Skorer Eurovision şampiyonluğuna sportif bakış

Eurovision şampiyonluğuna sportif bakış

28.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Eurovision şampiyonluğuna  sportif bakış

Fizik alanında çalışmalarıyla ün yapmış İngiliz bilim adamı Sir Henry'ye bir gün bardaki dostları sormuş: "Üstad, yıllar süren bir bilim maceranız var, size göre en büyük keşfiniz hangisi ? "Sir Henry, barın uzak bir köşesinde tek başına içkisini yudumlayan genç bir adamı göstermiş: "İşte bilim dünyasındaki en büyük keşfim orada oturuyor!"Gidip adını sormuşlar: "Faraday" diye tanıtmış kendini... Elektrik üzerine yoğunlaştığını anlatmaya çalışmış yüzü kızararak....Sir Henry'nin çalışmaları için ya fizikçi olmak, ya da ansiklopedilere bakmak gerekiyor. Ama keşfettiği genç adamı orta öğretim derslerinden hepimiz biliyoruz. "Faraday Kafesi " ile ilgili az sınav sorusu çıkmadı karşımıza, değil mi ?Sevgili Sertab Erener, bana göre Türk Pop Müziği'nin "Faraday"ıdır...Onu keşfeden de - elbet kendi alanında Sir Henry'den daha da büyük olan - sevgili Sezen Aksu!Sertab'ın Eurovision şampiyonluğu getiren başarısı anladığım kadarıyla asla bir sürpriz olmadı, bekleniyordu. Tam anlamıyla profesyonelce bir takım çalışmasıydı. Tıpkı Beşiktaş'ın şampiyonluğu gibi... Ya da yıllar önce yazdığım gibi, Sezen'in Faraday'ı Sertab, nihayet "Faraday Kafesi"ni keşfetmiş, birincilik ödülünü alarak tarihe geçmişti.Bu sonuç spor alanında iki sorunu getirdi aklıma:Birincisi, bizim anlı şanlı hocalarımızın, spor adamlarımızın, usta sporcularımızın "Faraday" örneği keşifleri gün geçtikçe azalıyordu. Hepimiz skor tabelalarına bakar olmuş, genç sporculara ilgimizi esirgemeye başlamıştık. Yıllar önce yazdığımı bir ucundan tutarak Eurovision'a bakmak istiyorum... Gurur duyuyoruz Çünkü spora alternatif oluşturacak bir alan henüz karşılarına çıkmamıştı... Şimdi sanat var... Türkiye, müzik ve sinema alanında uluslararası başarılar kazanıyor peşpeşe... Gurur duyuyoruz... Bir yandan da kaygılanıyoruz ama... Bu tribünleride bitmeyen küfür koroları, başarı uğruna kirlenen, kirletilen sportif rekabet, günün birinde sponsorları spor alanından koparıp sanata yaklaştırırsa...Herhalde iyi bir sonuç olmaz bu Türk sporu için... Çünkü ortada her iki alana yetecek ölçüde kaynak yok...Dürüstçe söylemek gerekirse, Türkiye'de spor ortamının kendine çeki düzen vermesi, sportif temizliğine sahip çıkması, en azından sponsorları kaçırmamak için zorunludur.Everyway that they can ! Başarabilecekleri her şekilde, yani! İkincisi, spor sanatın hızla bir kesişme noktasına doğru koşmasıydı. Bugüne kadar Türkiye'de markalar, ağırlıklı olarak büyük kulüplere, büyük sporculara destek vererek çok başarılı sponsorluk örnekleri oluşturdular. Sporun doğasındaki kazanan - kaybeden ikileminden hiç ürkmediler, çekinmediler. Bu ayıplar yakışmadı Galatasaray Kaptanı Bülent'in bir ara Beşiktaş kulübesinin önüne gelerek öfkeyle bağırdığını gördüm... Nedenini daha sonra maçı TV'den izleyen dostlar anlattı...Menajer Sinan Engin'le Antrenör Feyyaz Uçar, Kaptan'ı kastederek kendi futbolcularına bağırıyorlarmış: "Aptaldır, basın... Aptaldır basın!"İşte Bülent'i çıldırtan, isyan ettiren çok ayıp davranış örnekleri. Bu ifade biçimi tribündeki sıradan seyirci için bile çok yanlış. Hele kulübede sorumlu unvanlarla bulunanların ağzından çıkıyorsa, çok ayıp... Beşiktaş kültürünü bir yana bırakın, bu ayıp spor alanındaki hangi kulübeye yakışır dostlar, söyler misiniz ? Futbol maçlarını çıplak gözle stadyumdan seyretmek zaman zaman gerçekleri kaçırmamıza neden oluyor... Mutluluk kültürü Elbette en başta Serdar Bilgili ve yönetici arkadaşlarını, Lucescu'yu, Sinan Engin'i, teknik kadronun tümünü, futbolcuları, tercümanı, masörü, malzemeciyi kutlamak gerekir...Bu büyük başarıda övgüyü de, eleştiriyi de hak edenler var bu arada... Bugünlerde övgüden pay alanların, eleştirileri de dikkate almasında yarar var. İsteyen, istediği yerden baksın... İstatistiklerle ya da insan öyküleriyle... Sonunda varacakları yer Beşiktaş'tır. Sonuna kadar hak edilmiş bir şampiyonluk... En çok kazanan, en az kaybeden, en az yiyen ve (şimdilik Galatasaray'la birlikte) en çok atan... Sayılar zaten şampiyonu ortaya koyuyor. Sayıların ötesine bakacak olursanız, dalgalı ve fırtınalı denizde tam anlamıyla bir kaptan - tayfa dayanışması, takım disiplini, paylaşma, çalışma ve emekle zafer kıyılarına ulaşmanın öyküsü Beşiktaş'ın şampiyonluğu.... Üzüldüm Gece şampiyonluk kutlamasında da laubalilikler, Beşiktaş'a asla yakıştıramayacağım sululuklar duydum. Üzüldüm. Yıllar önce Süleyman Seba'nın döneminde de Beşiktaş, Gordon Milne ile ilk şampiyonluğunu kazandığı zaman (1990) tur, İngiliz hocayı sevmeyen birkaç futbolcunun isteksizliği ile güme gitmişti. Pazar günü bu defa bazı taraftarların rol şaşırmasıyla harcandı... Yazık oldu ! agokce@milliyet.com.tr Öncelikle şu mutluluk kültürünü gözden geçirmek gerekiyor. Beşiktaş taraftarlarının azımsanmayacak bir bölümü şampiyonluğun kesinleştiği, zafer coşkusunun doruğa tırmandığı Galatasaray maçının hemen sonrasında turu resmen sabote etti. Yapış yapış bir futbolcu öpme maratonu, forma kapmak için çekiştirme, itip kakma... Beşiktaş hak ettiği turu atamadı. Şimdi Samsunspor'la son maçı İstanbul'da oynayıp sağ salim bir tur atmak için pazarlık yapıyorlar. Bu maçın istanbul'a alınması ne kadar doğru, Samsun'daki futbol seyircisinin hakkı ne olacak? Siz en sıcak anında bile sevinmeyi beceremiyor, bir turu bile organize edemiyorsanız, taraftar ve yönetici olarak tutumunuzda bir şeyler eksik değil midir ? Elbette eksiktir!

Yazarlar