Skorer Savaş, ihtilal, teknoloji ve SPOR

Savaş, ihtilal, teknoloji ve SPOR

31.12.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Savaş, ihtilal, teknoloji ve SPOR

Savaş, ihtilal, teknoloji ve SPOR


İnsanoğlu en hızlı macerasını 20. yüzyılda yaşadı


       20. Yüzyıl, insanoğlunun yaşam macerasında çok önemli bir sürecin adı oldu. Önceleri meyve ve tohum toplayarak beslenen, daha sonra avcılık, göçebelik aşamasına geçen, ardından yerleşik yaşamı seçen ve tarım toplumlarını oluşturan insanoğlu, ondokuzuncu yüzyılın sonunda sanayi devrimini yaptı.
       Krallıklar, imparatorluklar, çoğu dine dayalı savaşlardan yorgun çıkan devletler, 20. Yüzyıl'a çok hızlı girdi. İnsanoğlu, her alanda hızlı bir değişimi sergiledi 20. yüzyılda. Uçakları uçurdu, amansız hastalıkların aşısını ve ilacını buldu. Keşiflerle zenginleştirdiği tarihini icatlarla sürdürdü. Televizyonla iletişim çağını başlattı, bilgisayar ve internetle doruğa ulaştı. Dünya haritasını değiştirdi. Sık sık savaştı. İhtilaller yaptı. Uzayın sınırlarını aştı, aya ulaştı. Bilim ve teknolojide başdöndürücü bir hızla gelişimini sürdürdü. Çevreyi bozmaya, kirletmeye, yok etmeye başladı. Hatasını çok geç anlayıp, doğa ile barışmaya çalıştı. İnsanlık tarihine geçen ihtilalcilerin, kahramanların, bilim adamlarının, sanatçıların, diktatörlerin ve sporcuların da çağıydı 20. Yüzyıl...

Gösteri sanatı

       Gelişim, günlük yaşamda boş zamanların giderek artmasına, bireylerin kişisel zevklerine - hobilerine - zaman ayırmasına ve elbette spor yapmasına da yol açtı. Boş zamanların oyun ve oyalanma etkinliği olarak kabul edilen spor, bireysel dallarda ve takım oyunlarında giderek gösteri sanatına dönüştü. Showbusiness, ticaretleşme, profesyonelliği gündeme getirdi. Tüm spor dallarında dünya şampiyonaları, kıtasal şampiyonalar, turnuvalar ve yarışlar düzenlendi. Ondokuzuncu yüzyıldan miras kalan olimpizm ve olimpiyat organizasyonları 20. yüzyılın en çok izlenen gösterilerini oluşturdular. Sponsorlar devreye girdi. Bir çok ülkede ayrıcalıklı zengin şampiyon sporcular sınıfı oluştu. Spor bir yandan da endüstriye dönüştü. Hobi sporlarıyla performans sporları iç -içe girdi. Bir yandan sanatsal beceriler ve unutulmaz taktik harikaları sergilenirken, öte yandan rekorlar birbirini izledi.

Türk sporu yükseldi

       Türk Sporu, 20. Yüzyıl'da kendi içindeki yerel ve durağan etkinliğinden sıyrılıp uluslararası standartlara uydu. Türk sporcuları, ilk uluslararası müsabakalarını 20. Yüzyıl'da yapmaya başladılar. Saray güreşlerinden, uluslararası podyumlara taşındılar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte tempoyu yükselttiler. Olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonlukları kazandılar. Sosyal yaşamdaki gelişmeler, Türkiye'nin tarihine damgasını vuran kulüplerin de kurulmasına neden oldu. Türk spor kulüpleri, baskı altındaki yaşamda demokratik örgütlenmenin ilk örneklerini verdiler.
       Kara Ahmet'ten Naim Süleymanoğlu'na...Yaşar Doğu'dan Hamza Yerlikaya'ya... Ruhi Sarıalp'ten Lefter, Metin, Can, Recep ve Hakan'lara uzanan şampiyonlukların ve başarıların efsanelerini yarattılar. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'la toplumu ateşlediler, dostluk ve rekabetin unutulmaz örneklerini sergilediler.
       Savaş, ihtilal, felaket ve icatların yanısıra spor alanında da başdöndüren bir gelişmenin yüzyılını yaşadık. Onlarla heyecanlandık, duygulandık... Onlarla kaybettik, onlarla kazandık.

1903

       Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü
       Osman Paşa'nın oğulları Hüseyin Bereket ve Şamil beylerin girişimiyle Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü kuruldu. Ahmet Fetgeri ve Mehmet Ali Fetgeri ile Nazım Nazif Ander, Tayyareci Fethi Bey de kurucular arasında yer aldı. Abdülhamit döneminin baskılarına direndiler. Üç kişinin biraraya gelmesinin suç sayıldığı bir ortamda halter, güreş, cimnastik, halat çekme, boks gibi sporlarla etkinliklerini sürdürdüler. 1911 yılında Şeref Bey ve arkadaşlarıyla Refik Osman (Top) ve arkadaşlarının ayrı ayrı kurdukları Basiret ve Valideçeşme futbol takımları, Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nün çatısı altında birleştiler. Galatasaray ve Fenerbahçe ile rekabet edecek takım da böylece Türk Spor Tarihi'ndeki yerini aldı... Kırmızı - Beyaz forma renkleriyle kurulup, Balkan Savaşı'nın acıları nedeniyle Siyah - Beyaz'a dönüşen Beşiktaş, 1930'lu yıllarda futbol alanında gösterdiği başarılarla Karakartal simgesini kazandı... Türk Sporu'nun unutulmaz yıldızlarını yetiştirdi, Üç Büyükler efsanesine ortak oldu, şampiyonluklar aldı !

1905

       Mekteb-i Sultani'den Galatasaray'a
       1 Ekim 1905'te Mektebi Sultani (Galatasaray Lisesi) beşinci sınıf öğrencilerinden Ali Sami (Yen) Bey, dokuz arkadaşıyla birlikte bir futbol takımı kurdu. Amaçları, İngiliz ve Rum azınlığın kendi aralarında oynadığı futbol maçlarına katılmaktı. İlk maçlarında Rum takımını 2-0 yenince halk kendilerini "Galatasaraylı Efendiler" diye alkışlamaya başladı. Hemen bu adı alarak Beyoğlu'nda Şişman Yanko'nun mağazasına gittiler, formalık kumaş seçerken, sarı ve kırmızı renkleri beğendiler. 1906'da İstanbul Ligi'ne giren ilk Türk takımı olarak alkışlandılar. İki yıl sonra kurulan Fenerbahçe, 1911'de futbol şubesini açan Beşitaş'la birlikte Üç Büyükler efsanesini yarattılar. Yıldız sporcuları ve inanılmaz başarılarıyla önce İstanbul'da , sonra Türkiye çapında sevilip taraftar kazandılar. Avrupa'ya açıldılar. Avrupa Kupaları'nda Türkiye'yi başarıyla temsil ettiler. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynadılar. Sporsever Avrupalı'nın en iyi tanıdığı Türk takımı Galatasaray oldu.

1907

       >B>... Ve Fenerbahçe sahada!
       Ziya (Songülen), Necip (Okaner) ve Ayetullah Bey'in öncülüğünde Fenerbahçe Spor Kulübü kuruldu. Kadıköy'deki gençlerin amacı, Papaz'ın Çayırı olarak bilinen alanda oynanan futbol maçlarına katılmaktı. Kısa zamanda sevilip büyük ilgi gördüler. Sadece Kadıköy'den değil, hemen her semtten taraftar buldular. Bazı kulüplerle birleştiler. Bu birleşme toplantılarından birinde, çoğunluğu sağlayan Üsküdar kulübü yöneticileri, kulübün "Üsküdar Fenerbahçe" olarak isim değiştirmesini önerdiler, yönetimi ele geçirmek istediler. Toplantıyı yöneten Fenerbahçe'nin kurucusu Ayetullah Bey, " 14. Lui kanun benim, demişti. Ben de diyorum ki Fenerbahçe benim ! Bu birleşmeyi kabul etmiyorum. Sizi de dinlemiyorum, toplantıyı kapatıyorum !" diyerek kulüp tarihinde yer aldı. Fenerbahçe, İstanbul'un işgal yıllarında yabancı orduların futbol takımlarıyla yaptığı maçları kazanarak Türk halkının moralini yükseltti. Tüm Anadolu'da sevinç yarattı, takdir topladı. Galatasaray ve Beşiktaş'la giriştiği rekabette öncülüğü kazandı, şampiyonlukları ve yıldız sporcularıyla Türk Sporu'nun Üç Büyükleri arasındaki yerini aldı.

1924

       TÜRKİYE CUMHURİYETİ OLİMPİYATTA!
       Genç Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun birinci yılını tamamlamadığı, ekonomik sıkıntılardan henüz kurtulamadığı halde Atatürk'ün direktifleriyle 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'na katıldı. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan sağlanan 29 bin liralık bütçe ile 19 futbolcu, 5 güreşçi, 2 halterci, 1 eskrimci, 3 bisikletçi, 10 atlet 44 ülkenin katıldığı olimpiyat oyunlarında yer aldı. Bu oyunlarda başarı, Cumhuriyet'in tanıtılması oldu.

       1900: KARA AHMED İLK ŞAMPİYON

       Paris'te düzenlenen ve güreşte şampiyonlar şampiyonunun belirleneceği üç maçta da Fransız Paul Pons ile berabere kalan Kara Ahmed, 10 Ocak 1900'da Folies Bergeres sahnesinde dördüncü kez mindere çıktı. Büyük kalabalığın izlediği güreş, iki saat sürdü. Sonunda Pons'un sırtını yere yapıştıran Kara Ahmed, toplam 7 saat 40 dakikalık mücadele sonunda Şampiyonlar Şampiyonu unvanını elde etti, asrın ilk Türk şampiyonu oldu.

       1901: İLK TÜRK FUTBOL TAKIMI

       İngilizler'in, Kadıköy ve Moda çayırlarında oynayarak getirdikleri futbolda Türk gençleri, büyük heves etmelerine rağmen istibdad yönetiminin baskısı nedeniyle boy gösteremiyorlardı. Ancak bir avuç genç, yasaklamalara rağmen futbol takımı kurmaya karar verdiler. Bu hareketin liderleri ise Mekteb - i Bahriye öğrencisi Fuat Hüsnü ile yakın arkadaşı Reşad Danyal beylerdi. Bu ikilinin etrafında toplanan gençlerin kurduğu ilk Türk takımı, kimliklerinin ortaya çıkmaması için Black Stocking (Siyah Çoraplılar) adını aldı.

       1902: MONT BLANC'TA TÜRK BAYRAĞI

       Fransa'da tıp okuyan Ali Vehbi, yanında dört Fransız arkadaşı ile birlikte Alp Dağları'nın ünlü Mont Blanc doruğuna çıktı ve yanında getirdiği Türk bayrağını dikti. Ali Vehbi, ilk Türk dağcısı olarak bu başarıya imza attı.

       1908: BARON'UN ÖZEL DAVETİ

       1906'da Atina'daki ara olimpiyata, Osmanlı Devleti'nden Rum, Ermeni, İngiliz ve Musevi topluluklarından toplam 30 kişi katılmıştı. Baron Coubertin'in, 1907'de İstanbul'u ziyareti sırasında kendisine rehberlik yapan cimnastikçi Aleko Mulos, Baron'un özel davetlisi olarak 1908 Londra Olimpiyatı'na çağrıldı. Munos, olimpiyat komitesinin kurulmadığı Osmanlı'dan giderek Londra'da yarıştı ve Türkiye'yi temsil eden ilk sporcu oldu.

       1908: MİLLİ OLİMPİYAT CEMİYETİ

       Meşrutiyetin ilanıyla dernek kurulma serbestisi tanınması üzerine Selim Sırrı (Tarcan) bey, derhal ilgili makamlara başvurarak Osmanlı Milli Olimpiyat Cemiyeti'ni kurdu. Selim Sırrı bey, İstanbul'u ziyaret eden modern olimpiyatların babası Baron Pierre de Coubertin'e verdiği sözü yerine getirmiş oldu. Osmanlı Devleti, 28 Mayıs 1909'da da Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyeliğine kabul edildi.

       1912: OLİMPİYATTA TÜRK BAYRAĞI

       İsveç'in başkenti Stockholm'deki 5.Olimpiyat Oyunları'na Türkiye'den iki atlet katıldı. Vahram Papazyan 1500 metrede önde götürdüğü yarışın son metrelerinde bayılarak yarış dışı kalırken, Mıgırdıç Mıgıryan da dekatlonda yarıştı. Bu iki sporcumuz Milli Olimpiyat Komitesi tarafından oyunlara gönderilen ilk Türk atletleri olarak tarihe geçtiler.

       1912: SPORA SAVAŞ ENGELİ

       Balkan Savaşı'nın patlak vermesiyle, sporun er meydanlarındaki soylu mücadelesi yerini savaş alanlarında ölüm kalım mücadelesine terk etti. 1912 - 13 yıllarında spor faaliyetleri durdu. 1914'te tam spor yeniden canlanacakken, bu kez de I.Dünya Savaşı başladı. Savaşın başlarında az da olsa faaliyete devam edilen futbol, çim hokeyi dallarında yarışmalar 1918 - 23'de yaşanan mütareke ve işgal yıllarında yeniden kesildi. Bu kez futbol takımları, işgal kuvvetlerine karşı savaşı futbol sahalarına taşıdılar. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş, işgal güçleri ile toplam 80 maç yaptı, 51 galibiyet, 14 beraberlik aldı. Fenerbahçe, 41 galibiyet, 4 beraberlik ve sadece 5 yenilgiyle en başarılı sonuçlara ulaştı.

       1920: İLK BASKETBOL MAÇI

       Basketbol ve voleybolu Türkiye'ye tanıtmak amacındaki Amerikan YMCA örgütü ile Selim Sırrı beyin çabalarıyla, Darülmuallimini Aliye'nin (Yüksek Öğretmen Okulu) Cağaloğlu'ndaki merkezinde 4 Nisan 1921'de ilk resmi basketbol maçı oynandı. Türk takımı ile Amerikan karmasının karşılaştığı bu tarihi maçı konuk takım 18 - 14 kazandı.

       1920: ANVERS'E KATILAMADIK

       1920'de Anvers'te düzenlenen olimpiyat oyunları Türk spor tarihine acı bir anı olarak geçti. 1914 - 18 arasındaki I.Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen olimpiyatlar için dünya ülkeleri, 1920'de yeniden bir araya gelirken, Almanya ve Avusturya ile birlikte Türkiye de, Dünya Savaşı'nı çıkaran ülkelerden biri olarak IOC tarafından oyunlara alınmadı.

       1923: MİLLİ TAKIM KURULUYOR

       Türkiye'de, futbol federasyonu 1922'de Futbol Encümeni adı altında ve Yusuf Ziya Öniş'in başkanlığında çalışmaya başlamıştı. İlk iş olarak da milli takım kurulması ve 1924 Paris Olimpiyatları'na katılım çalışmalarına girişildi. Türkiye, FIFA'ya kabul edildiği 1923'ün 26 Ekim günü, yani cumhuriyetin ilanından sadece üç gün önce, Taksim Stadı'nda ilk milli maçına çıktı. Nedim Kaleci, Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay, İsmet Uluğ, Nihat Bekdik, Baron Feyzi, Emin, Alaeddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Sabih Arca, Bedri Gürsoy düzenide göğsünde Ay - Yıldız ile mücadele eden takımımız, Macaristan ile 2 - 2 berabere kaldı.

       1924: FENERBAHÇE MAÇA ÇIKMADI

       15 Ağustos'ta Galatasaray - Fenerbahçe arasında oynanan İstanbul Şampiyonluğu yarı final maçının bitimine bir dakikadan az bir zaman kala çıkan olaylar, Fenerbahçe ile Futbol Federasyonu'nun arasını açtı. 2 - 2 devam eden karşılaşma Galatasaray kalesi önünde oynanırken, Fenerbahçe kalecisi Şekip ile Galatasaraylılar arasında kavga çıktı. Orta hakem olayı görmediği için yan hakeme başvurdu ve kaleci Şakip'i ihraç etti. Maç da böylece yarım kaldı. Ancak maçtan sonra hakemin kararını değiştirerek, Fenerbahçe aleyhine penaltı verdiğini açıklanması, Sarı - Lacivertliler'i çileden çıkardı. İtirazlara rağmen 19 Ağustos'ta maçın kalan süresinin, Galatasaray'ın penaltı atışıyla başlamasına karar verildi. Fakat bu maça Fenerbahçe çıkmadı. Mithat beyin boş kaleye attığı penaltıyla Galatasaray karşılaşmayı 3 - 2 kazanarak finale çıktı.

       1925: SLAVIA DİZE GELDİ

       Dünyaca ünlü Çek Slavia Prag takımı, turnesi sırasında geldiği İstanbul'da hiç beklemediği bir yenilgi aldı. O zamanlar Avrupa'yı kasıp kavuran koca Slavia, 14 Ağustos'ta Taksim Stadı'nda oynanan maçta Galatasaray - Fenerbahçe Karması'na 5 - 2 mağlup oldu. İlk yarıyı 2 - 0 yenik kapayan Türk karması, fırtına gibi estiği ikinci yarıda Bekir beyin üç, Zeki Rıza'nın iki golüyle rakibini sahadan silerek İstanbul'a adeta büyük bir futbol bayramı yaşattı.

       1925: ÇAYIR HOKEYİ BİTTİ

       İngilizler'in ülkemize getirdiği ve 10 yıl devam eden İstanbul Hokey Ligi, 1925'te Fenerbahçe'nin şampiyonluğu ile son buldu. 1922 - 23 yıllarında tamamlanamayan ligde dört kez Fenerbahçe, üç kez Altınordu ve bir kez de Galatasaray takımları şampiyonluğa ulaştılar.

       1926: TÜRK KIZLARI SPORDA

       Büyük reformlarla medeniyete doğru dev adımlar atan genç Türkiye Cumhuriyeti, ilk bayan sporcularına da 1926'da kavuştu. Atletizm ve teniste Türk kızları mücadele etmeye başladı. Fenerbahçe'de de ilk bayan kürek takımı kuruldu.

       1928: REKORLARIN MAÇI

       Taksim Stadı'nda Galatasaray ile Vefa arasında oynanan lig maçı iki rekora sahne oldu. Sarı - Kırmızılı takım, adeta gol yağdırdığı rakibini 20 - 0 mağlup ederek tarihe geçerken, sağ açık Leblebi Mehmet de bu gollerden 14'ünü atarak bir başka rekora imza attı. Ufak tefek oluşu nedeniyle Leblebi lakabı takılan Mehmet, bu ismiyle öyle sevildi ki, soyadı olarak da Leblebi'yi aldı.

       1928: OLİMPİYAT KÜTÜĞÜNDEYİZ

       Amsterdam 1928 olimpiyatına Türkiye 50 kişilik kalabalık bir kafileyle gitti. Atletizm, bisiklet, futbol, güreş, halter ve eskrim dallarında yarışmalara katılan Türk sporcuları ilk kez ilk sekiz arasına girerek olimpiyat kütüğüne isimlerini yazdırdılar. En önemli başarıyı ise 67 kiloda beş maç kazanıp, sadece bir maç kaybederek dördüncü olan güreşçimiz Tayyar Yalaz elde etti.

       1928: ÖMER BESİM'İN ANISI

       Amsterdam 1928 Olimpiyat Oyunları'nda 800 metrede yarışan ünlü atletimiz Ömer Besim Koşalay, seçmelerde ünlü İngiliz şampiyonu Lowe ile koştu. Bu yarışta, Ömer Besim'in ayağına basan İngiliz atletin çivili ayakkabısı, sporcumuzun ayağında yara açmıştı. Unutulmaz atletimiz, bu yaraların kabuklarını bir kutu içinde ömrü boyunca sakladı. Olimpiyat şampiyonu Lowe'un çivili ayakkabıları ile açtığı yaraların kabukları, Besim'e olimpiyat madalyası kadar onur vermişti.

       1929: ERKEK TAKIMINDA BİR BAYAN

       Fenerbahçe'nin tamamı yüksek mühendis mektebi öğrencilerinden kurulu erkek takımında bir de bayan yer aldı. O yıllarda Türkiye'de henüz bayan voleybol takımı bulunmadığından büyük bir yeteneğe sahip Sabiha Rıfat hanım, Fenerbahçe erkek takımında oynuyordu. Yönetmeliklerde bir bayan sporcunun erkek takımında oynayamayacağına ilişkin madde bulunmaması nedeniyle Sabiha Rıfat'ın erkek maçlarına çıkmasında hiçbir zorlukla karşılaşılmadı. Sabiha hanımın bulunduğu kadro 1929'da İstanbul şampiyonu oldu.

       1932: İSTEK VAR PARA YOK!

       Daha önce katıldığı olimpiyatlarda büyük ilerleme kaydeden Türk sporu, Los Angeles'ta yapılan 1932 Olimpiyat Oyunları'nda mali problemler nedeniyle yer alamadı. Yerin uzaklığı ve masrafın yüksekliği, bu olimpiyata gidişimizi engelledi.

       1932: FENERBAHÇE YANIYOR

       5 Haziran gecesi, Kadıköy'ün semalarını aydınlatan alevler Kurbağalıdere'nin yanındaki beyaz ahşap Fenerbahçe Kulübü binasından yükseliyordu. 107 parça kupa ve şildin kül olduğu yangından sadece 8 - 10 parça eşya kurtarılabilmişti. Yangına çok üzülen ulu önder Atatürk bağışladığı 500 lirayla yardım kampanyasını başlattı.

       1932: KARA İNCİ RACING'DE

       İzmir'in yetiştirdiği en büyük futbolculardan biri olan ve siyahi renginden ötürü "Kara İnci" adıyla anılan Altaylı Vahap bey, Racing Club de Paris'ten gelen parlak teklifi reddetmedi. Fransa'da attığı kafa golleri ve futboluyla kısa sürede sevilen Vahap beye "La Tete de Turc" (Türk kafası) ismi takıldı. Vahap, bir Türk olarak Türk takımlarına karşı oynayan ilk futbolcu da oldu. Fenerbahçe ve Galatasaray'a karşı Racing forması giyen Vahap, iki takımımıza da gol atmadı.

       1933: G.SARAY POTANIN KRALI

       Basketbolda ilk kez düzenlenen resmi lig müsabakaları sonunda şampiyonluğu Galatasaray kazandı. Menem Feridun ve Naili Moran'ın çabalarıyla güçlü bir takım kuran Galatasaray, 1927'den beri yenilmeyen Musevi Maccabi takımını yenerek ilk şampiyonluğu kucakladı.

       1933: F.BAHÇE NAMAĞLUP ŞAMPİYON

       Yedi kulüp arasında iki devreli olarak oynanan ligde yaptığı 12 maçın 10'unu kazanan ve iki de beraberlik alan Fenerbahçe, namağlup şampiyonluğa ulaştı. Attığı 32 gole karşılık 8 gol yiyen Fenerbahçe'yi, beş puan gerisinde Beşiktaş ile İstanbulspor takip etti. Fenerbahçe aynı başarısını 1935 - 36 sezonunda da tekrar etti.

       1933: ATA'DAN ÖVGÜ

       Mussolini İtalya'sının Türkiye'nin güneyi üzerindeki emelleri nedeniyle çektiği tepkiyi azaltmak amacıyla, İstanbul'a gelen İtalya Milli Güreş Takımı, 19 Eylül'de Maksim Salonu'nda Türk Milli Takımı ile karşılaştı. Müsabakaları radyodan dinleyen Atatürk de sonunda dayanamayarak salona gelmeye karar verdi. Saim Arıkan'ın, İtalyan şampiyon Lombardi'yi tuşlaması üzerine ayağa fırlayan Ulu Önder "Yaşa Saim" diyerek uzunca süre alkış tuttu. Atatürk, İtalyanları yenen milli takımımıza, Florya Köşkü'nde yemek daveti de verdi.

       1934: EZELİ REKABETTE TARİHİ KAVGA

       23 Şubat 1934'de Taksim Stadı'nda oynanan Galatasaray - Fenerbahçe maçı çıkan büyük bir kavga nedeniyle yarıda kaldı. İki takım futbolcuları arasında patlak veren kavgaya, tribündeki seyirciler de katılınca ortalık birden savaş alanına dönüştü. Güvenlik güçleri, olayları bastırmakta büyük güçlük çekti. Derhal toplanan Mıntıka Futbol Heyeti, 17 futbolcuyu ömür boyu ile ikişer ay arasında değişen boykot kararlarıyla cezalandırdı.

       1934: GÜREŞTE TULUM ÇIKARDIK

       Türkiye'nin ısrarıyla 1932'den itibaren yapılmaya başlanan Balkan Güreş Şampiyonası'nın üçüncüsü de İstanbul'da gerçekleşti. Daha önceki iki şampiyonada da zirveye çıkan Milli Takımımız yine fırtına gibi esti. Taksim Stadı'nda yapılan müsabakalarda Türk güreşçileri yedi sıkletin tamamında zirveye çıktılar. 1935 ve 37'de de güreşçilerimiz şampiyonluk kürsüsünden inmedi.

       1935: BALKANLAR'DA ESTİK

       Balkan Oyunları'nın altıncısını Türkiye organize etti. İstanbul Fenerbahçe Stadı'ndaki oyunlarda Türk atletleri bir altın, altı gümüş ve iki bronz madalyayla tarihi bir başarı kazandılar. Yani Karakaş'ın cirit atmadaki şampiyonluğu büyük sevinç yarattı.

       1936: BASKETBOLDA İLK MİLLİ MAÇ

       1934'ten beri Türkiye'de oynanmaya başlayan basketbolda ilk milli sınavımızı, 24 Haziran 1936'da Beyoğlu Halkevi Salonu'nda Yunanistan'a karşı oynadı. Maçta büyük bir üstünlük kuran Milli Takımımız, sahadan 49 - 12 galip ayrılarak ilk milli maçında zafer kazandı. Galip gelen kadromuzda Naili Moran, Feridun Koray, Sadri Usluoğlu, Hazdai Penso, Jak Habip, Nihat Ertuğ, Dionis Sakalak, Hayri Arsebük yer aldılar.

       1936: KAYAKÇILARIMIZ OLİMPİYATTA

       Türkiye, ilk kez kış olimpiyatlarına 1936 yılında Almanya'nın Garmisch Parten - Kirchen kış sporları merkezindeki oyunlarla katıldı. Kayak sporunun henüz yeni başladığı ülkemizden Abdullah Yörük, Salih Ungun, Ülker Pamir, Nazım Aslangil, M.Şevket Karman, Sadri Erkılıç, Reşat Erces, Saim Altıok ve Cemal bey, Almanya'da ülkemizi temsil ettiler. "Kazanmaya değil öğrenmeye gelen" Türk Milli Takımı, yarışlarda son sıraları aldılar.

       1936: OLİMPİYATTA ALTIN SAYFA

       Berlin'deki 1936 Olimpiyat Oyunları, Türk spor tarihinin altın dönüm noktası oldu. Sporcularımız ilk kez Berlin'de şeref kürsüsüne çıktılar. İlk altın madalyamıza da güreşte Yaşar Erkan ile Berlin'de ulaştık. Ve Türk bayan sporcuları ilk kez bu olimpiyatta ülkemizi temsil etmeye başladı. 78 kişilik kafilede, eskrimcilerimiz Suat Fetgeri Aşeni ve Halet Çambel iki bayan sporcumuzdu. İlk olimpiyat madalyamızı 78 kilo güreşçimiz Mersinli Ahmet Kireççi üçüncülük kürsüsüne çıkarak kazandı. Ardından Yaşar Erkan, 61 kiloda tüm rakiplerini devirerek altın madalyayı boynuna taktı. Bu haber ülkemizde büyük sevinç yaratırken Atatürk, gönderdiği tebrik mesajında "Kendin küçüksün, ama memleket için çok büyük bir iş yaptın. Çok yaşa Yaşar" diye yazdı.