Cadde OLİMPİK RUHUN ÖMRÜ 90 DAKİKA!

OLİMPİK RUHUN ÖMRÜ 90 DAKİKA!

14.08.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

16 gündür yanan olimpiyat meşalesi, tesadüf bu ya, Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa maçından birkaç saat sonra söndü.

OLİMPİK RUHUN ÖMRÜ 90 DAKİKA


İçimizde yanan futbol ateşi olimpiyat meşalesinden büyük olacak ki, Kim Gavin’in hazırladığı muhteşem kapanış töreni “Cüneyt Çakır nasıl hakem?”, “Krasic Fenerbahçe’ye olur mu?”, “Engin Baytar kaç maç ceza yer?” sorularının arasında, yarım gözle seyredildi.
Açılış törenini hazırlayan ödüllü yönetmen Danny Boyle İngilizlerin insanlığa neler kattığını anlatmıştı. Onların tarihi biraz da dünyanın tarihiydi; toplumun evrilişini gördük 80 bin kişilik Olimpiyat Stadı’nın ortasında. Sonra da Shakespeare’den Harry Potter’ın yazarı J. K. Rowling’e kadar hayal dünyamızı nasıl etkilediklerini hatırladık. Hepimizi hafızasında o topraklardan çıkmış en az bir hikaye mutlaka vardı.

2020’DE NE YAPARIZ?
O gün hep aklımızdaydı talip olduğumuz 2020 Olimpiyatları... İstanbul ipi göğüslerse bizim açılış törenimiz nasıl olacaktı? Sosyal medya bile pek yaratıcı olamadı bu konuda; kılıç-kalkandan, horondan, Anadolu Ateşi’nden bir adım öteye gidilemedi.
Müsabakalar başlayınca işin gösteri bölümünü unuttuk, Türkiye madalyalardan uzaklaştıkça “Ne olacak bu sporun hali?” sorusu pelesenk oldu dillere. Allahtan köprüden önce son çıkışta üç şahane kadın bir altın, iki gümüş madalyayla içimizi rahatlattı.
Önceki gece kapanış töreni için ekranın başına geçtiğimizde 16 gündür olimpiyat ruhuyla yoğrulan sportmen tarafımız, 90 dakika içinde unufak olmuştu. Londra Olimpiyat Stadı muhteşem bir gösteriye hazırlanırken, Erzurum Stadı’nın kısmetine Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarlarının kavgaları, sahaya attıkları meşaleler, küfürler çıkmıştı.
Elbette görkemliydi tören; elbette gözümüz gönlümüz şenlendi. Ama tıpkı açılış töreninde olduğu gibi yine sözü vardı. Yalnızca havai fişekler atarak, stadı renkten renge boyayarak, binlerce insanı stadın ortasında dans ettirerek etkilemedi bizi. Danny Boyle’un o muazzam töreninin ardından kapanışı yönetecek olan Gavin’in işi hayli zordu. Ama ne yapacağını çok iyi biliyordu. O, İngiltere’nin en iyi koreograflarından ve yönetmenlerinden biri. 2007’de Prenses Diana için yapılan Wembley konserinde ve Take That’in son stat konserlerinde onun imzası var.

BİZE BİZİ HATIRLATTI
Teması İngiliz Müziği Senfonisi diye belirlenen törenle hafızamıza seslendi. Hayatımızın bir anında bize değmiş, belki bir ilk aşkın, belki acısı dinmemiş bir ayrılığın, belki o ana kadar hiç hatırlanmamış bir anın müzikleriyle seyreden herkesi ortak etti o törene. George Michael şarkılarıyla ya da Queen ile kaç anınız olduğunu düşünün. Annie Lenox’u dinlerken gözünüze değen gözleri ya da Spice Girls ile hoplayıp zıplarken ne kadar masum ve dertsiz olduğunuzu...
Bir yandan da Londra sokaklarında dolaşsanız ne görecekseniz onlar vardı sahnede: London Eye, Big Ben, Tower Bridge, kocaman siyah kalpaklı, kırmızı ceketli polisler... Ve sahnede West End müzikallerinin ruhunu taşıyan bir gösteri.
Londra’yı alıp Olimpiyat Stadı’nın ortasına koymuş Gavin. Nasıl Boyle’un yaptığı gösteri emperyalist olmakla eleştirildiyse, belki Gavin de fazla popülerlik peşinde koşmakla suçlanacaktır.
Ne var ki törenden önce “Müzik, İngiltere’nin son 50 yıldaki en büyük ihracatı. Biz de İngiliz popüler müziğinin benzersiz bir tanıtımını yapacağız” beyanatını veren Gavin’in bu eleştirilere alınacağını sanmam.
John Lennon’ın yıllar öncesinden gelen sesiyle “Imagine” dediği anda dünyanın dört bir yanında televizyonun karşısında o ana tanık olan milyonların “Düşün ki ülkeler yok, ölmek ve öldürmek için neden yok, din de yok, düşün ki herkes barış içinde yaşıyor” diye devam ettikleri bir tören izledik. (Gerçi töreni TRT’den takip edenler spikerin sansürü nedeniyle “Din de yok” cümlesini duyamadılar ama...)
Kimileri için 2008 Pekin Olimpiyatları’nda izlenenlerin görkemine ulaşamamıştı, kimilerine göre ise 2016’da Rio her ikisine birden fark atacaktı. Belki gözümüz katılır bu yorumlara; ama gönlümüz bize kişisel tarihimizi hatırlatandan yana olacak.
Bir de 2020 var tabii, İstanbul’un aday olduğu... Sosyal medyada bir kişinin bile İstanbul’da yapılacak açılış ve kapanış törenlerinden umutlu olmaması neye işaret acaba? Toplumsal bir kötümserliğe mi, acı tecrübelere mi?