Skorer Nihat nerede oynuyor?

Nihat nerede oynuyor?

01.03.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Nihat nerede oynuyor

Nihat, İspanyada dikkat çeken bir cevher. Peki bu büyük cevher hangi takımda oynuyor? Real Sociedad, La Liganın neresinde? En büyük yıldızımız, Zaragozanın 4 basamak altında düşmeme mücadelesi veriyor. Yani aslına bakarsanız o İspanyanın Zafer Biryolu. Bir başka parlayan oyuncumuz Emre, 25 yıldır İtalyada şampiyon olamayan Interin yedeği (yani İtalyanın Juanfranı). Alpay Japonyada (Japonyanın Toması). Tugay, İngilterede sıradan bir takımda (İngilterenin Aymanı). Rüştünün, Barça macerası 4 maç sürdü (İspanyanın Enkesi). Tarihin bir numarası Hakan ise gittiği 4 Avrupa kulübünde de tutunamadı (Onu benzetecek bir isim bulamadım). Anadolu ve Rumelinin yetiştirdiği yeteneklerin Avrupadaki macerası bundan ibarettir. Türk futbolunun bugün bulunduğu nokta işte budur. Nihat Kahveci, Türk futbolunun en gözde oyuncusu. Dua edelim dünya futbol sahnesine dönebilsin. Dönebilsin ki, Türk oyunculara bakış değişsin, hemen geri dönenlerin yarattığı güvensizlik son bulsun. Fenerbahçenin Zaragoza karşısında, - en fazla - eşit şansa sahip oluşunun altında bu ve daha bir dolu temel gerçeklik yatar. Bizim 1 takımla girdiğimiz turda İspanyanın 5 takımı oluşu gibi gerçeklikler (Geçen yılın en iyisi Valencia da elendi, ama İspanya hâlâ Avrupada). Ya da en zengin takımımızın bile yükselen yıldızlar alamayışı gerçeği gibi. Anelka ve Alex, Avrupada onlara bu parayı verecek başka takım çıkmadığı için Fenerbahçede. Bizi keyiften keyfe sürükleyen bu iki oyuncu maalesef Avrupanın büyük aktörleri için çekici değiller. Büyükler onları denedi, ama olmadı, piyasadan düştüler. Durum budur. Ve Türkiyede futbolun genel durumu, dünya sahnesine çıktığınızda açık yenilgiler yaratıyor. Biliyorum illüzyonlar kafamızı karıştırıyor. Yalan dünyamızdan çıkıp gerçek hayatta yenilgiler alınca çok yaralanıyoruz. Kendimize küsüyoruz. 5e 1 Bunlar sevinip umutlanmak, cesaretlenmek yerine, abartmakla başladı. Galatasarayın Avrupa Şampiyonu, Türkiyenin de Dünya 3.sü olduğuna kendimizi inandırmakla. Aslında Galatasaray, Avrupa değil, UEFA Kupası şampiyonuydu. Ki, o yola Hertha Berlinin Şampiyonlar Liginde gerisinde kalarak çıkabilmişti. Milli takım ise Dünya Kupası nda üçüncü olmuştu. 11 eksikli Avusturyayı play-offta eleyip, hiçbir Avrupa ve Güney Amerika takımını yenmeden bronzu almıştık. Ve hiçbir zaman FIFA listesinde 3.lüğe ulaşamadık. Aslında bunlar bizim için sürekli başarılara ulaşmada iyi bir çıkış noktasıydı. Biz -yani aslında Galatasaray- dünyanın en iyi oynatmayan takımını kurmuştuk. Bu bir ekol olabilirdi. Ama başka bir yola saptık ve bugün büyük bir hızla bu fırsattan uzaklaşıyoruz. Buna yol açan etkenleri artık tartışmamız gerekli. Kısır çekişmelerden, üç büyüklerden, yarattıkları illüzyondan, bu adaletsiz düzenden artık bıktım. Futbolu ayağa kaldırmalıyız. Bu yalan dünyanın futbolu maalesef gerçek dünyada konvertibl değil. En önemli görevimiz bunu değiştirmektir.Ve bunu Enver Paşa romantizmiyle yapamayız. Sürekli büyük ordular kurduğumuza inanıp onları daha düşmana ulaşmadan kurban vermekten vazgeçmeliyiz. Bize lazım olan bu ülkeyi kurduğumuz yol, planlamadır. Yani Mustafa Kemal realizmi. Yalan dünya Özellikle AB tartışmalarında sık sık rastladığımız bir tavırdır. Bir Avrupalı aleyhimize bir şey söylediğinde ayağa kalkarız: Avrupa bizi istemiyor. Sanki Avrupa, tek bir düşünceden, bir zihniyetten oluşurmuş gibi. Halbuki Avrupalı vardır nazidir, Avrupalı vardır müslümandır, Avrupalı vardır muhafazakardır, katoliktir, dinsiz, budist, yeşilci, hırsızdır, uğursuzdur. Tıpkı papayı vuran, eroin kaçakçısı olan, terörist olan, ya da klasik müzik virtüözü, filozof, sağcı - solcu - futbolcu Türkler olduğu gibi. Kallinin pazar akşamı Fenerbahçe ve Türk milli takımı hakkında söylediklerini dinlediniz herhalde. İyi bir kaynağın üst yapıda kötü yönetildiğini belirtiyordu. Bunu kesin bir doğru olarak kabul etmeli miyiz? Aynı akşam Piontek de bu ligin iyi bir Avrupa rekabetçisi çıkaramayacağını söylerken. Şöyle diyordu "Sebat, Fenere 2 şut çekti. Daum onları da mı çalıştırsın?" Tek bir yorum, tek bir fikir varmış gibi davranmamalı. Pionteki de dinlemeli Oscar Cordobanın TamSahada Bağış Ertene verdiği röportajı okuyun. Kolombiyalı, Ertenin "Buenos Aires derbisini yaşadın. İstanbul derbisi için ne düşünüyorsun?" sorusuna şöyle cevap veriyor: "Buradaki derbi üçe bölünmüş. Öte yandan ben, Türkiyede kim neden Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Fenerli anlamıyorum. Arjantinde derbide saf tutanların sosyal, sınıfsal gerekçeleri var." Haklı. Derbi dediğin karşılıklı nefretin yeşil sahadaki hesaplaşmasıdır.Hiç unutmuyorum, 3 yıl önce Glasgowda, Ibroxtaydık. Rangers maçı için. Fenerbahçeliler maç öncesi adet olduğu üzere nispet bağrışına girişti: "Celtic, Celtic". Protestan İskoçlar pek kızdılar. Stat hoparlöründen gelen anons ise buyurgan, ama sakindi: "Değerli konuklarımız, lütfen o ismi bu statta anmayınız" Tahammül edemiyorlardı. Bizi bekleyen yüzde 38 Bizde ise Sami Yende Fenerbahçe, Kadıköyde Galatasaray ismi, stadın sahibinden daha fazla anılır. Çünkü bizde taraftarlık kıskananlar çatlasın temelli. Gerçek, sınıfsal, dinsel vs. alt yapısı yok. Bu bir açıdan fakirlik olsa da bize bulunmaz imkanlar sunuyor. Bu bozuk düzeni yeniden kurmak için... Çünkü bu Büyüklerin reytingi daha yüksek, pastadan büyük pay almalılar savunmasını bir zırvaya dönüştürüyor. Son 10 yılda taraftar oranlarının nasıl değiştiğini araştırmalar ortaya koyuyor. Çünkü taraftarlık bu ülkede başarıya dayanıyor. Ve asıl önemlisi geçen hafta Milliyette yayınlanan bir araştırmaya göre nüfusun yüzde 38i diğer takımları tutuyor ya da takım tutmuyor. Yani piyasa oturmamış ve kolay değiştirilebilir. İşte size Trabzonspor örneği. Biz ki karşılaştığımız adama isminden önce "Nerelisin?" diye soran bir milletin evlatlarıyız, diğerlerini tutmamız pek kolay olacaktır. Evet beyler, bütün maçlar naklen yayınlansın ve lig sıralamasına göre para bölüşümü yapılsın. Kurtuluş burada. Teşvik de şike de böyle azaltılır. mdemirkol@milliyet.com.tr Kurtuluş burada