Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Manisaspor’un kritik maçı kazanabilmesi için kapasitesinin üzerine çıkması ve ekstra işler yapması gerekiyordu. Örneğin savunmacıların kabusu Mehmet ile rakibin etkili silahı Muhammed’e göz açtırmaması, orta alanı çok adamla kontrol etmesi, gol umudu Burak’ı sıkça topla buluşması ya da onun boşalttığı alana sürpriz adamlar sokması gibi. En önemlisi de yenilginin kümede kalma umutlarını alıp götüreceğinin farkında olmasıydı!
Sivas zirve takibi için kayıpsız geçmek zorunda olduğu deplasmanda tedbirli ve sabırlı oynamak zorundaydı. İlk bölümde bu dengeyi sağladı. İkinci yarıya forvete Chetkov’u alarak başlaması skor istediğinin göstergesiydi. Ancak Manisa’nın karşı hamlesi ise Targino oldu. İki takımın da kazanma arzusuyla tempo müthiş yükseldi.
Ev sahibi ekip hücum bölgesini Rafael ile takviye edince geçen hafta Ankaragücü maçında tehlike sinyalleri veren gerideki dörtlü blok, baskı karşısında bocalamaya başladı. Özellikle son 15 dakikalık bölümde çok bunaldı. Manisa forvetinin son vuruşlardaki beceriksizliği coşkulu tribünlerin gol için tam 86. dakikayı beklemesini gerektirdi. Karambolde ayakta kalan Burak’ın topu ağlara göndermesinin sevinci ise kısa sürdü. Bir dakika sonra Mehmet Yıldız’ın söküp kopardığı topu gol yapmak Sezer’e kaldı.

Haberin Devamı

Sahada ve masada iflas

Biri seçildiği günden itibaren “şaibeli, kirli” ilan edildi.
Diğerine daha koltuğa oturmadan “temiz ve kurtarıcı” unvanı verildi.
Neden?
Çünkü Haluk Ulusoy’un “tu kaka” olmasının en önemli nedeni, AKP hükümetine karşın sandıktan zaferle çıkmasıydı.
Hasan Doğan’ın “bir daha asla” dediği futbola dönüş yapması ise, AKP’nin rövanşı alma, hem de farklı bir skorla kazanma planının bir parçasıydı.
Burada insanların geçmişteki hatalarıyla ilgili yorum yapmayacağım, hepsinin zamanı var!
Dikkat çekmek istediğim konu şu;
AKP hükümeti yeni federasyonun göreve başlamasıyla birlikte kontağı çevirdi.
Geçen dönem rafa kaldırılan ve seçim sürecinde kulüplere karşı koz olarak kullanılan yasa tasarıları tek tek TBMM gündemine gelmeye başladı.
Önce, kulüplerin bilet satış paylarından doğan 43 milyon YTL’lik GSGM borçları bir kalemde silindi.
Ardından, 33 milyon YTL’yi aşan SSK prim ve vergi borçlarının 18 taksite bölünmesiyle ilgili çalışma başlatıldı.
Sonra, transferdeki yüzde 15’lik stopaj vergisinin yeniden uygulanması için Maliye Bakanlığı devreye girdi.
Askerlik yaşının 36’ya çıkarılması, Kulüpler Yasası’nın hazırlanması, Kıyı Koruma yasasıyla denizin doldurularak Türkiye haritasını değiştirecek yarım adaların futbola tahsis edilmesi gibi, kulüplerin dört gözle beklediği dosyalar açıldı. 

Haberin Devamı

Kamu vicdanı önemli
Diyeceksiniz ki ne var bunda?
Kamu vicdanı açısından çok şey var da!..
Siftahsız dükkan kapatan esnafın üç kuruşluk vergi borcu nedeniyle hapse girdiği bir ülkede konumuz Türk futbolunun kurtuluşu ise, eleştirmemek, görmemek ve susmak gerek!..
Açık söyleyelim, bunca çaba ve tavizin futbolu düzlüğe çıkaracağına inanmak için saf olmak gerek.
Hatırlayın. Yakın geçmişte aralarında dört büyüklerin de bulunduğu onlarca kulübün 200 milyon YTL’yi aşan borçları affedilmişti.
Sonra ne oldu?
Aynı kulüpler birkaç yılda dibe vurdu.
Ardından yeni kıyaklar için arsızca el ovuşturmaya başladı.
Fenerbahçe ve bir ikisi dışında hepsi yanlış yönetimlerin, bilinçsiz transfer politikalarının, kaynak yaratamamanın, popülaritenin, iş bilmezliğin kurbanı oldu.
Bu anlayışın sonu hem sahada hem masada iflastır!
Şimdi başa döndük.
“Hükümet sorunlara çözüm üretecekti de, neden Ulusoy’un gitmesini bekledi?” diye sormuyorum.
Çünkü bunca akıllının arasında, enayi durumuna düşmek istemiyorum!

Haberin Devamı

4x4 Osman The Hunter*

“Anlaşılan daha çok avcı hikayesi dinleyecek bu camia” demiştik, düşündüğümüz gibi oldu.
Osman Avcı bizi yanıltmadı.
İşte yaşanmış avcı hikayelerinden ilki;
Avcı bir gün amatör maçların oynandığı sahalara gider.
Maç yönetmek için sıra bekleyen hakemleri etrafına toplar.
Ve başlar yağıp gürlemeye;
“Bundan sonra bana 4x4 Osman diyeceksiniz.”
Meraklı bakışlar arasında devam eder;
“Neden mi? Çünkü ben 4 yıllığına göreve geldim ve dört kişilik çalışıyorum...”
Sakın ola şaşırmayın!
Üşenmeden FFHGD’nin şube başkanlarını arayıp istifaya zorlamak, yandaşlarına görev sözü vermek, Galatasaray- Fenerbahçe kupa maçının hakemi Cüneyt Çakır’ın 6.9’luk notunu federasyon başkanı Hasan Doğan’a nasıl açıklayacağını formüle etmek, Hıncal Uluç’un FIFA kokartlı hakemi savunan köşe yazısını odasındaki panoya asmak kolay iş mi?
Bunların tümü müthiş bir beyin gücü, enerji ve dört kişilik mesai gerektirir!
Hakemliğin eğitimi için proje üretmek, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümüne kafa yormak, atamalarda objektif davranmak için Avcı neden acele etsin ki?
Nasıl olsa daha 3 yıl 341 günü var önünde!
Bu inançla onlara da sıra gelir evelallah!
(*Avcı Osman)

Abi nasılım, iyi mi?
Süper lig hakemleri yaklaşık 2 aydır mikrofon- kulaklık kullanıyor.
Ve bu cihazların maç sırasında hakemler arasındaki iletişimde önemli yararları bulunuyor.
Ama gelin görün, bazen başlarına bela da olabiliyor.
Hani maç arasında ekran yorumcularını arayıp moral enjekte eden bazı hakemler var ya!
İşte onlardan biri, geçenlerde ilk yarı bitiminde soyunma odasına iner, cep telefonuna sarılır.
Maç televizyondan canlı olarak yayınlandığı için ilk yarı performansını merak eder.
Yardımcıları duymasın diye tuvalete dalar ve yorumcu büyüğünü arar:
“Abi nasıldım, hata yok değil mi?”
“Yok aslanım, gayet iyi devam et...”
Dışarı çıkar, yardımcılarını yanına alır ve büyük bir özgüvenle sahaya döner.
Sonra mı? Sonrası tam bir komedi.
Hakem mikrofon- kulaklık taşıdığını unutmuştur.
Tuvalette ağabeyi ile yaptığı telefon konuşmalarını yardımcıları da duymuştur!
Bir hafta sonra yeni MHK hakemlerle yaptığı ilk toplantıda mesajı verir;
“Hakemlerin maç öncesi ve devre arası cep telefonu kullanmaları yasaklanmıştır.”

Lugano kime saldırdı?

Müthiş bir maçtı

Hıncal Uluç iki gün peşi sıra, kupa maçının hakemi Cüneyt Çakır’a 6.9 not veren gözlemcisi Murat Ilgaz’ı eleştirdi.
Çakır’ın yönetimini çok başarılı bulan Uluç, ihraç sonrası sahada “yapmadık rezillik” bırakmadığını iddia ettiği Lugano’yu rapor etmediği için Ilgaz’ı yargıladı, astı.
Asıl ilginç yanı, tüm bunların Fenerbahçe’nin tezgahı olduğunu ve Lugano’nun ağır bir cezadan kurtulduğunu ileri sürdü.
Ah be Hıncal ağabey, bari sen yapma!
Neden mi?
Birincisi, gözlemcinin görevi, hakemin teknik açıdan performansını değerlendirmek, kararları ve kart uygulamalarını takip etmektir.
Eğer sahada ciddi boyutlara ulaşan bir olay varsa, hukuk kurulunun isteyeceği ek rapor doğrultusunda bunları yazmaktır.
Peki Ilgaz’dan ek rapor istenmiş midir?
Hayır.
İkincisi, insanlar dört yıldır gözlemci ve temsilcinin hangi yetkilere sahip olduğunu öğrenememiştir. Saha içi ve tribün olaylarını, yani disiplin suçu gerektiren eylemleri rapor etme görevi temsilcinindir.
Üçüncüsü ve en önemlisi, Lugano ihraçtan sonra kime saldırmıştır?
Hakeme!..
Futbolcunun kırmızı kart sonrası tutum ve davranışlarının muhatabı hakem değil midir?
Evet!
Peki Çakır, Uruguaylı oyuncunun kendisine yönelik hareketini raporuna neden yazmamıştır?
Hiç düşündünüz mü neden?..
Hıncal ağabey biliyorsa söylesin.
Asıl tartışılması gereken konu budur!