UEFA Avrupa Ligi Benfica’nın canı cehenneme diyen polis

Benfica’nın canı cehenneme diyen polis

04.05.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

İlkbahar güneşi altında Lizbon ışıl ışıldı... Klasik Batı mimarisinde kurgulanmış Portekiz’in bu en ünlü şehrine ilk kez gelmiş olsanız da...

Benfica’nın canı cehenneme diyen polis

AYÇA ATİKOĞLU / LİZBON İZLENİMLERİ

Haberin Devamı

İlkbahar güneşi altında Lizbon ışıl ışıldı... Klasik Batı mimarisinde kurgulanmış Portekiz’in bu en ünlü şehrine ilk kez gelmiş olsanız da hiç yabancılık çekmiyorsunuz... Batı kendini öyle bir inşa etmiş ki nereye giderseniz gidin aynı yerlerde aynı şeyleri buluyorsunuz... İki katlı şahane taş evler, barok işlemeler, zengin semtlerde Gucci, Prada, Armani, merkezde küçük, tahta çerçeveli dükkanlar, geniş meydanlar, zevkli cafeler, sere serpe insanlar, masalarda kırmızı şaraplar, asırlık çınar ağaçları, kiliseler, AVM’siz bir uygarlık...
Ama Lizbon’u bu kadar tanıdık yapan salt mimarisi değildi, ara sokaklardaki duvarlara yazılmış anti Galatasaray yazıları neredeyse şehrin tüm cafelerine egemen olmuş sarı lacivertli, Ülker’li kalabalıktı tabii ki...
Cafelere kurulmuştu kurulmasına ama kahve’den çok bira bardakları dolup dolup boşalıyordu... Öyle ki saat 16 civarında bazı gençler çoktan donuk bakmaya başlamış, garsonlar bu ‘zengin ve şuursuz millete’ hizmet etmekten gına getirmişlerdi...
Mutluyduk vesselam, alabildiğine mutlu, Lizbon’u Kızıltoprak’a çevirmiş, egemenliğimizi kayıtsız şartsız ilan etmiş, Amsterdam’da hangi otelde kalacağımızı düşünüyorduk... Mutluluğumuzda da hafif bir şuursuzluk olduğunu rehberimiz de fark etmiş olacak, Benfica’nın Lizbon’un Fenerbahçesi olduğunu, taraftarının da son derece tutkulu olduğunu belirtmek zorunda kaldı... Dereyi görmeden durumundaydık yani...
Kaldığımız Sheraton Oteli de ağzına kadar Türk doluydu, o kadar ki kahvaltı salonlarının tümüne 1907 tabelası asılmış, Türkler ‘zenginliklerinin haklı gururu’ içinde birbirleri ile ilgilenmeyi, ‘birader nereden geldiniz?’ demeyi çoktan bırakmışlardı.
Bu çocuklar gibi şen ve Lizbon’a egemen halimiz akşama kadar devam etti, durumun ciddiyetini ancak Estadio Da Luz’a doğru kavramaya başladık, gündüz ortalarda gözükmeyen on binlerce Benficalı ordu gibi stadyumlarına doğru örnek adımlarla yürüyordu... Biz zaten Benfica’lıarın arasındaydık, bayraklarımızı şöyle bir salladık ama beş bin Fenerbahçelinin bir arada olduğu bölümden de çıt çıkamadı...
Arkamızdaki aileyi anlatmam durumu özetlemeye yeter sanırım, öfkeden sigara üzerine sigara içen esmer tenine sarı boyalı saçlı bir kadın, ağzında cikleti her an küfreden kızı, pozisyon kaçırdıklarında bile ağlamaya, bağırmaya başlayan 8-9 yaşlarındaki oğulları, sert bakışlı babaları... Portekizlilerin kibarlığı stadyuma kadardı demek ki, tepemizden atılan nesneler bir süre sonra bir Fenerbahçelinin kaşını yardı, durumu büyütmeyelim dedik... Bizim suskunluğumuz, takımın savunmadan çıkamaması, Gökhan Gönül’ün yediği darbe ile yüzünün dağılması, morallerin giderek bozulması, onların giderek çirkefleşip kendilerini yerlere atması ve sonuç...
Stadyumdan çıkarken ertesi gün olmuştu bile, polis güvenlikten emin olana kadar çıkmamıza izin vermedi...
Yine de şunu belirtmek gerek, on binlerce kırmızı Benficalının ortasında tek bir sarı lacivertli genç huzur içinde yürüyordu, yani uygarlık böyle bir şey herhalde...
Yeterince uygar olamadık belki ama dünyalı olmuşuz: Havaalanındaki son kontrolde esmer genç polis, ‘Fenerbahçe için mi geldin?’ diye sordu ve devam etti ‘Benfica’nın canı cehenneme ben Fenerbahçeliyim...’