Skorer Futbolun dünü yok

Futbolun dünü yok

10.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Futbolun dünü yok

Futbolun dünü yok

O'nun hikayesi 1 Nisan 1966'da başladı. Karadeniz'in güzel bir sahil ili olan Samsun'da "ortadirek" Özdilek ailesinin ikinci oğlu olarak dünyaya geldiğinde kimse O'nun Türkiye'nin en ünlü futbolcusu olabileceğini bilemiyordu.
Adına "Mehmet" dediler.
Küçük Mehmet'in boyu "küçük" kaldı ama hünerleri "büyüktü".
17 yaşında iken Samsun Ladikspor'daydı. Sadece futbolcu olarak değil... Hem basketbolcuydu, hem de hentbolcu...
Futbolda daha çok marifetli olduğunu kısa sürede anladılar. Antrenör Mehmet Babalık, elinden tuttu. Aldı O'nu Kahramanmaraşspor'a götürdü. 1986 - 87 sezonunda şampiyon olarak Birinci Lig'e çıkan Kahramanmaraşspor'un en ünlü futbolcusuydu. Ve artık "Şifo"ydu. Kahramanmaraşspor seyircisi bu "muhteşem bücür"e Belçikalı ünlü Schifo'ya benzeyen tekniği nedeniyle "Şifo" lakabını yapıştırıvermişti.
Şifo Mehmet öyle büyüdü ki... Kahramanmaraş'a sığmaz oldu. Teklifler üstüste yağmaya başladı. Ve O, içlerinden Beşiktaş'ı seçti. Gelin bundan sonrasını Şifo Mehmet'in ağzından dinleyelim:
***
"Beşiktaş'ın yöneticisi Celal Soydan'la görüştüm. Birbirimize söz verdik. Beşiktaş'ı seçmemdeki en önemli neden o zamanki atmosferdi. Takım içinde mükemmel bir arkadaşlık vardı. Kahramanmaraş'ta bir ev alacak kadar para kazandım. Samsun'da aldım bu evi. İlk yatırımımdı."
"- Şimdi ne kadar evin var?"
"Rakam vermek istemiyorum. Ama 10 tanenin üzerinde. Arsalarım var."
"- Arkadaşların senin için İstanbul'un her yerinde bir evi var diyor."
"Yatırımlarım iyidir. Bunu onlar da takdir eder. Herhalde ondandır."
"- 1987'de Beşiktaş'a geldin ve Gordon Milne ile tanıştın."
"Evet. Kolay değil. Tam 6.5 yıl birlikte olduk Gordon Milne ile. Baba - oğul gibiydik. Bir buçuk yıl orta sahanın solunda oynadım. Ters geliyordu bana. Zorlandım. Ama elimden geleni de yaptım. Sonra orta sahanın ortasına geldim. Daha çok başarılı oldum. Zaten ekip olarak mükemmeldik. Takımda hepimiz birbirimizle aynı yaşlardaydık. Özel yaşamda bile birlikte hareket ediyorduk. Bu sahaya da yansıyordu elbette. Arka arkaya üç sezon şampiyon olduk. Yenilgisiz şampiyonluğa ulaştık. Sayısız kupalar kazandık. Beşiktaş'ta yaşamadığım tek olay Şampiyonlar Ligi'ydi. O da şimdi oldu."
"- Yabancı futbolcularla ilgili görüşlerin. Pek çok yabancıyla birlikte oynadın."
"Gordon Milne'li yıllarda Ferdinand'ın dışında yabancılardan çok sorun çektik. Gordon'dan sonra Daum'lu dönem başladı. Gordon Milne'in tam tersi bir kişilikti. Yıllarca 4 - 4 - 2 oynamamıza rağmen 3 - 5 - 2'ye çevirdi bizi. Çok koşan, idmanda da çalışan adam isterdi. Bu nedenle bir süre Sergen'le anlaşamadı. Ama sonra O da Sergen'in yapısını anladı ve O'na formayı verdi."

"- O zamanlar Sergen'le Mehmet yanyana oynayamaz diye görüşler vardı."
"Evet... Buna bizim verebileceğimiz en iyi yanıt sahada olabilirdi. Daum, ikinci yılında ikimizi bir arada oynattı ve şampiyon olduk. Birimiz oynadığında da Beşiktaş 1 ya da 2 gol yiyordu, ikimiz oynadığında da. Ama ikimiz oynadığında çok fazla gol atıyordu."
"- Sergen'i arıyor musun?"
"Sergen'in futbolculuğuna kimse bir şey diyemez. Yetenek açısından son yıllarda Türkiye'de yetişen en büyük isimdir O. Ama Beşiktaş'tan kopmuştur ve o artık İstanbulsporlu'dur. Ancak her zaman arkadaşımız ve kardeşimizdir. Sergen benim oda arkadaşımdı."

"- Oda arkadaşların hep takımdan ayrıldı galiba."
"Evet, doğru. Önce Zeki'ydi, Kocaelispor'a gitti. Gökhan geldi, ayrıldı. Metin oldu, futbolu bıraktı. Sergen de öyle."
"- Şimdi kimle kalıyorsun?"
"
Alpay 'la!.. Oda arkadaşlarımla dostluklarım ayrılmalarına rağmen hiç bitmedi. Hala görüşüyoruz. Bu arada Sergen'in de hala aklının Beşiktaş'ta olduğuna inanıyorum."

"- Daum'dan sonra da Rasim hoca dönemi başladı."
"İşte beni yaralayan dönem de budur. Bilindiği gibi Bursaspor olayı ortaya çıktı. Mehmet gitti, gidiyor, gönderiliyor, dediler. Yollanma noktasına gelmiştim. Ama Beşiktaş'ı çok seviyordum ve ayrılmayı da kesinlikle düşünmüyordum. Söylentiler beni yıktı. Kiralık dönemi bitti, laflar da sona erdi. İkinci yarının başlamasıyla birlikte insanlara ders vermenin zamanı geldiğine inandım. 16 - 17 maçta olağanüstü performans yakaladım. Artık insanların bazı gerçekleri gördüklerine inanıyorum. Zaten futbolu dünü yok ki. 40 yıl sırtınızda taşırsınız, bir gün bırakın, sizden kötüsü olmaz. O nedenle her gün iyi ve güçlü olmak zorundasınız."
"- Orta sahada oynamana rağmen çok gol attın."
"Türkiye'de orta saha oynayıp, bu kadar gol atan tek futbolcu benim. Şu ana kadar sadece ligde toplam 86 gol attım. Yüzler kulübüne de gireceğim."

"- Rasim hocadan sonra Toshack geldi."
"Toshack göreve başladı, ben sakatlandım. Takım Almanya'ya gitti, burada kaldım. Moralmen yıkılmıştım. Kendimi Bülent Bayraktar'a teslim ettim. 6 - 7 kilo fazlalığım da vardı. Sıkı bir program uyguladık. Sabahları beyaz peynir, domates, portakal suyuyla yetindim. Diğer yemeklerde beyaz et, salata yedim. Ekmek yok, şekerli çay yok. Kiloları attıktan sonra rahatladım. Ve ben kondisyon olarak takımın önüne geçtim."
"- Boyunun kısalığı seni rahatsız ediyor mu?"
"Ben boyumdan memnunum. 1.69 boyundayım. Bu sezon dört gol attım, üçünü kafayla... Bu benim mi fazlalığım, insanların mı azlığı? Çoğu zaman benimle adam adama oynuyorlar. Karşımda uzun adam olduğunda bundan keyif alıyorum. Çünkü benim kadar çabuk değiller, benim kadar çabuk düşünemiyorlar. Hem uzun, hem de teknik olmak zordur."

"- Özel yaşama gelelim istiyorsan. Yaşın 31 oldu. Evliliği düşünmüyor musun?"
"Düşünüyorum. Ama o kişiyi hala yakalayamadım. Evliliğe ve eve sıcak bakan insanım. Artık bu işi tesadüfe bıraktım. Ne zaman bulacağım belli olmaz. Anneme de kaldı bu iş biraz. Kafamda bir tip yok. Sarışın, esmer, farketmez. Önemli olan kafa yapısı olarak anlaşabilmek."
"- Hiç evlilik teklifi aldın mı?"
"Çok aldım. En son aldığım teklif ilginçti. Telefonda bir bayan, ne olur gülme, sana bir şey söyleyeceğim. Evleneceğin kız benim, dedi. Nasıl gülmezsin. Bastım kahkahayı. Bunlar aslında güzel şeyler."
"- Ne kadar daha oynamayı düşünüyorsun?"
"Oynayabildiğim kadar. Avrupa'ya bakın. Klinsmann'ın yaşı 34. Hala Dünya'nın bir numaralı liginde oynuyor."
"- Uğurun var mı?
"Annem evden çıkarken bana hep sağ ayağınla çık derdi. İnat bu ya... Ben de elimde olmadan hep sol ayağımı atardım. Bir de maça çıkmadan önce dua ederim. İnançlarım çok sağlamdır. Dokuz numara da uğurumdur. Şimdi 10 numara giyiyorum. Bunu hoca değiştirdi. Sezon başında herkesin giyeceği formanın numarasını O belirledi. Forma numarası önemli değil, önemli olan formayı giymek, dedi. Forvetin arkasında oynayan 10 numara giyermiş. Biz de peki, dedik. 10 numara da bana uğur getirdi. Allah'a şükürler olsun. Şu ana kadar boşum yok."

"- Gol atmak nasıl bir duygu?"
"Gol atmak... Onu yaşamak lazım. Kelimelerle anlatmak çok zor. Dünya'nın en büyük mutluluğu. Çok hoş ve keyifli bir olay."
"- Futbolcu olmasaydın ne olurdun?"
"Bunu hiç düşünmedim. Ama futboldan önce fotoğrafçılıkta çalıştım. Vesikalık fotoğraf çekmeyi film banyo yapmayı bilirim. "
"- Geleceğin garanti altında mı?"
"Evet. Birikimlerim, yatırımlarım var. Yazlıklarım, kışlıklarım, arsalarım var. Ne kadar olduğunun bilinmesini istemiyorum. Ankara'da bir turizm şirketim var. İstanbul, İzmir, Adana'da büro açacağız."

Yazarlar