Zorlamanın bu kadarı

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta okuduğum en saçma ve zorlama haber Yeniçağ gazetesindeydi. Cuma günü Yeniçağ’ın manşeti şöyleydi: “İkisi de gazeteci ama... ARADA BİR FARK VAR!”
Manşetin yanında Hillary Clinton ve Çiğdem Anad’ın yan yana fotoğrafları, altında ise ABD eski Başkanı George W. Bush’a ayakkabısını fırlatan gazeteci Muntazar El Zeydi‘nin fotoğrafı...
İçerideki haberin spotunda ise şunlar yazıyordu: “Çiğdem Anad... İşgalci ABD’nin Dışişleri Bakanı’nı hazırlayıp sunduğu programına konuk etmeden önce çerçeve anlaşması yaptı.
El Zeydi... Iraklı gazeteci. İşgalci ABD’nin Başkanı Bush’a ayakkabı fırlattı. Dün mahkeme tarafından 3 yıl hapse mahkum edildi.”
Zorlamanın bu kadarıŞimdi...
El Zeydi’nin Bush’a ayakkabı fırlatması hangimize içten içe zevk vermedi bilmem. Ama bu zevki tatmamızın nedeni öznenin Bush olmasıydı. ABD’de de olaya sevinen çok oldu. Ve dünyanın her yerinde Obama seçildiğinde bayram edilmesinin nedeni de Bush’tan kurtulmanın sevinciydi.
Söz konusu olan ABD düşmanlığından ziyade, Bush düşmanlığıydı.
Hillary’nin konumuzla ne ilgisi var, anlayamadım.
Çiğdem Anad, “Soruları vermedik ama çerçeveyi konuştuk” diye açıklama yaptı.
Ben Hillary’ye soruların verilmemesine acayip şaşırdım. Çünkü bunu Yeniçağ bilmiyor herhalde ama gazetecilerin geneli bilir; önemli devlet adamları mutlaka soruları önceden görmek ister. Geçtiğimiz yıllarda Al Gore’la röportaj yaptığımda soruları önden istemişler, hatta iki-üç soruyu da elemişlerdi.
Ne yapsaydım? “Olmaz o zaman. Al Gore gitsin başkasına versin röportajı” mı deseydim? Kapmışım röportajı, enayi miyim?
Çiğdem Anad bir gazeteci. Hillary Clinton ise ABD Dışişleri Bakanı. Hillary’nin “Haydi Gel Bizimle Ol” programını seçmesi veya “Haydi Gel Bizimle Ol”un Hillary’yi kapması o program adına büyük başarıdır.
Diyelim Hillary de Bush gibi bir nefret imparatorluğu kurulmasına yardımcı oldu. O zaman Anad’ın da ona pabuç fırlatmayacağı ne malum?
Durun bakalım, biraz sabredin, bir şans verin; dünya yeni umudunu kovalıyor.



Hemşire kıyafeti şimdi mi seks sembolü oldu?

Tuğçe Kazaz’ın iç giyim defilesinde giydiği hemşire önlüğü ve kepiyle ilgili olarak Türk Sağlık Sen Genel Başkanı Önder Kahveci’nin açıklaması inanılır gibi değildi; şifa dağıtan hemşirelerin kıyafetlerini bu tarz işlerde kullanmak hastalıklı bir ruh halinin göstergesiymiş.
Yok artık!
Bir kere Sayın Kahveci’ye “Günaydın” demek istiyorum.
Eğer çeşitli fantezi içeren etkinliklerde (ki iç giyim defilesi bunlar yanında çok masum kalır) hemşire kostümlerinden sıkça faydalanıldığını bilmiyorsa ve ilk kez şahit olduysa hakikaten “Günaydın”.
Erotik filmlerde sıkça rastlanan bir konu mankeni hemşire...Erotik kostüm seçeneklerinin de başında geliyor hemşire kıyafeti. İnternetten şak diye ısmarlana-biliyor, hemen her sex shop’ta bulunabiliyor. Üniforma fetişi diye bir şey var.
Sayın Kahveci’ye madem bu kadar alındılar, bugüne kadar neredeydiler diye sormak lazım?
Polis, asker ve rahibe kıyafetleri de fantezi nesnesi olabiliyor. Onlar ne yapsın?


Yeni yerli müzik blogumuz

Rolling Stone dergisi kapanınca ülke sınırları içindeki birçok lezzetli müzik yazısından da haliyle mahrum kaldık. Neyse ki internet var. Bu sayede mesela rahmetli Rolling Stone Türkiye’nin yayın yönetmeni Mehmet Tez‘in devam etmekte olan yazılarına ulaşabiliyoruz.
Hâlâ keşfetmediyseniz, adres mehmettez.blogspot.com.
Tez, müzik dünyasındaki kulis haberlerden tutun da Selami Öztürk‘ün rapçilerine, bu yaz kimin hangi festivalde olacağına, Denizbank‘ın reklamında “Beyonce”nin ismini nasıl yanlış telaffuz edildiğine, Converse‘in AC/DC ayakkabısına kadar bir sürü konu üzerine çiziktirmiş. Kaçırmayın, Reader’ınıza tez vakitte ekleyin derim.