Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Şampiyonanın başından beri yanıtı aranan soru şuydu: “Türk Milli Takımı ne oynuyor?”
İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçlarının son bölümlerinde akılları uçuran millilerin en çok konuşulan yanı buydu?
Nasıl bir sistemle oynuyoruz, ne yapmak istiyoruz?
Aslına bakarsanız rakip teknik direktörlerin bile kafasını karıştıran bu gizemli takımın yaptıklarının futbol sözlüğünde tarifi yok!
Zaten Fatih Terim de itiraf ediyor;

Terim için el kaldırmam
“Teknik, taktik, zeka Allah ne verdiyse sahaya yansıttılar...”
Böyle bir bileşimin açıklaması olabilir mi?
Bir başka takım bunu başarabilir mi?
Sanmıyorum.
Üçüncülükte yüzde 50 hisse Terim’in.
Hepsini bırakın, futbolcuların yüreklerini sahaya koyarak iki kişilik oynamaları bu yüzden.
Taktik kısmı hocanın uzmanlık alanı!..
Ama bir düşünün, hangi takımda bizdeki kadar yetenekli ve teknik oyuncu var?
İnanç desen bizde; inat desen bizde; hırs desen, şans desen yine bizde...
Yani Hollanda’da olmayan, Hırvatlar’da bulunmayan, İsviçre’nin yanına uğramayan bir şeyler var bu çocuklarda.
Ve Terim.
Şimdi zor bir tercih aşamasında.
Kalırsa bugün gelinen noktanın üzerine  fazlasını koyması daha kolay.
Neyin eksik kaldığını, nerede hata yaptığını en iyi bilen o.
Doğrusu da kalması.
Giderse, gelecek olanın yapacağı da bu.
Kırmadan, bozmadan, incitmeden takımı aldığı yerden ileri götürmek.
Ancak, gelecek olan ile bu çocuklar arasında doku uyuşmazlığı yaşanırsa...
2010 için en büyük kabus bu olur.
“Terim’in gitmesini isteyenler el kaldırsın” diye bir oylama yapılırsa, ben kaldırmam.
Dizginleyemediği öfkesine, kendini beğenmişliğine ve onu tanıyanları bile şaşkına çeviren egosuna rağmen...
“Terim gitsin” diyemem!
Çünkü bu takımın, onda olanlara ihtiyacı var...

Hangisi daha etik?
Bakıyorum, federasyonda en tepeden en alta, Terim’in ayrılma isteği medyanın olumsuz tavrına bağlanıyor.
Federasyon başkanı her fırsatta medyayı hedef alıyor.
“Terim’e yapılan eleştiriler ne yazık ki etik kuralların çok dışında” diyor.
Etik sözcüğü bellendi ya.
Bu kez bir diğeri başlıyor;
“Medya etik davranmadı...”
Ve öteki;
“Terim’e yapılanlar etik değil...”
Bir dakika beyler!
Medyada Terim’i sevmeyenler çıkabilir.
Bazı meslektaşlarımız eleştirinin dozunu kaçırmış, ya da birkaçı kinini  mürekkebine karıştırmış olabilir.
Ama Terim Ankara’da İtalyan büyükelçiliğinde liyakat nişanı alırken onun yanında olmayı akıllarından geçirmeyenlerin medyaya “etik” dersi vermeye kalkmasına hayret ediyorum.
Lütfen biraz aynaya bakın...
Acaba Terim’in gitmek istemesinin tek nedeni medya mı?


Trabzonspor’a dikkat!
Kabusla başlayıp tatsız biten geçen sezonun ardından Trabzon’daki hareketlilik beni heyecanlandırıyor.
Avrupa şampiyonasının gölgesinde kalan transferler insanı yıllar öncesine götürüyor.
Tıpkı 1994’teki gibi..
Tolunay’lı, Ogün’lü, Abdullah’lı, Ünal’lı, Hami’li, Lemi’li, Orhan’lı ve Şota’lı kadroya..
Sonra bu sezon aynı forma için ter dökeceklere bakıyorum;
Savunmada Song, Giray ve Egemen’e kim hayır diyebilir?
Ya da uzun zamandır en isabetli yabancı transferleri diyebileceğimiz Cale ve Colman’a?
Gökhan Ünal’ın, Ceyhun Gülselam’ın ve mevkisinin en iyilerinden Selçuk’un sağlayacağı katkıyı kim reddebilir?
Tolga - Onur ikilisinin Senegal Milli Takımı kalecisi Sylva’nın ardında beklemesi kimi rahatsız edebilir?
Bunlara Serkan, Tayfun, Umut ve Yattara’yı da ekleyin...
İşte size yabana atılmayacak bir kadro!
İsteyen istediği adı koyabilir.
Bu değişimi devrim olarak nitelendiriyorum.
Trabzonspor’un nabzını en iyi tutan spor yazarlarından sevgili Ergun Ata çok daha iddialı.
Ergun, kombine bilet satışlarının ve sponsorluk gelirlerinin umut verici olduğunu söylüyor.
Sadri Şener yönetiminin cesur hamlelerle moral aşıladığını anlatıyor.
Bunun anlamı gayet açık;
Trabzonspor’da doğru işler yapılıyor.
Ve bunlar, taraftarın beklentilerini karşılayacak gibi görünüyor.
Sonrası Ersun Yanal’a bağlı.
Deneyimli bir teknik adam olarak yapacağı üç şey var:
Bir, uyum sorununu kısa sürede gidermek.
İki, doğru kadroyu seçmek ve değerlendirmek.
Üç ve en önemlisi, birikimini yeni sezonda sahaya yansıtmak.
Ben çok umutluyum.
İyi bir başlangıç, uzun hasretlere son verebilir...

Gül’ün aklı kimde kaldı?
Almanya maçı biter.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve federasyon başkanı Hasan Doğan soyunma odasına girer.
Ölüm sessizliğinde 6 oyuncumuzun ağladığını, diğerlerinin de başları ellerinin arasında üzüldüğünü görür.
İçlerinden sadece bir tanesi istifini bozmadan, sakızını çiğnemeye devam eder.
Gül kafasını çevirir.
Gider, ıslak formalı oyuncuların arasına oturur.
Ellerini omuzlarına atar, sarılır;
“Bu ne hal çocuklar? Tüm dünya sizi konuşuyor. Buradan ağlayarak değil, başınız dik çıkacaksınız” der.
Ve devam eder;
“Almanya Başbakanı Merkel bile size hayran kaldığını söyledi. Siz çok büyük bir iş başardınız. Tüm Türkiye sizinle gurur duyuyor. Hadi kalkın ayağa, toparlanın..”
Cumhurbaşkanının sözleri odadaki matem havasını dağıtır.
Millilerimiz kendine gelir, yaşlı gözler silinir.
Gül alkışlarla soyunma odasından çıkar.
Ama aklı, sakız çiğneyen takımın en deneyimli oyuncusunda kalır!