Cadde TÜRK KADINLARI ÇOK GÜZEL AMA RAHAT DEĞİL

TÜRK KADINLARI ÇOK GÜZEL AMA RAHAT DEĞİL

03.03.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Elle dergisine röportaj veren oyuncu Fırat Çelik “Türk kadınları çok güzel. Ama üzerlerinde sanki biraz baskı varmış gibi hissediyorum” yorumunu yaptı

TÜRK KADINLARI  ÇOK GÜZEL AMA RAHAT DEĞİL

Geçen yıl İstanbul Film Festivali’nin gösterilen Fransız filmi ‘Welcome’ın başrol oyuncularından biri olan Fırat Çelik’in Türkiye macerası ‘Kış Masalı’ adlı diziyle başladı. Çelik, geçmişi, Paris-İstanbul hattında geçen yaşamını Elle dergisine anlattı.
“1981’de Stuttgart’ta, Almanya’da doğdum. Arada birkaç sene Türkiye’ye dönüş var. Sekiz yaşımdayken de Paris’e taşındık. Okula Paris’te gittim, orada büyüdüm. Babam inşaat işindeydi, annem ev hanımıydı, bize bakıyordu; yeteri kadar zor bir iş zaten! Dört kardeşiz, iki ablam, bir tane kız kardeşim var. Bu kadar kadının arasında, kadınları çok daha iyi anlıyorsun. Bu bir avantaj bence. Maçoluk da dozunda oluyor böylece. Liseyi bitirdim ve çalışmaya başladım. Çok çeşitli işler yaptım.
Bir gün bir yönetmenle tanıştım tesadüfen: Thierry Harcourt. Bizim semtte oturan bir yönetmen. ‘Seni tanımıyorum, ama bir projem var, uygun olabilirsin o karaktere’ dedi. Bir buçuk sene boyunca ben bu adamla çalıştım. 20’li yaşlarımın başında kendime pek güvenim yoktu. Birlikte egzersizler yaptık, kendimi tanıdım. Oyunculuktan zevk almam da bundan sonrasına rastlar.”

Haberin Devamı

SAHNEYE BÜYÜK ADIM
“Bir buçuk sene sonra proje başladı. Anthony Burgess’in yazdığı, Stanley Kubrick’in de sinemaya uyarladığı ‘Otomatik Portakal’! Dünyada ilk defa tiyatro olarak sahnelenecek. Öyle bir casting vardı ki inanamıyordum. Oyun çok beğenildi, haftanın altı gecesi kapalı gişe oynandı. Bana hep ‘Siz kimsiniz, nereden çıktınız’ diye soruluyordu. Paris tiyatro camiası çok küçük; çünkü oraya girmek çok zor. Üstelik bir ‘yabancı’ olarak.” Ardından birkaç oyunda ve bir televizyon dizisinde rol aldım.Üç sene geçti. Bir gün menajerim aradı, Phillippe Lioret bir filmin çekimlerine başlayacakmış. Mültecileri konu alan bir film. Filmde bir Türk karakteri var. Onu oynamamı istiyorlar. Zaten Lioret çok sevdiğim bir yönetmen. Dil konusunu çözerim dedim ve kabul ettim. Doğu şivesiyle konuşmam gerekiyordu, o şiveyi kulağıma yerleştirdim. Gittik filmimizi çektik. İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi oldu ‘Welcome’. Üç gün için geldim, sonra Paris’e döndüm. İki hafta sonra tekrar geldim. ‘Burada mutlaka çalışman gerekiyor, iş imkanları var’ dediler. Ben de güzel bir macera olur dedim.”

Haberin Devamı

”OLMADI MI PARİS’E DÖNERİM”
“Macerayı severim aynı şeyleri yapmaktan sıkılıyorum. Yıllarca Paris’te yaşadım ve hiç Türkiye’ye gelmedim. Çok da merak etmiyordum açıkçası. Ama çok enteresan, geldikten sonra çok şey öğrendim burada. Bir kere sistem olarak çok farklı. Bunu da güzel bir macera olarak yaşıyorum. Sinemasını seviyorum. Gerçi dizi sektörü birazcık zor, kolay değil. Her yaşadığım bir deneyim benim için. Olmadı mı, Paris’e dönerim. Hiçbir kaygım yok.”

KIŞ MASALI
İstanbul’a gelince bir arkadaşım sayesinde Most Production’a gittim ve Gül Oğuz’la tanıştım. Yeni çekeceği dizideki bir karaktere çok uygun olduğumu söyledi. “Ağustosta projeye başlayacağız; dön Paris’e, kendini hazırla, gel” dedi. Paris’ten birkaç ay sonra döndüm, Cihangir’e yerleştim. Bir-iki aylığına dil okuluna gittim, Türkçemi düzelttim. Gül Hanım bana çok güvendi, İngilizce konuşuyordum ilk başlangıçta, sonra iki ay içinde, Türkçe espriler yapmaya başladım. Derken Bursa’ya gittik ve ‘Kış Masalı’nı çekmeye başladık. Her şey çok güzeldi. Elbette diziyle sinema arasında farklar var. Dizide her şey daha çabuk olmak zorunda.

Haberin Devamı

McCONAUGHEY
Evet, sık sık McConaughey’e benzediğim söyleniyor. Bu benzetilme durumu beni hiç rahatsız etmiyor. Niye etsin ki! Yakışıklı, boylu boslu, herkesin beğendiği bir aktör. Ama ben ondan daha iyi bir oyuncuyum.

İSTANBUL’DA DA ‘GURBET’
İstanbul’da bazen mutlu, bazen mutsuz oluyorum. Bir kere ailem çok uzakta. En büyük hocam ablamdır benim, kötü bir durum olduğunda annemi arıyorum, annem rahatlatıyor beni, ya da ablalarım. Paris küçük bir şehir aslında, her şey kontrol altındaydı. İstanbul çok büyük, hiçbir şey kontrol altında değil. Bazen korkuyorum, nereye geldim diyorum. Aynı zamanda İstanbul çok güzel bir şehir, güzel şeyler görüyorum, güzel insanlar tanıyorum. Ama Paris’i çok özlediğim günler oluyor.

AŞKIN BAŞLANGICI ARKADAŞLIK
Doğru insanı bulmak kolay değil. Aslında aşkın başlangıcı arkadaşlıktır, bir insanla iyi anlaşıyorsan, sinemaya gitmeyi seviyorsan, konserlere gidebiliyorsan ve o insanla kendini rahat hissediyorsan, bence bu aşkın başlangıcıdır. Türk kadınları çok güzel. Ama üzerlerinde sanki biraz baskı varmış, rahat değillermiş gibi hissediyorum.