Cadde VEFA BORCUNU ÖDEDi

VEFA BORCUNU ÖDEDi

06.09.2012 - 19:08 | Son Güncellenme:

Köy enstitülerini konu alan ‘Toprağın Çocukları’nda başrolü üstlenen Erkan Can, ilk kez yapımcı koltuğuna oturdu.

VEFA BORCUNU ÖDEDi

Oyuncu, “Herkese hitap ediyoruz çünkü köy enstitüleri neden kapatılmış sorusunu sorsunlar istiyoruz. Yeni kuşak, köy enstitülerini bilmiyor” diyor.

Haberin Devamı

Köy enstitüleri gibi daha önce işlenmemiş bir konuya değiniliyor ‘Toprağın Çocukları’nda.
Evet. Daha sonra Tarık Akan bir belgesel yaptı bu konuyla ilgili, şimdi Biket İlhan’ın bir filmi çıkıyor ve ben bu köy enstitüleri konusunda bir sürü filmin yapılacağına inanıyorum.


Belki de bu film, öncü olacak.
Belki de. Çünkü bu unutulmaması gereken bir konu, ülkenin eğitim meselesi. Hükümetler eğitim meselesine eğilirken, önümüzde güzel bir örnek varken, İsmail Hakkı Tonguç’un çıkarttığı ve UNESCO’nun koruması altına aldığı bu harika proje varken, bu bizim rehberimiz olabilir, buraya bakıp ülkenin eğitim durumunu yeniden yapılandırabiliriz.
n Bu konuyu uzun metraj film olarak ele alma fikri nasıl çıktı?
Bu benim hep aklımda olan bir konuydu. Filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür’le ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ün çekimlerinde tanıştık. Prodüksiyon amiriydi. Sohbet ederken, “Benim de yapmak istediğim bir proje var” dedi. Eğitimi tartışırken köy enstitüleri konusu açıldı, “Tamam” dedim, “İşte bu...” O günden bugüne, filmi 2-3 sene içinde oluşturduk. Gittik, geldik, oturduk konuştuk, araştırdık, tartıştık, belgeseller çektik, röportajlar yaptık. Benim babam da Arifiye Köy Enstitü’lü. O yüzden bir yandan bir vefa borcu benim için, yaşayanlara ve bu dünyadan gidenlere... Onlara atfettik filmi.

Haberin Devamı

“Filmi imece usulü çektik”Sinemanın bilgi veren tarafını kullanmak istediğiniz bir proje oldu bu galiba, değil mi?
Evet. Geçmişte yaşanmış ve kapatılmış, bitmiş, bitirmişler. Karalama kampanyaları yapılmış. Televizyonlar, gazeteler bu konuya eğilecektir. Biz görevimizi yaptık, bundan sonrası bu işi daha iyi bilenlere, gazetecilere kalıyor. Bu konunun tartışılmasını, gündeme gelmesini istedik.

O dönem cehaletin kötüye kullanılması söz konusu ve film bunu da konu ediniyor.
Evet, aynen öyle. Enstitüler, 21 ilin 21 bölgesinde kuruluyor. Her yörenin çocuğu oraya gidiyor, mezun olduktan sonra kendi yöresine getiriyor bu uygulamayı. Sadece okuma yazma öğrenilmiyor. Babam aşı vururdu, hayvan doğurturdu. Eline keseri, testereyi aldığı zaman inşaat yapardı. Ne kadar harç ne kadar kum, hesabını bilirdi. Ağaç aşılardı. Çiftçilik, elektrik, hepsinden anlardı.

Haberin Devamı

Filmin bütçesi nasıldı? Siz ilk kez yapımcı kimliğinizle de varsınız bir filmde.
Çok az bir parayla çektik biz bu filmi. Işığımızı bir firma üstlendi, ‘post production’ aynı şekilde. Bu terimleri yeni öğreniyorum. İlk kez bir yapımcılık titrim oldu, ben acemiyim bu konuda, öğrendim. Yönetmenle birlikte yaptık her şeyi.


Film imece usulü çekilmiş...
Evet, aynı köy enstitülerindeki mantıkla, biz bu filmi imece usulü çektik. Parasız çektik. Çok paramız olsaydı belki daha farklı çekecektik... Tam bir ekip işi, herkes gönlünü koydu. Tabii ki eksiklerimiz vardır ama film derdini anlatıyor. Önemli olan da bu.

“Yeni kuşak, köy enstitülerini bilmiyor” Nasıl bir kitleye hitap etmek istiyorsunuz? Neden izlesinler bu filmi? Ne bulacaklar?
Herkese hitap ediyoruz! Köy enstitüleri neden kapatılmış sorusunu sorsunlar istiyoruz çünkü. Araştırsınlar, baksınlar, kitapları karıştırsınlar biraz. Yeni kuşak, köy enstitülerini bilmiyor. Bir kuşaktan sonra bilgi yok. Yeni kuşağa anlatmak istedik.

Haberin Devamı

Peki sizce böyle bir köy enstitüleri fikrinin yeniden hayat bulması mümkün mü?
Hayır, bence mümkün değil. O öğretmenleri yetiştirecek öğretmenler kalmadı ki... Biz bir tarım ülkesiyiz. Eskisi gibi kalsaydı her şey, kendi ürettiklerimizi yer içerdik, karnımız tok olurdu. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum, annem o zaman tarhana, bulgur, erişte, tereyağı, yufka, salça, turşu, reçel; her şeyini kendi yapardı. Evde her şey vardı, bakkaldan şeker ve gaz alırdık parayla. Bunun dışında her şey vardı zaten evlerde.

“Tiyatro insanı zinde tutuyor” Kariyerinize baktığımızda çok farklı karakterleri canlandıran bir oyuncusunuz. Bilinçli bir tercih mi?
Bunu yapmaya çalışıyorum, bir oynadığım rolün bir diğerinden farklı olması gerekiyor diye düşünürüm. Buna dikkat ederim. Bir de empati kurmaya önem veriyorum.


Bir yandan tiyatro devam ediyor mu?
İstanbul Halk Tiyatrosu’nun oyunları var. Moliere’in ‘Tartuffe’ünü oynayacağız belki. ‘Alevli Günler’ dört sezondur devam ediyor. Belki bir ‘Sakıncalı Piyade’ yaparız, belki bir Brecht yaparız.

Haberin Devamı

Turneleri de çok seviyorsunuz diye biliyorum...
Çok güzel oluyor evet, yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler görmek, sıcağı sıcağına oyununuzu oynamak. Tiyatronun havası her zaman başkadır. Sihirlidir, büyülüdür. Orada yeniden kan buluyoruz, kendimizi deniyoruz, kendimizle yarışıyoruz.
37 sene olmuş ben tiyatroya başlayalı. Adrenalini yüksek tiyatronun. İnsanı zinde tutuyor.


Uzun metrajda da ilk yönetmenlerle çalışıyorsunuz.
İlk filmlerde oynamışımdır hep. Bundan sonra da öyle olur, gençler iyidir, onlara destek vermek bir onur, gençlere bırakacağız burayı, geriye ne kalacak?

“Çanakkale üzerine binlerce film yapılabilir”

Sinemada tarihi hikayeler furyası başladı, buna nasıl bakıyorsunuz? Yakın zamanda birkaç tane Çanakkale hikayesi izleyeceğiz, Sarıkamış var...
Anlatılsın, tabii ki anlatılsın. Geniş bir yelpazesi var sinemanın. İnsan düşüncesi, hiçbirisi birbirine benzemez. İnsanlar düşündüklerini en iyi sinemayla aktarabiliyor aslında. Hayalini perdede somutlaştırıyorsun, teknoloji de ne düşünüyorsan onu anlatabilmene olanak sağlıyor. Çanakkale üzerine binlerce film yapılabilir, anlatmakla bitmez, üstelik herkes farklı anlatır.


Röportajın tamamı, Milliyet Sanat eylül sayısında...