Üzüm salkımının sırrı!

Yerine göre giyinmenin uzmanı Kraliçe 2. Elizabeth normalde hep rengârenk kıyafetlerle gezse de bu kez uçaktan siyah tayyörle indi. Matem rengi siyahı tercih etmesinin nedeni Anıtkabir ziyareti olmalı. Genelde renkli giyiniyor çünkü böylece uzaktan da rahatlıkla seçilebiliyor. Nitekim burada da tayyör siyah olmasına rağmen kenarları ve şapkasının süsleri parlak yeşildi. 

Moda ikonu olmadı ama
Kraliçe’nin çok belirgin bir tarzı var. Muhafazakâr ama yerli yerinde. Genellikle pastel renkli ve kontrast renk dikişli hafif anvelop palto, diz altı elbise giyiyor ve broş takıyor. Bu yaz aylarında etek-ceket takım halini alıyor.
Dün giydiği beyaz ceket buna örnek. Kraliçe hiçbir zaman Prenses Diana gibi bir moda ikonu olmadı ama bu onun zaman zaman en iyi giyinen kadın listelerine girmesini engellemedi.
Geçtiğimiz yıl moda dünyasının İncil’i sayılan Vogue dergisi onu Kate Moss, Claudia Schiffer ve Naomi Campbell gibi süpermodellerle aynı gruba dahil etti.  
Kraliçe’nin ülke ziyaretlerindeki kıyafetlerinde o ülkelere has özellikler bulmak mümkün. Örneğin Japonya’daysa kiraz çiçeği, Kanada’daysa akçaağaç yaprağı desenli kıyafetler giyen Kraliçe’nin Çankaya Köşkü’ndeki elbisesinin üzerinde üzüm salkımları dikkat çekti. Anadolu kökenli bir sembol olan üzüm salkımı Hititlerin ve Friglerin bereket tanrıçası olan Kibele’nin göğüsleriyle özdeşleşiyor. Kraliçe dersine bu kez de iyi çalışmış.

Papyon siyah olmalıydı
Her daim smokine direnen AKP’liler Kraliçe onuruna verilen yemekte de takım elbiseden vazgeçmedi. Başbakan Erdoğan favorisi olan çizgili kravatlarından birini taktı. Bari düz renk kravat seçseydi...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise şeytanın bacağını kırıp ilk kez bu “elit tekdüze” kıyafeti üzerine geçirdi. Fakat bir falsosu oldu. Smokinde siyah saten papyon takmak şarttır. Gül ise gümüş renkli, cafcaflı bir papyonu tercih etti. Belki Hayrünnisa Hanım’ın elbisesiyle uyum sağlasın diye gümüşi bir papyonda karar kıldı ama bunun ne yeriydi ne de zamanı. Sözkonusu olan, yüksek protokolün katıldığı bir davet. Yaratıcılığa ne lüzum var?
Ufuk Güldemir eski yazılarından birinde şöyle diyor:
“Smokinde yaratıcı olamazsınız, böyle bir hakkı kimse vermez size. Yapacağınız her ‘şahsi dokunuş’ sizi o elit ve sıkıcı tekdüzeliğin ruhundan uzaklaştırıp kaş kaldırılan ‘bilmiyor çocuk’ konumuna sokar.”
Güldemir’e hak vermemek elde değil. Yine de bu ilk deneme, çok yüklenmeyelim Gül’e. Öğrenecek bu işleri. Genelde etek-ceket takımlarla gördüğümüz Hayrünnisa hanımın elbisesi ise türbanı bir kenara koyarsak fena değildi.
Elbiseye dikkatli baktığınızda ve türban ile uzantısı kumaşı attığınızda göreceksiniz ki aslında elbise dekolte. Belli ki Dilek Hanif klasik tasarımlarından birini yapıp o bölümü elbiseye eklemiş. Hatta türbanın rengi o kadar açık bir gülkurusu ki uzaktan bakıldığında Hayrünnisa Hanım’ın boynunun açık olduğu illüzyonunu yaratıyor.

Çanta şifreleri

Şapkası ve çantası Kraliçe’nin vazgeçilmez aksesuvarları. Şapkaları, yüzü her açıdan görülebilecek şekilde tasarlanıyor.
Kraliçe sarayda bir odadan diğerine geçerken bile çantasını yanından ayırmıyor. Çantasında ne mi taşıyor? Liste epey uzun: Tarak, mendil, uğur getirdiğine inandığı ve çoğu çocuklarının hediyesi olan minyatür köpek, at, eyer, kamçı gibi objeler, aile fotoğrafları, nane şekeri, köpeğine verdiği çikolatalar, gazetelerden kesilmiş bulmacalar, 60 yıl önce eşinin ona hediye ettiği metal makyaj çantası ve küçük bir fotoğraf makinesi.
Ama çantanın esas özelliği Kraliçe’nin onu yardımcılarıyla iletişim kurmak için kullanması. Kraliçe çantasını masaya koyduktan beş dakika sonra yemek bitiyor; biri onu sohbetiyle esir alırsa çantayı kolunun altına koyup “Haydi gidelim” demek istiyor; çantasını yere koyarsa sohbeti iç açıcı bulmadığının ve tek isteğinin oradan uzaklaşmak olduğunun sinyalini veriyor. Ancak, çantası sol dirseğinde sallanıyorsa halinden memnun olduğu anlaşılıyor.