Skorer Fatih'in düşündürdükleri

Fatih'in düşündürdükleri

31.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Fatih'in düşündürdükleri

Fatihin düşündürdükleri


Doğan Koloğlu


       1970'li yıllarda girişimciler çok işçiyle çalışan fabrikalarını el emeğinin düşük olduğu ülkelere kurmayı yararlı görüyorlardı. Bu, Kuzey Yarımküresi'nin Güney'e inmesine yol açtı. Giyim ve deri teknolojisi Türkiye'de böyle gelişti. Ama ondan sonraki teknolojik gelişmeler bu eğilimi ters düz etti. Günümüzün yeni verileri uluslararası el emeği bölüşmesinden bütün gelişmiş veya geri kalmış ülkelerin yararlanacağı ilkesindeki liberal ana tezi de tahrip etti.
       Yeni tez gelişmiş ülkeleri, güçlü teknolojik içerikleri ile hizmet sektöründe görünmeye ve gelişmekte olan ülkelere demode teknolojileri "Postalama" yolunu açtı. Örneğin, otelcilik Türkiye'de gelişti. Gelişmiş ülkeler ise mikroelektrik, telekomünikasyon ve enformatik hamlesine geçtiler. Bu temel ilkeler spora da hizmet sektörü çerçevesinde yansıdı. En çok en başarılı kulüp Galatasaray'ın ticari birikim gücünü hedef aldı ve Mehmet Cansun'un dediği gibi "Galatasaray, Kuruçeşme Adası'nı bile işletemiyor. Ortaklaşarak hizmet dalında ABD ile iş birliği yapacağız. Çünkü biz hatır gönülle olaylara bakıyoruz" diyordu. Cansun'un sözlü itirafı ile Dünya'nın bilimsel yönlenmesinin Galatasaray'da seçim sonucuna yansıması rastgele değildir. Artık sporu ticaretleştiren Batı bunun da sömürü yapısını zenginleştirmiştir. Önce Bosman olayını yarattılar. Amaç, "Oyuncu satılık mal değildir" sloganıyla onu işçi statüsünde gösterip, mukavele sonu oyuncunun serbest kalmasını sağlamaktı. Bu yolla Afrika ve Güney Amerika'daki ucuz futbol emekçilerinin kulüplerine ayrıca transfer ücreti vermemek amaçlanıyordu. Ayrıca Hollanda'nın Gullit ve Rejkaart, Fransa'da Lama gibi Guyanlı oyuncu bağlantıları her türlü sömürü ortamını "Hoşgörüye" dönüştüren sosyal sempatiyi de üretiyordu. Türkiye'de bu planın içindeydi. Burada liberal bir ekonomik tez olan karşılıklı "Mukayeseli avantajlar" harekete geçti. Yıllardır Gullitler'in kazandığından fazlasını harcaması, ülkenin gencinin yetişmesine alt yapının yetersiz kalışı, fair - play'de hakemler aleyhine yürüyüş yapma özgürlüğü örnekleri, tribün küfürünün üstüne gidememek, Susurluk Olayı'na karışanlar için "Suçsuzdur" pankartıyla takımların sahaya çıkmasına seyirci kalmak ile çağdaş hücum futbolu anlayışının 18 yıl sonra farkına varılması ve teknik direktörlere en kolay diplama verilen ülke olunması, nasıl bir uykuda oluşumuzun belgesidir. Bu çökmüş alt yapı artık yabancıların, "Hizmet sektörüne futbolda da katılması" ortamını yarattı. Fatih Terim'in, Süren'e direnmesinin ardında aslında bu gerçeğin bir yüzü "Mali sıktıntı" yönü yaşıyor. Ama bunun altındaki aysbergi Türkiye görebilecek mi? Biz sporla birbirimize olan toplumsal saygıyı yok ettik. En son örnek milli takımın cip kavgasıdır. Anlamsızdır, gereksizdir, utanç vericidir.