Modern bir şehrin kütüphanesi olmaz mı?

Geçtiğimiz günlerde gazetemizin kültür sanat gönüllülerinden Miraç Zeynep Özkartal kolumdan çekiştire çekiştire Galeri Işık Teşvikiye’ye götürdü beni.
Açılış, lansman, davet sözcüklerini duyduğum yerde kaçarım. Bu ekin birinci sayfasındaki “Ayna” adlı köşeye türlü açılış, lansman ve davetlere katılan “cemiyet” kadınlarını konuk ediyorum, biliyorsunuz. Bu tür etkinliklerde işte bu kadınları görme ihtimalim beni gerer. En son bir düğünde kıyafetini eleştirdiğim bir kadın eteğime yapışıp “Telafi edeceksin” diye bağırdığından beri düğünlere de gitmez oldum.
Bu nedenle, sergi açılışı fikri başta beni gerdi, nazlandım. Sonra Zeynep bana korumalık yapacağına söz verdi; ayrıca babası da açılışta olacağı için gerekirse bana saldırmaya çalışanları dövecekti. Taahhütlerimi aldıktan sonra Galeri Işık Teşvikiye’ye gittik.
İyi ki de gitmişim.
Bir kere galeri şahane. Teşvikiye’nin göbeğinde kocaman bir alan. Arasanız bulamazsınız. Eskiden Arçelik bayii falan vardı yerinde. İstiklal’de Akbank binasının altını Teknosa’ya kiralamaları ne kadar üzücüyse, buradaki Arçelik bayiini kışkışlayıp galeriye çevirmeleri de o kadar sevindirici.
Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, çok iyi bir sergi var: Bilgelik Mabetleri: Kütüphaneler.

Fotoğraf makinesi 25 kilo

Önceden mimar sonradan fotoğrafçı Ahmet Ertuğ sergideki fotoğrafların her birini 25 kiloluk fotoğraf makinesiyle çekmiş. Sanırım ben sadece bu nedenle fotoğraf çekmekten vazgeçerdim. Düşünsenize her yere yanınızda dev bir kesmece karpuz taşıyor gibisiniz.
2 metrelik fotoğraflar sanki fotoğraf değil, gerçek; üç boyutlu gibi. Kolunuzu uzatsanız fotoğraftaki kütüphanenin rafından bir kitap çekeceksiniz hissine kapılıyorsunuz.
Ertuğ’un fotoğraflarında, Avrupa’da yaklaşık 30 ülkede birçoğu 16.-18. yüzyıllar arasında kurulmuş tarihi kütüphaneler görülüyor.
Fotoğrafların güzelliği bir yana, benim içimi kaplayan his daha çok kıskançlık oldu.
“Bizde neden bir tane bile böyle kütüphane yok?” kıskançlığı...
O sırada mimar Gökhan Avcıoğlu’yla karşılaştım. Ve sordum: “Bizde kütüphaneye çevrilebilecek böyle mekânlar yok mu?”
Avcıoğlu başladı saymaya: “Tekfur Sarayı, Anemas Zindanları, Saint Michelle Koleji, Rum Patrikhanesi, Aya İrini, Anadolu’nun manastırları, bedestenleri...”

Saklama kültürümüz de yok

Peki madem yerimiz var, neden kütüphane yapmıyoruz?
Biz halk kütüphaneleri yapmayı sevmiyoruz çünkü.
Biz daha ziyade alışveriş merkezleri inşa etmeyi seviyoruz. Bir takım işi gücü olmayan insanlar oralara gidip paparazzilere fotoğraflar çektirsin, biz de gazetelerin magazin sayfalarından izleyelim diye... Kitap kokusunu solumak yerine tüketime katkıda bulunulsun diye...
Kütüphane mi? Gündemimizde yok.
Her metropolün simgesi haline gelen opera binamızın olmaması gibi aynen.
Kütüphaneye merakımız da yok. Aynen okumaya olmadığı gibi.
Belge tutma alışkanlığımız, saklama kültürümüz yok. Belki de yüzyıllardır “Bu dünya fani. Gidiciyiz zaten” zihniyetiyle güdüldüğümüz için.
N’olur gidip bu sergiyi gezin. Kıskançlığımı paylaşın.

Haberin Devamı

Modern bir şehrin kütüphanesi olmaz mı

Haberin Devamı