Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Açık söyleyeyim, Mahmut Özgener’in Futbol Federasyonu Başkanlığı’na aday olmama eğiliminin ailevi nedenlerden kaynaklandığına inanmıyorum.
Doğruları adına mücadele etmekten yorgun düşmüş olabilir.
Dost bildiği insanların ihanetini görüp “Değmezmiş” diyebilir!
Takdir edilmek yerine, haksızlığa uğradığını düşünüp duygusal tepkiler verebilir.
Hatta bir hesap yapıp, istediklerini gerçekleştiremediği sonucuna bile varabilir.
Bunların hepsi kabul edilebilir.
Lakin bırakma gerekçesi asla ailesi değildir!
Özgener, 14 Haziran’daki basın toplantısında sadece kararını değil, neden ve niçin sorularının yanıtlarını da paylaşmalıdır.
Paylaşmalıdır ki, futbol ailesi ve kamuoyu, seçim senaryolarının gerçek aktörlerinin kim olduğunu görüp doğru değerlendirme yapabilsin.
Özgener, bu notu tarihe mutlaka düşmelidir.
* * *
Ay sonunda yapılacak başkanlık seçimi için gündemde bilinen iki aday var.
Göksel Gümüşdağ ve Mehmet Atalay, Başbakana yakınlıkları nedeniyle şanslı görünse de, ortaya çıkacak sürpriz bir isim tüm planları değiştirebilir.
Adı telaffuz edilmeye başladığı günden bu yana destekçileri hızla artan Gümüşdağ’ın avantajı, uzun yıllar futbolun içinde yönetici olarak bulunması. Dezavantajı ise, adının sıkça Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile anılıyor olması. Özellikle diğer büyük kulüplerin çekincesi bu. Yoksa Gümüşdağ, durduk yere “Ben Galatasaraylıyım” açıklamasını niye yapsın ki?
Bir spor adamı olarak göreve talip olduğunu ifade eden Mehmet Atalay, her ne kadar yarın yapılacak milletvekili seçimlerinden sonra Başbakan’dan gelecek işareti beklese de, Gümüşdağ ile aynı yarışın içine girmesi düşük bir olasılık. Bir başka gerçek, Ak Parti iktidarında siyasi yelpazenin aynı tarafında yer alan isimlerin bugüne kadar herhangi bir platformda birbirlerinin karşısına rakip olarak çıkmaması.
Yani ya Gümüşdağ, ya Atalay!
* * *
Mahmut Özgener’in aday olmayacağı konuşulmaya başlandıktan sonra pek çok kulüp başkanının kendisini ikna etmeye çalıştığını biliyoruz.
Bir kişi hariç, o da Aziz Yıldırım!
İkili arasındaki soğukluğun seçim sürecine yansıdığının kanıtı ise, Kulüpler Birliği Vakfı toplantısının Özgener’in açıklamalarından sonra yapılacak olması.
Fenerbahçe Başkanı, Özgener’in devam etmesinde ısrarcı olsaydı, Vakıf salı gününden önce toplanıp kararını deklare edebilirdi.
Buradan çıkacak sonuç, Özgener’in fikrini değiştirir miydi? Hiç sanmıyorum.
Günahıyla, sevabıyla futbolda bir dönem daha kapanmak üzere.
Ben, son 3.5 yılda önemli hatalar yapmasına rağmen, artılarını bir kenara yazdığım vakit, Mahmut Özgener’in başarılı bir federasyon başkanı olduğunu düşünüyorum.
Ve 29 Haziran’da yapılacak genel kurulda, delegelerin Özgener’i o salondan alkışlarla uğurlayacağından eminim.

Haberin Devamı

Karizması çizilen Hiddink mi?
Bu saatten sonra Guus Hiddink’ten milli takıma hayır gelir mi? Gelmez!
Aslına bakarsanız geçen yıl bu vakitler, Hollandalı teknik adamın Türkiye’de görev yapmasını savunan biri olarak kafamı kurcalayan bir soru vardı.
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ve kurmayları Hiddink’in peşinden koşup, ay-yıldızlı takımın başına getirmek için dil dökerken, Rusya ile sözleşmesi devam etmesine karşın niçin bizi tercih ettiğini merak ediyordum.
Bir yıl geçmeden öğrendik!
İnsanların kişiliği, yaşam tarzının aynasıdır. Bazısını ayran gönüllü yapar, kimini para sevdalısı. Hele biraz da kaybolmaya yüz tutan kariyerinizi onarmak için cazip bir teklif varsa, ne prensipler kalır ne ilkeler.
Hiddink dün Rusya’ya çalım atmıştı, bugün Türkiye’ye atmak için uğraşıyor.
2 yıldır Chelsea’ye “dışarıdan” danışmanlık yaptığı yetmiyormuş gibi, şimdi de işi resmiyete dökmeye çalışıyor.
Arkasında da İngiliz medyası.
Maşallah, İngiliz meslektaşlarımız bizi aratmayacak tarzda yayınlarla Hollandalıyı düştüğü girdabın içinden kurtarmaya çalışıyor.
Efendim, Türkiye Futbol Federasyonu, Hiddink’i tehdit ediyormuş. Chelsea’ye giderse, yüklü bir tazminat isteyip FIFA’ya şikayette bulunacakmış.
Eee ne yapacaklardı?
Tıpkı gelişindeki gibi VIP salonunun merdivenlerine kırmızı halı serip, “Eyy Guus, herşey gönlünce olsun “diye arkasından bir kova su döküp, el mi sallayacaklardı?
Peki, İngiliz basını olayı bu kadar trajik hale getirirken, aldatılmış duruma düşen TFF sıyrılabilecek mi işin içinden?
Asla. Hiddink tazminat restinden korkup 2012’ye kadar bu takımın başında kalsa bile, artık ne hayrı dokunur ne yararı.
Hadi gitti diyelim.
Tahsilatı yıllar sürecek bir tazminat, kurtarır mı TFF’nin çizilen karizmasını?..
Hiddink’i bilemem, ama bizimkini asla!


Kocaman, Güneş, Sağlam ve diğerleri
Söz Hiddink’ten açılmışken, yabancı teknik adam hayranlığından kurtulamayan ligimize bir göz atalım.
Geçen sezon şampiyon olan Fenerbahçe’nin teknik direktörü kimdi?
Aykut Kocaman.
Nefes kesen yarışın ikincisi, Trabzonspor’un?
Şenol Güneş.
Üçüncü Bursaspor’un?
Ertuğrul Sağlam.
Türkiye’yi, UEFA’da temsil edecek Gaziantepspor’un?
Tolunay Kafkas.
Schuster’in bıraktığı enkazı ayağa kaldırıp, Beşiktaş’a Ziraat Türkiye kupasını kazandıran ve lig beşincisi yapan?
Tayfur Havutçu.
Mütevazı imkanlarıyla takımına kupa finali oynatan?
Abdullah Avcı.
Bu ligden kimler geldi kimler geçti.Yabancılara kapılarını ve kasalarını sonuna kadar açan kulüplerimiz, şans bekleyen onca yerli teknik adama yıllarca ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptı. Onlara inanmadı, güvenmedi. Güvenmedi de ne oldu? Her defasında milyonlarca euro sokağa atıldı, bir o kadarı da giderken ceplerine kondu.
Kocaman’ın, Güneş’in, Sağlam’ın, Kafkas’ın, Havutçu’nun ve Avcı’nın başarısı, Türk antrenörlüğünün başarısıdır.
Sayelerinde açılan yol aydınlık, gelecek parlaktır.