Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Futbol siyasete, siyaset futbola mahkum



Beş değil, elli beş sene süre verseniz ne olur?   Yumurta kapıya gelinceye kadar yatanlar, şimdi Bakanların, Genel Müdürlerin kapısını aşındırıyorlar.
“Aman efendim, şu özel güvenlik işini halledelim, polis statlardan çıkmasın, asayiş bozulmasın” diye yalvar yakar oluyorlar.
Hani deveye sormuşlar “neden boynun eğri?” o da soruyla yanıt vermiş “nerem doğru ki?”
Bizim Sporda Şiddeti Önleme yasası da tıpkı öyle.
Uygulanabilirliği olmayan, amacına hizmet etmeyen, laf olsun diye çıkarılmış bir yasa.
İşte örneği;
Tam beş yıl önce polisin spor alanlarından çekilmesi ve yerini kulüplerin kuracağı özel güvenlik birimlerine bırakmasını öngören bir hüküm getirildi.
Uygulanabilse, bu haftadan itibaren maçlar polissiz oynanacaktı.
Ama ne oldu?
Yıllardır sorumluluktan kaçan, nasıl olsa bir çözüm buluruz diye kulaklarının üzerine yatan kulüpler, büyük bir aymazlıkla “polis çıkarsa mahvoluruz” çığlıkları atmaya başladı.
Gerçi alışmıştık zırt pırt yasa değiştirmeye ama, bu kez vakit de yoktu milletin meclisini beylerin keyfi için çalıştırmaya.
Sonunda formülü yine başkaları buldu!
Kulüpler, İl Güvenlik Kurullarından polis talep edecek, emniyet de yerine getirecekti.
Nitekim öyle oldu.
İlgili yasa maddesi resmen by-pass edildi.
Benim anlamadığım, konunun medyada yer almasından sonra Futbol Federasyonu’nun takındığı tavır.
Madem ki “Liglerde güvenlik zaafı yaşanmayacak” diyebilecek kadar işin içindesiniz,  neden yıllardır gereğinin yapılması için kılınızı kıpırdatmadınız?
Niçin kulüpleri bir araya toplayıp “Süre bitiyor. Özel güvenlik birimlerinizi oluşturun artık” uyarısı yapmadınız?
Yoksa kulüplere söz mü geçiremediniz?
“Benim görevim değil. Yasa koyanlar takip etsin” diyorsanız, neden şimdi kalkıp kendinizi konunun muhatabı görüyorsunuz?

Haberin Devamı

Bu ilişki bitemez.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne.
Özel güvenliğini oluşturmayan kulüpler bu haftadan itibaren devlete ceza ödemek durumunda.
Üstelik, yasaya göre cezanın tahsili için Futbol Federasyonu kulüplerin yayın gelirlerine el koymak zorunda.
Rakam önemli değil.
Bir taraftan kulüplerin yanında görünecek, diğer yandan işledikleri idari suçun takibini bizzat yapacaksınız.
Bu ne yaman tezattır, anlayabilen var mı aranızda?
“Futbolun yasası nihayet çıktı, Federasyon artık tam özerk” masalıyla kimse kimseyi kandırmasın.
Siz cümbür cemaat federasyonun tüm birimlerini İstanbul’a taşıyacak, ancak “Federasyonun merkezi Ankara’dır” hükmünü değiştirtemeyeceksiniz!
Statların kontrolü sizde olacak, ama protokol tribünü düzenlemesini Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne bırakacaksınız!
Niye? Çünkü o tribüne bakanı, milletvekili, partilisi, bürokratı girecek de ondan!
Şu tablo bile futbol-siyaset ilişkisinin daha uzun yıllar devam edeceğinin göstergesidir.
Ya kulüpler?
Sırtını devlete dayayıp stat yapacaksın.
Devlet arazileri üzerine tesis kuracak, en ufak bir sorunun olduğunda soluğu siyasetçilerin yanında alacaksın.
Sonra da çıkıp özerklikten söz edeceksin.
O siyasetçi bırakır mı senin yakanı?
Siyasetin istemediği biri, futbolun yönetimine talip olabilir mi?
Olsa da, seçilebilir mi?
Bu ilişkiler ve çelişkiler yumağı çözülmediği sürece asla!


Terim gidecek Karaman gelecekti!

Futbol siyasete, siyaset futbola mahkum
Yıllarını futbola, sonra da teknik adamlığa adamış bir dostumuzla sohbet ediyorduk.
“Milli Takım Avrupa üçüncüsü olmasaydı Fatih Terim gidecek, yerine de Ünal Karaman gelecekti” dedi.
“Hoppalaa!”
Devam etti;
“Avrupa Şampiyonası öncesi rahmetli Hasan Doğan, Ünal’ı çağırmış. Hazırlan, dönüşte Milli Takım sana emanet demiş...”
“Eee...”
“Eeesi son dakika golü, uzatmalar filan derken bizimkiler üçüncü olunca Hasan Doğan da çark etmiş. Takımdan hiç umudu olmadığı için Dünya Şampiyonası sonrası görevi Ünal Karaman’a teklif eden başkan, Türkiye’ye dönmeden Fatih Terim ile anlaştık mesajı verip dosyayı kapatmış.”
“Peki Ünal hoca konuşmamış mı bir daha?
“Ne kadar sağlam karakterli bir insan olduğunu biliyorsun. Hiç sesini çıkarmadan çekilmiş köşesine.”
Şaşırmadım desem yalan olur.
İnanmadım desem de.
Olayın iki tanığı vardı.
Hasan Doğan rahmetli oldu.
Ünal Karaman burada.
Haa bir de Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener!
Açıkçası ikisine de sormadım.
Kim bilir, gün olur içlerinden biri anılarını yazmaya kalkar, ya da o günü beklemeden bu iddia ile ilgili konuşursa, Terim’in de, bizim de, kamuoyunun da gerçekleri öğrenme şansı olabilir!


Davul sizde, ya tokmak?
Suyu ısınan Merkez Hakem Kurulu’nun icraatını artık gülerek izliyorum.
Anımsarsınız, Suat Arslanboğa isimli bir Süper Lig hakemi var.
Ligin ilk yarısında MHK’nin göz bebeği olmuş, tam 15 maçta görev almıştı.
Sonra bıçak gibi kesilmişti Arslanboğa’nın sesi.
Çünkü genç hakem Malatya’da yapılan dernek seçimlerinde MHK’nin istediği tarafta olmamış, işine gücüne bakmıştı.
Vay efendim sen misin yanımızda saf tutmayan?
Haftalarca cezalandırılmıştı Arslanboğa.
Ta ki birileri yazıp çizmeye, birileri de MHK’ye “ne oluyor?”  diye soruncaya dek.
Sonrasında Arslanboğa geri döndü.
Hem de ne dönüş?
9 Mart tarihinden itibaren tam dokuz maç aldı.
Hepsi de kritik, önemli karşılaşmalardı.
Peki şimdi sormazlar mı Sayın MHK Başkanı ve üyelerine?
Madem bu kadar güveniyordunuz Arslanboğa’ya, niçin kızağa çektiniz?
Her ne kadar “Biz dernek seçimlerine karışmıyoruz” deyip, işleri elinize yüzünüze bulaştırsanız da sebebi çok açık.
Sizden olanlar ve olmayanları ayırıp, insanları bölüyorsunuz.
İyi de, neden fırçayı yiyince tornistan ediyor ve duruşunuzu koruyamıyorsunuz?
Yoksa davul sizde, tokmak başka birilerinin elinde mi?
Yanıtını bir ay sonra hep birlikte göreceğiz!

Bir komplo teorisi de benden
Gençlerbirliği - Hacettepe maçı öncesi komplo teorilerinin ardı arkası kesilmiyor.
Hacettepe ağabeyine yatacakmış.
İddaa oranları 1.05’e düşmüş.
FIFA bu maçı takibe almış.
Ben de bir komplo teorisi atıyorum ortaya.
Gelecek hafta İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Kayserispor’u yenecek.
Neden mi?
İkisi de AKP’li belediye başkanlarının takımı da ondan.
Delilik parayla mı?
Aksini söyleyen gelsin beri!