Vedat Özdemiroğlu

Vedat Özdemiroğlu

vedatozdemiro@gmail.com

Tüm Yazıları

EROL GÜNAYDIN USTA’NIN ARDINDAN

Ayı Yogi’yi bilmeyen nesle aşina değiliz! Ayı Yogi’yi o seslendirirmiş meğer, çocukluğumuzun masum, neşeli, komik kahramanını. Sesini ilk kez öyle duydum.
İlk kez gördüğümde de Nasreddin Hoca’ydı. Sonra aynı ekranda meddah tiplemelerinde ve Anadolu kadını çeşitlemelerinde defalarca izledim.
Her ortalama yaşıtım Türk gibi, Erol Günaydın, taa küçüklüğümden sesiyle, vücut diliyle, sımsıcak bakışlarıyla hayatıma girmişti.
Sonra ‘Bay Yanlış ve Doğru Ahmet’ başladı. Bugünkü ‘kamu spotlarına’ benzer şekilde, sosyal alanda sürekli yanlışlıklar, hatalar yapan Bay Yanlış olmuştu bu kez Erol Günaydın. O yanlış yaptıkça bir çocuk olan Doğru Ahmet onu uyarır ve nasıl davranılması gerektiğini gösterirdi.
Öylesine samimiydi ki Bay Yanlış, tüm o hatalara rağmen kızamazdınız, o ne yapsa doğru gibi olurdu, çünkü komikti. (Yıllar sonra, Uykusuz’daki köşeme ‘Bay Yalnız ve Nerde Ahmet?!’ yazdığımda, ‘’Çok beğendim esprini, aferin sana Kızıl Büyü!’’ diyecek ve usta övgüsüyle kıvançlanmamı sağlayacaktı.)
Rahmetli Zeki Ökten’in muhteşem filmi ‘Pehlivan’la ilk kez sinema perdesinde seyrettim Erol Günaydın’ı. Senaryosunu Fehmi Yaşar’ın yazdığı, başrolünde Tarık Akan’ın olduğu o hüzünlü, içten filmde yan rollerden birinde harikalar yaratıyordu.
Üniversiteli olduğumda, hiçbir oyununu kaçırmadığım Ortaoyuncular’da canlı izleme şansı yakaladım ustayı. Önce Küçük Sahne’deki ‘İstanbul’u Satıyorum’da, sonra Ses Tiyatrosu’ndaki ‘Yorgun Matador’da tüm ekip gibi başarılıydı Erol Günaydın. Meslektaşı, can dostu, yoldaşı Münir Özkul’la beraber, tüm o başarılı ekip de onları bizim gibi hayranlıkla izliyordu adeta, onların farkı buydu. ‘Prova sevmeyen’ doğal meddahların yolu, kavuğun yeni sahibi Ferhan Şensoy’un öncü tiyatrosuyla kesişmiş ve ne de güzel olmuştu. ‘’Seyrine doyulamaz’’ deyip durdukları bu olsa gerek...
Sevgili arkadaşım Emine Algan, nehir röportaj yapıp ‘İki Kalas Bir Heves’ adlı ‘Erol Günaydın Kitabı’nı yazmasaydı, belki de ben, çekingenliğimi yenip aynı mahallede oturduğum değerli üstatla hiç tanışmayacaktım. Bu yüzden Algan’a şükran borçluğum. Kitabın tanıtım gecesini bir komedi kulüpte düzenledik. Erol Günaydın’a duyulan sevginin ve hayranlığın genişliğinde o gece bir kez daha tanık oldum. Bizim ‘yetenek’ dediğimiz şey, onun doğal haliydi.
Bir sohbet sırasında bile ‘araba sileceği’nden ‘genç kız memesi’ne kadar türlü canlandırmalara giriverirdi. Elindeki tek tülbentle yaptığı kadın tiplerine, bir kelime bile Türkçe bilmeyen Polonyalılar’ın kahkahalarla güldüklerini anlatırdı. Gösterimi izleyerek beni onurlandırdığı gece, bir başka mutlu olmuştum.
Erol Günaydın, insanlarla konuşurken, hâlâ “Azizim” diyen ender değerlerdendi. Ben de ona, onun gibi seslenmek istiyorum: Her şey için sağ olun ustacığım, üstadım, azizim.
Allah rahmet eylesin size, nur içinde yatınız...