Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Artık Futbol Federasyonu Başkanı değilim ve konuşabilirim. İnşallah ben haksız çıkarım, ama Fenerbahçe’nin bugünkü yöneticileri kulübü uçuruma götürüyor. Kulüp, telafisi mümkün olmayacak büyük kayıplarla karşı karşıya kalabilir. Bu yönetim kuruluna ben de oy verdim, ama iyi yönetsinler diye verdim. Bu iş kavgayla olmaz. Herkesle kavgalılar. CAS’ta davaları var. Davayı kaybederlerse ne olacak? UEFA, Fenerbahçe’yi Disiplin Kurulu’na verecek. Belki 3-4 sene ceza alacak”.
Bu iddialı sözlerin sahibi eski Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar.

Hangi sıfatla?
İlk günden bu yana şike ve teşvik sürecinin içinde olan, çok kimsenin bilmediği bilgilere sahip, üst düzey yönetici kimliği ile.
Dahası, unvanlarını bıraktıktan sonra bir Fenerbahçeli olarak!
32. günde yayınlanan programda Fenerbahçe hakkındaki söylemlerinin bütününe baktığınızda, Aydınlar’ın görev yaptığı dönemde Fenerbahçe’ye ve yöneticilerine yol göstermeye çalıştığını anlamak mümkün. İçindeki Fenerbahçe sevgisini hissetmek de hakeza.
Herhangi bir gazeteci çıkıp “Fenerbahçe, CAS’taki davayı kaybederse, UEFA’dan ağır yaptırımlar gelecek” dese, malum kulüp taraftarınca hedef tahtasına konur, taraflı olmakla suçlanır ve bazen de tehdit edilir!
Lakin kapının önündeki tehlikeden eski bir federasyon başkanı söz ediyorsa, durup ciddi biçimde düşünmek gerekir!
Aydınlar’ın, CAS konusunda söylediklerinin hiç de hafife alınmayacağını bilen biri olarak, 45 milyon euroluk tazminat davasında, yakın gelecekte sürpriz gelişmeler yaşanacağını söyleyebilirim.
Sürpriz Fenerbahçe açısından değil, CAS’taki davayı kazanıp suçsuzluklarının kanıtlanacağına inanan sarı-lacivertli taraftar için olabilir. Hangi gerekçe ortaya konacak, büyük kitleler nasıl ikna edilecek bunu bilmek zor ama, Fenerbahçe bu davayı geri çekerse kimse şaşırmasın!
UEFA bu işten paçasını sıyırabilmek için Futbol Federasyonu da dahil, ki buna yakın geçmişte tanık olduk, herkesi ve her kurumu yarı yolda bırakabilir. Bizim dilimizde satabilir! Dolayısıyla Mart ayındaki dava, Michael Platini’nin futbolla ilgili ideallerinin bitişine sebep olabilir. O davanın sonuçlanmadan ortadan kalkması ise, Platini’nin de Fenerbahçe’nin de işine gelir! Dikkat edin, menfaat değil, işine gelir diyorum!
Önümüzdeki günlerde UEFA, CAS ve Fenerbahçe arasında “gizli” kalmasına ihtimal verilmeyen bazı görüşmeler yapılırsa, hiç garipsemeyeceğim!
Gazeteci yazınca kızıyorlar.
Bari eski bir Futbol Federasyonu Başkanı’na kulak verin. Aydınlar artık rahat konuşabilir, gerçekleri dile getirebilir.
Söylediklerini hafife almayın! Çünkü o, 45 milyon euroluk tazminatı cebinden vermeyi taahhüt edecek kadar kulübünü düşünen, seven bir Fenerbahçeli!

Haberin Devamı

Büyük lokma ye ama...
Kulüpler Birliği hafta başında yaptığı toplantıdan sonra ferman buyurmuş;
“Artık eski isimleri istemiyoruz. Her kim ki, Federasyon başkanlığına aday olacak, gelip bizden icazet alacak!”
Bu dönemde kimin, kimden icazet alacağı belli olmaz!
Ya biri çıkıp “Eski, ama falanca bey bu işin altından kalkabilir diye düşünüyorum” derse?
Sadece “düşünüyorum” sözcüğü bile yeterlidir o fermanı geçersiz kılmaya.
Kıssadan hisse, büyük lokma yiyelim, büyük konuşmayalım!

Haberin Devamı

Ya bu tekel kırılır, ya futbolun beli!
Futbolun asli unsurları belli. Kulüpler, oyuncular, teknik adamlar, hakemler ve taraftar.
Peki bunların genel kuruldaki temsil oranı ne?
İşte orada soluklanıp durun.
Yukarıda saydığımız unsurlardan biri olmazsa, bu oyun oynanamaz değil mi? O zaman 300 küsur delegeli genel kurulda kim ne kadar temsil hakkına sahip göz atalım;
Kulüpler; yüzde 90!
Hakem, futbolcu, antrenör derneklerinden 3’er 5’şer temsilci. Federasyon başkanlığı yapmış olanlar, UEFA ve FIFA’da görevli birkaç kişi, Amatör Kulüpler Konfederasyonu’ndan on delege.
Yani, adına Taban Birlikleri denen, ancak bırakın taban olmayı figüran bile olamayacak yüzde onluk bir kitle!
Davul da kulüplerin elinde, tokmak da.
Üç sezon önce genel kurul yapısını belirleyen çerçeve statü yapılırken, tıpkı bugünkü gibi eleştirmiştik. Geçen sürede görüldü ki, tamamen kulüp diktasına teslim edilen bu yapı, sağlıklı karar almaya, farklı görüşleri dinlemeye, çözüm üretmeye elverişli değil.
Bakınız, ucuz pazarlıkların içinde hep kulüp yöneticileri var.
Hep kendi istedikleri yönetimleri oluşturmak, kurullara kendi yandaşlarını sokmak, futbolun geleceğini değil, kendi çıkarlarını gözetmek gibi bir misyon üstlenmiş bu genel kurul, istediği kadar FIFA ve UEFA normlarına uysun, bize uymuyor işte!
Futbolcular örgütlenemiyor, örgütlense bile konuşamıyor.
Teknik adamlar sorunlarını dile getiremiyor. (Şenol Güneş hariç) Hakemler emir kulu, her genel kurulda “kaldır diyorlar” kaldırıyorlar ellerini.
Ve en önemlisi, 1 milyar euro olduğu iddia edilen Türk futbol sektörünü ayakta tutan gerçek aktör, taraftarın bu genel kurul yapısı içinde tek kelime söz hakkı bulunmuyor.
Parayı veren, forma ve kombine alan onlar. Renk aşkı uğruna işinden gücünden olan, karda kışta tribüne koşan, takımlarının başarısıyla sevinip kahreden de onlar.
Genel kurulda temsil hakları bile bulunmayan yine onlar.
Bu sistem değişmez mi? Elbette değişebilir.
Ne zaman taban birlikleri dediğimiz futbolun vazgeçilmez unsurları seslerini yükseltir, ne zaman taraftar “Biz olmaz isek, siz de olmazsınız” diye haykırır, ne zaman tümü birden kendi değerlerini taşıyabilecek sorumluluğa sahip olduklarını gösterirler ise, bu sistem değişebilir. Hem de kökünden değişebilir!
Aksi mi? Parayı cebine koyduktan sonra mesleki sorunları görmezden gelen futbolcu ve teknik adam, yöneticisine yaranmak ve bir fazla maça çıkabilmek için “susmayı” tercih eden hakem, hepsinin tepesinde parayı veren ve düdüğü çalan kulüpler, olup biteni sadece izlemek zorunda kalan taraftar profili ve duyarlı (!) medyası ile “Nereye gidiyor Türk futbolu” diye ağlar dururuz!