Aksal Yavuz

Aksal Yavuz

aksalyavuz@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eskiden yurt genelinde, ligler sona erdiğinde, havaların da ısınmasıyla, her yıl futbol turnuvaları düzenlenir, futbolla yatıp, futbolla kalkanlar, futbola olan özlemlerini bu şekil giderirlerdi.
Turnuvalar öyle keyif verirdi ki, Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası maçları kıvamında!
***
Beldelerde, küçük ölçekli ilçelerde esnaf dükkânını, ev hanımları da evinin kapısını/penceresini yarıya açık bırakıp toprak sahalara koşardı.
Ve…
Üstü açık kamyonlarda bayrak sallayarak yol alanlar… Karakuş taburu gibi bir arada sahalara yürüyen insanlar!
***
Tribünü olmayan sahanın kenarında…
Yere serdiği gazeteye, bez örtüye ya da iri bir taşa oturan..
Telefon tellerine konan göçmen kuşlar gibi yan yana dizilen..
Tütünden sakalı, bıyığı sararan dedeler..
Çocuğunun yeteneğini yanındakine övmek için anı bekleyen babalar..
El örgüsü naylon torbada anneler..
Gurbetteki, askerdeki yavuklusundan mektup bekleyen genç kızlar..
Horozlu cep aynasını arka cebinde taşıyan delikanlılar…
***
Soyunma odası olmayan sahanın kenarında…
Ya bir duvarın ya da bir ağacın arkasında, işaret ve başparmağıyla kavrayıp lastik gibi uzattığı fanilasını diz kapaklarının arasında sıkıştırıp, önce küf kokan şortunu daha sonra teri henüz kurumamış formayı giymeye uğraşan bıyıkları yeni terlemeye başlamış, saçı-sakalı beyazlamış futbolcular…
Çıkartılan elbiseler rüzgârda dağılmasın-uçmasın diye üzerine konulan irili-ufaklı taşlar…
Sahalarda göz gözü görmezdi. Kalkan toz bulutu sahadan gitmek bilmezdi.
***
Dereler suya, toprak yağmura hasret; kısaca susuz yaz!
Deniz bazen rüzgârla; süt beyaz!
Bazen sessiz, sakin; dalgasız!
***
Onca tekmeyi yiyen meşin yuvarlak, yazın kavuran sıcağında denizin mavi sularında kulaç sallayanlara özenmiş olacak ki, tekniği zayıf olanların da yardımıyla firar edip denize açıldığı anlar olurdu!
Denizden alınan, tuzlu suyu içine çeken meşin yuvarlak; daha da ağırlaşır. Ayak, kafa vurma bir yana, aç karnına taşıyabilene aşk olsun!
***
Fiyakalı spor ayakkabıları gençlerin en büyük hayaliydi, her gelinlik çağındaki kızın dikiş makinesi hayalinin olduğu gibi!
Krampon?
Ya babanın paran çok ise ya da Avrupa’da çok yakın bir tanıdığın var ise sahibi olurdunuz. Hiç biri yoksa ya rüyanda görürsün ya da siyah-beyaz TV ekranlarında!
Dememiz o ki, kara lastik futbol oynamak için en ideal ayakkabıydı…
Düşünün; kara lastik içinde, çorapsız terli ayakların çıkardığı sesi, körüğü patlamış halk otobüsü gibi!
***
Maç analizleri dükkân ve kahvehane önlerine konulan küçük hasır sandalyelere oturarak yapılırdı, inanlar birbirine çay, kahve ısmarlamak için kıyasıya yarışırlardı…
***
O yıllar, Amerikan Doları ve Alman Markının geçmediği, devlet erkânının ayda bir uğradığı şirin beldelerde, ilçelerde yapılan futbol turnuvalarında “ topun çizgiyi geçip geçmediği, gol olup-olmadığı” yıllarca tartışılırdı; Temel’in “Değdi mi-değmedi mi? “ fıkrasında olduğu gibi!
***
Nerede o yıllar, nerede o turnuvalar?
Günümüzde sahaları, giyilen ayakkabıların kalitesini anlatmaya gerek yok!
‘Sokak futbolu’ dediğimiz turnuvalar, plastik kokan üstü kapalı salonlara sokuldu, futbolun bilgisayarların içine sokulduğu gibi…
Futbolun bilgisayardaki oyun gibi basit olduğunu-oynandığını zannedip, milletin başına ahkâm kesenlerin sayısının çoğaldığı gibi!