzuna uğradım...
Engin ve Atalay’ı kıskanarak şehre geri döndüm.

Haberin Devamı

Geç ama iyi bir keşif
Milliyet’in yemek ve şarap yazarlarından Vedat Milor ABD’de yaşıyor ama sıkça İstanbul’a geliyor. Her geldiğinde küçük bir grup oluşturup yemeğe çıkıyoruz. İki-üç ayda bir gerçekleşen bu buluşmalara bayılıyorum. Vedat Bey’le yemeğe çıkmak benim için bir deneyim. Sohbeti, yazıları kadar lezzetli olmakla beraber, meraklı insan için bir o kadar da öğretici.
Yine geçenlerde Anadolu Yakası’nda yeni açılan Hünkar’a gittik birlikte. Yemek sonrasında İlke (Gürsoy) “Gelin sizi Bostancı’daki Yaşar Usta’ya götüreyim” dedi.

45 yıldır aynı yöntemle yapıyor

Yaşar Usta’nın dondurmaları aslında epey meşhur. Ama ben yeni keşfetmiş oldum. Ve diyebilirim ki bugüne kadar yediğim en güzel ve en orijinal dondurmaları yapıyor.
Bana sorarsanız, istese şimdi Mado gibi bir zincire sahipti ama o eski tip dondurma tezgahıyla yetiniyor. Öğrendiğime göre eskiden bir dondurmacı dükkânı varmış ama hep zararına satış yaptığı için kapatmak zorunda kalmış.
45 yıldır makine kullanmadan dondurma yapan Yaşar Usta, dondurmalarında kullandığı meyveleri pazardan elleriyle seçiyor, hiç katkı maddesi eklemiyor. Dondurma yapmayı çocukluğunda Arnavut bir ustadan öğrenen Yaşar Usta’nın özellikle meyveli dondurmaları harika. İncir, armut, havuç, kırmızı erik gibi başka yerlerde kolay kolay bulamayacağınız çeşitleri var. Meyveli dondurmaların çeşitleri mevsime göre değişiyor. Çilek mevsimi değilse, çilekli dondurma bulamıyorsunuz Yaşar Usta’da.
Anlatılacak gibi değil, gidip denemeniz lazım.

Haberin Devamı