Sabanur Kıraç

Sabanur Kıraç

skirac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Sex And The City” vizyona girdi ya, tüm modern kadınlar da onunla birlikte havaya girdi. Halbuki bu film hiç de, her Türk kadının kendinden bir şeyler bulabileceği türde bir film değil. İlişkilerin açıkça masaya yatırıldığı, cinselliğin yazıldığı, çizildiği, konuşulduğu ve yaşandığı bir dizinin filmi bu. Yani masum bir kızın tecavüze uğradığı ya da zaten hali hazırda hafif meşrep olduğunu bildiğimiz kötü kadının seviştiği Türk dizi veya film karelerini, Cosmopolitan’ın Amerika sayısından Türkçeleştirilmiş makalelerini ya da Haydar Dümen’in köşesini saymazsanız, Türk medyasında çok az karşılaştığımız bir kavramın filmi bu. Adı üstünde “Seks ve Şehir”in filmi. Öyle porno filmlerdeki gibi değil, gerçek hayatta olması gerektiği gibi...

Seksiliğin ayıp sayıldığı şehir 

Halbuki bizde bırakın “Seks ve Şehir”in bir araya gelmesini tek başına seksten bahsetmek bile ayıptır. Bizim şehrimiz, (kendini Avrupa’da sayan İstanbul semtlerini saymazsanız) seksiliğin bile ayıp sayıldığı bir şehir. Yani eğer New York “Sex And The City”deki “City” ise, İstanbul kesinlikle “The City Without Sex” olabilir sadece. Hayır İstanbul’da hiç seks yapılmadığı için değil, seksin Türkiye’nin diğer tüm illerinde olduğu gibi bu şehirde de ayıp bir şey kabul edilip adından bahsedilmediği için...
Kadın yazarlar arasında belki de kalemi en cesur olan Ayşe Arman bile Sarah Jessica Parker’ın canlandırdığı köşe yazarı Carrie Bradshaw’un yarısı kadar cinsellikten bahsedememiştir bugüne kadar. Ne zaman konuya giriş yapsa o kadar çok eleştirilmiştir ki; belki o inanılmaz cesur kadın bile daha fazlasına cesaret edememiştir. Ya da belki de o cesaret etmiştir ama yazısı sansürlenmiştir... Süreç nasıl olursa olsun sonuçta seks hakkında konuşmanın veya yazmanın ayıp olduğu bir memlekette yaşıyoruz.

Bazı durumda evlense bile bakire

Türk yapımı dizi ve filmleri bir düşünün. Hep başroldeki kızcağız, eline erkek eli değmemiş saflıkta değil midir? Kısaca bakiredir. Hatta bazı durumlarda evlense bile bakiredir (bakınız “Biz evlendik ama o bana elini hiç süremedi!” replikleri). Sonra düğün gecesi bir öpüşme sahnesi belirir ekranlarımızda ve sahne daha çift ön sevişmeye dahi geçemeden değişir, güneş doğar. Ardından da kadın hamile kalır. E tabii, artık kutsal bir görevle bezendiği için cinsellikle tek bağı olan öpüşme sahnesinden de mahrum kalacaktır. O, bundan sonra sadece alnından öpülecektir!
“Doğru olan, dejenere olmayan, ahlaklı olan da bu zaten” diyenleri duyar gibiyim. Seksin ayıp olduğu bir kültürde tüm kadınlar kız, tüm kızlar da bakiredir. Peki herkesin bakire olduğu bir şehirde gerçek bakireler ne yapar? Ben söyleyeyim, mecburen “Ben daha bakireyim” yarışına girer...

Tek kelime seksten bahsetmezdi

Sizce Carrie Bradshaw İstanbul’da yaşıyor olsaydı o meşhur köşesinde ne yazardı? Kendi seks partnerlerinden veya arkadaşlarının hoşlandığı ilişki pozisyonlarından bahsedebilir miydi dersiniz? Evini taşlamaktan arabasının lastiğini patlatmaya kadar gitmez miydi yazdıklarından rahatsız olan muhafazakar kesim? Ya da kapısına çift kat çelik koruma yaptırsa pencereden saldırmaz mıydı, sekse doymamış Türk gençleri? Carrie Bradshaw İstanbul’da yaşasaydı, sadece gidip gördüğü sosyetik mekânları, alıp giydiği pahalı ayakkabıları yazar, tek kelime seksten bahsetmezdi eminim.
Hatta belki de bir barda tanıştığı adamla sabaha kadar çılgınca seviştikten sonra bile, bilgisayarının başına “yine masum kız maskesiyle” oturur ve seviştiği adamla tanıştığı barı yazmakla yetinirdi sadece.
Sonuç: Erkeklerin erkekliklerini sonuna kadar ifşa ettiği, kadınlarınsa “kötü kadın” damgası yememek için cinselliklerini kimi zaman pahalı elbiseler, kimi zaman da pahalı eşarplarla saklamaya çalıştığı bir şehirde Carrie Bradshaw bence ya aç ya bakire kalırdı...