Cadde SEMAVi EYiCE iLE iSTANBUL’A DAiR-2 - BiZANS ve OSMANLI DEVRiNDE BiR MEYDAN

SEMAVi EYiCE iLE iSTANBUL’A DAiR-2 - BiZANS ve OSMANLI DEVRiNDE BiR MEYDAN

17.04.2013 - 20:19 | Son Güncellenme:

Sanat tarihçisi Semavi Eyice’nin İstanbul’un tarihini anlattığı yazı dizimizin ikinci bölümünde, bugünün Sultanahmet Meydanı’nı inceliyoruz.

SEMAVi EYiCE iLE iSTANBUL’A DAiR-2 - BiZANS ve OSMANLI DEVRiNDE BiR MEYDAN

Bizans’ın bütün eğlencesi Hipodrom’da, yani Osmanlı döneminin At Meydanı, bugünün Sultanahmet Meydanı dediğimiz yerde yapılırdı. Hipodrom’un yapımına Roma devrinde başlanmış ve epey de sürmüştü. Eğlencelerin yapıldığı meydan, çeşitli olaylara da sahne olmuştu. Burada ilk zamanlarda, yani paganizm devrinde, Romalı bir adet olduğu üzere, vahşi hayvanlarla insanlar çarpıştırılıyor, daha doğrusu hıristiyanlar o vahşi hayvanların önüne atılıyordu. Fakat sonraları bu yasaklandı, yalnız araba yarışları yapılmaya başlandı. ‘Qoadriga’ denilen 4 at, koşulmuş arabalarla yarıştırıldı. Meydana araba yarışlarıyla ilgili 2 anıt dikildiği, 100 sene arayla çıkarılan iki mermer kaideden anlaşılıyor.

Haberin Devamı

4 büyük takım o zaman da vardı

Bizans döneminde yarışlara katılan maviler, yeşiller, kırmızılar ve beyazlar denilen 4 ayrı takım vardı. Bunlardan yeşiller ve maviler çok ünlüydü. Bugünün büyük spor kulüpleri gibi çekişme halindelerdi. Bu takımlardan birinde yarışçılık yapan Porphyrios o kadar ünlüydü ki, mermer kaidelerin üzerine bronzdan heykeli dikilmiş; heykelin kaidesinin yüzlerine de adı ve yarış kazandığı arabalarına koşulan atların isimleri yazılmıştı. Bu ünlü yarışçı, bugünün sporcularının bir kulüpten diğerine transfer edilmesi gibi, bazen maviler bazen yeşiller adına araba koşturmuştu. Bu mermer kaidelerin ikisi bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir. Yarışçı Porphyrios’un heykeliyse çoktan kaybolmuştur. Ancak heykelin kabartma bir tasviri yine bu kaidelerin üzerinde işlenmiş olarak görülebilir.

Haberin Devamı

Hipodrom’un oturma yerleri bulundu ama korunmadı

Yarış sahası Hipodrom, oldukça geniş bir alanı kaplar. Şimdiki Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’nün olduğu yerdeki kavisli kısmın içinde arabaların, atların ve öncesinde çeşitli hayvanların, ayıların, aslanların vs. muhafaza edildiği hücreler vardı. Üzerinde de oturma yerleri, galeriler... Burası Bizans çağında içi sıvanarak sarnıç haline getirildi, sütunları Kanuni devrine kadar durdu. Eski gravürlerde bunlar görülebiliyor. O devirde taşlar tek tek yıkılmaya başladığında, Mimar Sinan sütunların sağlam olanlarının bir kısmını Süleymaniye Camii’nin avlu revaklarında kullandı. İmparatorun locasına gelince, birçokları onun tramvay durağının olduğu yerde olduğunu sanmıştı. Sonradan anlaşıldı ki, imparator locası, Marmara tarafındaki yan Hipodrom ve Sultanahmet Camii’nin olduğu cephede. Aşağı yukarı Sultanahmet Camii’nin avlu kapılarının olduğu yerde... Karşı tarafta Adliye Sarayı yapımı sırasında yapılan kazılarda da, Hipodrom’un bazı oturma yerleri, kanepeleri ve iki katı bağlayan merdivenlerin korkulukları çıktıysa da, ne yazık ki korunmayıp ortadan kaldırıldılar.

Ağaçları süsleme şenliği

Hipodrom yani At Meydanı, Osmanlı devrinde de canlılığını korudu ama bu devre yarı yıkık, harap halde geldi. Mevcut belgelerden bunu biliyoruz. Fakat yine de Osmanlılar o meydandan faydalanmış. Surnameler, büyük şenlikler hep orada cereyan etmiş. Hatta hükümdar ve yabancı elçiler de eğlenceleri seyre gitmişler. Çeşitli oyunlar, bilhassa da cirit oynandığını biliyoruz. Bir de baharda ‘nakıl’ denilen geçit törenleri olduğundan eminiz. Bu törenlerde, ağaçların üzerleri çeşitli süslerle donatılırdı. Eski kadınlar, baharda açmış güzel çiçekli ağaçlara bazen “Nakıl gibi bezenmiş” derlerdi. Nakıl, eskiden kalmış bir terim ve 18’inci yüzyıla kadar da İstanbul’un hayatında önemli rol oynamış, fakat bugün yaşamayan bir adet. Artık böyle bir ağaç donatma olayı yok. Yalnız Avrupa’da onun benzeri “Mayıs ağacı” dedikleri, bir ağaç donatma usulü var. Sultanahmet’in arkasında bir de Nakılbent Camii var. Herhalde bu da nakıl yapan bir adamın isminden geliyordur.

Haberin Devamı

Hipodrom

DANSÖZKEN iMPARATORiÇE OLDU
İmparator Iustinianos’un aşık olup imparatoriçe yaptığı Teodora, Hipodrom’daki ayı oynatıcısının üç kızından biriydi. Yarı çıplak halde tüller içine bürünerek Hipodrom’da dans ederdi. Bu sayede İmparator Iustinianos’un gözüne girip onu kendisine aşık etti, imparatoriçe oldu. Her ne kadar o devrin dalkavuk tarihçisi Prokopios tarafından ‘çok asil bir aileden geldiği’ gibi yazılar yazılmışsa da, bu tamamen yalandır. Tam aksine oldukça vasat, fakir bir ailenin kızıdır Teodora. Fakat tarih, karakteri sağlam bir kadın olduğunu tespit etmiştir. Çünkü o devirde ihtilal çıktığında imparatorlar yakalanırsa öldürülürlerdi. Yine böyle büyük bir ayaklanma olan, Ayasofya’nın da yandığı Nika İsyanı’nda, imparator canını kurtarmak için kaçmaya teşebbüs etmiş ama Teodora, ona “Sen istersen kaç, ben kalıyorum. Bir hükümdara yakışan kefen, üzerindeki erguvani pelerinidir” demiş. Bunun üzerine Iustinianos kaçmayıp ihtilali bastırmış; sonra da uzun yıllar imparatorluk yapmış.

Haberin Devamı

YARIN: BEYAZID MEYDANI