Cadde Ortaköy sanat merkezi olabilirdi

Ortaköy sanat merkezi olabilirdi

16.09.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

80’lere kadar Rum ailelerin oturduğu mütevazı bir semt olan Ortaköy’ü bir sanat merkezine dönüştürme projesinin yaratıcılarından Güngör Uras, projeyi durduran ‘ilginç sebepleri’ anlattı

Ortaköy sanat merkezi olabilirdi

Ortaköy büyük bir vizyon. Yoksa o vizyoner siz misiniz?
Ortaköy modası 1980’lerde başladı. 80’lere kadar burada Rumların oturduğu eski evler vardı. Burayı meşhur eden iki yer vardı. Biri Rafi isimli Ermeni bir gencin işlettiği Miyot Kafe. Diğeri ise Mimar Reşit Soley ve arkadaşlarının caminin karşısındaki kırmızı bir binadaki proje bürosuydu. Bütün mimarlar orada toplanır, Miyot Kafe’ye giderdi. Kahve kültürü olan bir yerdi. Sonra sandviç de satmaya başladı. İlk entelektüel hareket orada başladı. O zamanlar İstanbul’da yalnız orası espresso ve kapuçino yapardı. Rafi Miyot’u erken açar, akşamüstü kapatırdı.

Haberin Devamı

“Sanat galerileri olsun istiyorduk”
Ortaköy’de ilk sanat hareketi nasıl başladı?
Ankara’dan gelen Ertan Mesci ‘Artizan Galerisi’ni açtı. Sonra “Bizim yanımız satılık” dedi. Biz de burayı aldık. O sıralarda Musevilerin Türkiye’ye gelişinin 500’üncü yılı hazırlıkları oluyordu. Burada havra var, sinagog var, kilise ve camii var. ‘Gemiler buraya yanaşacak, Museviler buraya gelecek’ gibi projeler yapılınca, Vitali Hakko da dedi ki
“Birkaç tane kahveyi alayım, gelenlere hediyelik eşya satılır.”

Peki Vitali Hakko, Ortaköy’den neden vazgeçti?
“Vay efendim Vitali Ortaköy’ü satın alıyor” diye adı çıktı. Bizde o sıralarda bu binayı almışız. Ortaköy’de hiçbir şey yok. Ertan Mesci de sanata meraklı. Mimar Reşit Soley “Burayı sanat merkezi yapalım” dedi. Birkaç kişi tezgah açıyor, antika satıyordu. Biz de “Tezgahlar yapalım, her sanatçıya bir tane verelim, kendi ürettiğini satsın” dedik. Yaklaşık 20 tane yapıldı. Caminin karşısındaki sokakta satılıyordu. “Vay efendim zenginler tezgah açtırıyor” denildi. Belediye tezgahları yok ettirdi, sonra da işportaya izin verdi. Çin malı, Hint malı satılmaya başladı. Halbuki biz Fransa’daki gibi sadece sanat galerileri olsun istiyorduk. Bir dernek kurmuştuk. ‘Zenginlerin derneği’ denilince onu da kapattık.

Haberin Devamı

“Alt gelir grubuna hitap ediyor”
Eleştiriler sizi neden durdurdu?
O kadar ilginç şeyler oldu ki... Vitali’nin yerlerine bazı gruplar kiracı şeklinde el koydu. Satmak mecburiyetinde kaldı. Beklenen değişimleri yapamadı. Halbuki ilk bekleyiş burasının Batılı ülkelerde olduğu gibi turistlerin geleceği bir sanat ortam olmasıydı. Olmadı, hiçbir sanatçı, doğru dürüst antikacı yok. Baksanıza binalar yozlaştı. Şimdi alt gelir grubuna hitap ediyor. 10 liraya çakma saat, çakma gözlük satılıyor.

Yeniden bir düzenleme yapılamaz mı?
Burada düzeltme yapamazsın. Belediye işportaları düzenlemeye kalkıyor, kıyamet kopuyor. Artık böyle kendi kendine gider.

Galataport projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Orasının düzenlemesinde çok büyük yarar var. Yalnız Galataport düzenlenirken küçük yolcu gemileri için planlanması lazım. Artık ‘Cruise’ (gemi seyahatleri) modası var. 3 bin 500 yolcu getiren 5-6 geminin aynı anda yanaşabilmesi lazım. Yoksa Karaköy boğulur. 5-6 gemi 3 bin 500’er kişiyi aynı anda indiriyor. Aynı anda o insanların otobüslere binerek şehre yayılması lazım. İstanbul Planlaması’nda Zeytinburnu’nda bir proje vardı. Durdurdular şimdi. Hatta ihale de edilmişti. Biraz şehrin dışında olmasında yarar var..

Haberin Devamı

Eski meyhaneler
Evliya Çelebi’ye göre “Galata demek meyhane demektir.” Abidin Dino ve Ahmet Mithat’ın Galata meyhanelerini betimleyişleri de ilginçtir...
6-7 Eylül öncesi eski Karaköy’ü pek merak ederim. Çünkü eski Karaköy, ünlü Galata bankerlerinin, ünlü yabancı sigorta şirketleri ve yabancı bankaların, yabancı yöneticilerin mekanı. Rahmetli İhsan Vardal, Karaköy’ün son demlerindeki Eldorado ve Kolorado isimli iki ünlü lokantadan söz ederdi. Veli Alemdar Han’ın kapısındaki 3-4 koltuk meyhanesinden söz ederdi. Koltuk meyhanelerini Rumlar işletirmiş. İşadamları Kadıköy vapuruna binmeden önce bu küçük meyhanelere uğrar, daracık dükkanda, duvar dibindeki tezgahların üzerine çantalarını bırakır ‘usulünce demlenirlermiş’. Karaköy’de ‘iki tek’ten fazla içilmezmiş. Doğru dürüst ‘kafa çekmek’ niyetinde olanlar, vapurla Kadıköy’e geçtikten sonra Moda’ya uzanır ‘Gramatikos’un meyhanesine giderlermiş.

Meyhaneler kadar balıkçı kültürünün de adresiydi Karaköy. Aslında İstanbul’da her semtin kendine göre bir balık kültürü var.
Günümüze kadar yaşayan Rum meyhanelerinin en ünlüsü Yeniköy’deki ‘Aleko’ (Denizpark). Ailesinin en az 250 yıldır Yeniköy’de yaşadığı biliniyor. Dedeleri, babası balıkçılık yaparmış. Hayattayken bana anlattığına göre 1950’li yıllarda kardeşiyle o da balıkçılık yaparmış. Yeniköy’ün eski adının ‘Neopolis’ olduğu yazılı. Belki ‘Yeniköy’ bu yabancı dildeki ismin Türkçe’si.

Kıymetli balıkları korumak için yapabileceğimiz neler var?
Türkiye’de maalesef ‘gırgırcılar’ olduğu müddetçe çözüm yok.

Haberin Devamı

Sosyal projeler
“İstanbullu lüfere hasret kalmasın” kampanyasını siz de destekliyor musunuz?
Bu kampanya, denizlerdeki yanlış avlanma sorununun gündeme gelmesine kapı açtı. Şimdilerde sadece lüferin değil, denizlerdeki tüm balıkların yanlış avlanmasının yanlışlığı tartışılmaya başlandı.

Bu arada naylon torba boykotuna da destek verdiniz. www.beztorbakullananlar.com adresinden de ulaşılan ‘Bez Torba Kullananlar’ girişimini destekleyelim diyorsunuz.
Naylon torbalar denizi kirletiyor, denizin altına çöküyor. Bütün mesele naylonun erimemesi. ‘Şişe’ konusuna giremedim. Dışarıda depozite koyuyorlar, insanlar iade etsin diye. Amerika’da bir teneke kutuya 1.5 sent depozite veriliyor. Fakirler topluyor onları. Türkiye’de 15 kuruş depozite koyduğun zaman pet şişeleri de toplayıp götüren insanlar olur.


“Hamsi neslini yok ediyoruz”
“Yeni ağlar küçük gözlü olduğu için, topladığı balıklar çok gelince gemiye çekemiyor bile. Ölmüş balıkları tekrar denize atıyor. Ağ yasak ama kimsenin aldırış ettiği yok. Eğer takım 50-60 tondan fazla hamsi yakalamışsa taşınamayacak olanlar ağdan denize dökülüyor. Bu bir tür hamsi katliamı. Her takım avdan 50-60 ton hamsiyle dönünce, bu kadar hamsiye talep olmadığından elde kalanlar kilosu 25-30 kuruştan yem fabrikalarına satılıyor. Hamsi üretimi 2009 yılında bir yıl önceye göre yüzde 26 azaldı. Denizleri kurutuyor hamsi neslini yok ediyoruz.”