Skorer Eski çamlar...

Eski çamlar...

20.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Eski çamlar...

Adeta bir meydan okumadır...Yeni sezonun olası manzarası hakkında emaredir, işarettir. Fenerbahçe adına, hiçbir şey eskisi kadar kolay değildir artık. Gerçi, "100. yılda yüzü gülen sadece Beşiktaş olmalı" lafı sadece bir "niyet"tir.Ancak, "bu sezon Fenerbahçe şampiyon olmasın da kim olursa olsun" anlamı da çıkabilir.Dikkat edin; "biz şampiyon olacağız" gibi net ifadeler içermiyor mesaj.Biraz asap bozucu yerden yakalıyor: "Fenerbahçe olmasın" diyor. Ne yapacaksın yani?. Diyelim ki puan tablosu geçen sezondaki gibi gelişti... 100 yılda şampiyon olan tek takım Beşiktaş kalsın diye, Fenerbahçe'nin rakibine mi koltuk çıkacaksın?Elbette hayır...Hepimiz biliriz ki, aklından bile geçmez Beşiktaş'ın böyle bir ketenpere.Lakin, cümle lastikli. Kemana taksan detone olmadan Vivaldi çalarsın.* * *"Bilmeden ağzından kaçtı" diyenlere şaşarım.Yıldırım Demirören, artık "Beşiktaş klasiği" haline gelen "acemi başkan" sürecini geride bıraktı. İkibuçuk koca yıl geçti. Seçimden sonra "ilk dönem acemiliğime kurban gitti" itiraflarını duymaya hazırlanın. Lafın nereye uzayacağını bilmez mi Sayın Başkan. Çok iyi bilir. Bilir ki, bazı hassas konularda müthiş yapıcı ve akil beyanlarla süslemektedir röportajını.Bakın, aynı açıklamalarda tribün terörüne ilişkin çok özel ve önemli bir saptama da var:Demirören, meslektaşlarıyla birlikte kendisini de "sanık" sandalyesine oturtuyor ve "yöneticilerin her konuşmasına dikkat etmesi gerek" diyor. Saygı duyulacak bir özeleştiri değil mi bu?Yani karşımızda "hücumda defansın arkasına sarkıttığı uzun toplarla rakibi sersemleten, defansta tüm gedikleri önceden hisseden" bir başkan var artık. * * *Yakın zamana kadar Fenerbahçe'nin çok büyük bir avantajı mevcuttu:Uzun soluklu başkan ve onun engin tecrübeleri... Her geçen yılla beraber bu fark kapanmakta... Hatta tam tersine, uzayan yıllar Fenerbahçe Başkanı'ndan "karizma" parçaları koparıp onun olgunluk çağındaki "acemiler"e yapıştırmakta. Sahada para konuşuyor, lakin saha dışında gereken ağırlık, uyanıklık ve tecrübe üstünlüğünü yitiriyor Fenerbahçe. Hesaplarını "dünkü" koşullar üzerinden yapanlar yanılabilir...Biline. Başkan Yıldırım Demirören'in, "100 yılda şampiyon olan tek takım Beşiktaş kalmalı" sözleri Fenerbahçe yönetiminin liderlik ve karizmasına indirilmiş bir darbedir. Arada sırada "Başkan Değiştirmek" türünden "durumdan vazife çıkartma" huyları olmasa, ideal bir "Türk Taraftar" portresi çizmektedir Çarşı Grubu...Yanlış anlaşılmasın... Ne sevgili Kazım (Kanat) gibi arada sırada yaptığım Balık Pazarı gezilerini güvenceye almak maksadım; ne de Çarşı Grubu'nun liderlerini falan tanırım. Gerçi artık "meslektaş" sayılırlar ama yine de görmüşlüğüm yoktur kendilerini. Bu da benim tarzım.Ben gazetecilik denilen meslekte, haberin ne kadar göbeğinde durmak gerekirse kişilere o kadar uzak kalmak gerektiğine inanırım. Aksi halde "ahbap çavuş ilişkileri" teybinizi de kapattırır, kaleminizi de yönlendirir.Panaromik bakamazsınız olaya. Neyse, Çarşı Grubu ideal Türk seyircisidir...İdeal futbol seyircisinin Avrupa ölçeğindeki tariflerini geçiniz... Pikniğe gider gibi stada gidip, futbolun sanatsal ve zeka boyutlarına alkış tutmak, milli geliri on-yirmi katımıza varmış, teröristle tanışmamış, sınırları yanmayan, ekonomisi küresel şirketlerin oyuncağı olmayan, işsizi bile maaşsız kalmayan memleketlilerin işidir. Bizde, yirmi-otuz bin kişi bir araya geliyorsa elbette siyasi, ekonomik ve ulusal fikirleri olmalıdır... Aksi halde narkoz konumuna düşer futbol denilen keyif.Çarşı bunun farkında...Biz de Çarşı'nın. Helal olsun onlara. Çarşı 'farkında' Anelka, Fenerbahçe'ye bu kadar soğuk bakıyorsa, gitse ne olur, kalsa ne olur?..Gerçi bu adam kendine bile soğuk bakıyordur sabah tıraşlarında ama insanın kanına dokunuyor yani?Bir kulüp, şayet adı Fenerbahçe gibi kıymetliyse, kendi istememeli bir adamı!.. "Git" demeli. Giderken üzülmeli o futbolcu. Lakin Daum, Fenerbahçe'ye imza attığı günden beri, nice ünlü yabancılar Fenerbahçe'den kaçmak için hiçbir fırsatı kaçırmadılar. Sanki bedava oynuyorlar. Sanki daha büyük kulüplere kapak atacaklar. Bu işte bir iş var ama ben anlayamıyorum.Kim bilir, belki de "beton-çelik-nakit" üzerinden yapılan değerlendirmeler yetmiyor durumu kavramaya. Ne dersiniz; "büyüklüğün" başka kıstasları da var mı acaba? 'Beton-çelik-nakit' Galatasaray konusunda doğru bir tespit yapmak ve yazarlık kariyerinize seçkin bir "öngörü" katmak istiyorsanız "Adnan Polat ile Özhan Canaydın beraberliği çok sürmez" diyeceksiniz.Tabi, Sayın Canaydın'ın "yönetsel yetenekleri"nin farkında değilseniz.Aynı şeyi Ergun Gürsoy-Özhan Canaydın ikilisi için söylemiş ve bu birlikteliğin nasıl uzatıldığını hayretler içinde izlemiştim. Sonuçta tahminler gerçekleşti ama sorunsuz şekilde.Çünkü Sayın Canaydın'ın "öncelikleri" alışmadığımız biçimde. Kulüp menfaatleri için egosunu sonuna kadar dizginleyebiliyor başkan. Zıt fikirdeki yöneticilerle uzlaşabiliyor. Önemli olan kamuoyundaki kendi imajı değil, Galatasaray Kulübü'ne sağlanan yarar.Elbette, "sözünü geçiremeyen başkanın kulübe zarar verdiğini" iddia edenler çıkar. Lakin Canaydın'ın tarzı böyle. Uzlaşma, dostluk, hatta lise yıllarındaki gibi arkadaşlık çerçevesinde halletmek istiyor sorunları. Mümkün olsa liseyi bir kere daha okumak isteyebilir Sayın Canaydın. O kadar romantik yani. Bu sayede Adnan Polat-Özhan Canaydın beraberliği tahmin edilen gibi kısa sürmeyebilir. Adnan Sezgin'in göreve çağrılması, Fransız topçu Lauren Robert'in turist gibi ülkesine postalanması, Okan'ın geri alınması Başkan'ın iradesi dışındaki üç örnek. Canaydın, "Gerçek başkan Polat" kışkırtmalarına bile kulağını tıkayabilir. Yeter ki, fayda görsün kulübe. Yeter ki, dostluk kazansın. Yeter ki, kavga çıkmasın. Alışkın olmadığımız Canaydın tarzı, keşke biraz yaygınlaşsa futbolumuzda. Futbolda şiddeti önleyecek olan "laflar" değil, lafları destekleyen duruşlar çünkü. Romantik başkan Sevgili Eyüp Karadayı ağabeyimizin beşinci kitabı "Ayıptır Söylemesi 2" yeni sezona hazırlandığımız şu günlerde ilaç gibi geldi. Yarım yüzyıllık spor yazarından 236 tane fıkra... Ama Eyüp Karadayı'nın espri eleğinden geçtikten sonra... Bayıldığım birkaç tanesini yazacaktım; sansürleyip tadını kaçırmayayım diye vazgeçtim. En iyisi alıp okuyun. "Ayıptır Söylemesi II" 2002'de tavan yapan Türk Futbolu'nun en kritik dönemini yaşıyoruz. Çünkü FIFA'nın son değerlendirmesine göre 13 sıra daha aşağı indik ve 27. sırada bulunuyoruz. Bu gerileme devri çöküşle mi bitecek, toparlanma ile mi frenlenecek; yanıt 2006-2007'de.Peki biz ne yapıyoruz?Aurelio, Türk vatandaşı oldu; hem Fenerbahçe hem de Milli Takım kurtuldu!...Osmanlı'nın çöküşünde, veziri azam boğaz kıyısındaki evleri boyatıyordu işgal kuvvetlerinin gözünde daha da perişan gözükmeyelim diye.Toplumlar da insanlar gibidir... Bazen saçmalarlar işte. Futbolumuz "lider"e ihtiyacı var. "Farkında mı, değil mi" diye sormayın... Var.Öyle orta sahaya falan değil, kulüpleri camia çıkarlarının üzerine çekecek, çürümüş çatışmalardaki sefaletin altını değil üzerini çizecek, futbolu gündelik rekabetin yanı sıra tek ve asıl hedefe yönlendirecek bir lider. Var mı sizce? eguven@milliyet.com.tr En kritik sezon

Yazarlar