Serdar Sarıdağ

Serdar Sarıdağ

serdar.saridag@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Piet de Visser'i tanır mısınız?..
Kendisi Dünya'daki tüm scoutların duayeni noktasındadır.
1934 doğumlu yani 82 yaşına merdiven dayamış.
Neredeyse ömrünün tamamı futbolun içinde geçmiş Hollandalı bir futbol adamı.

Bu ülkede Gökhan Töreye güreşçi bile denildi()
Chelsea'nin patronu Roman Abrahamovic'in kişisel danışmanı... Kısacası futboldaki sağ kolu. Abrahamovic, futbolla ilgili ne yapacaksa ona danışmadan yapmıyor.
Brezilyalı Romario ve Ronaldo'yu, daha sakalları çıkmadan keşfederek Avrupa'ya getiren adamdır. Bana inanmıyorsanız gidin Piet de Visser'i, Robin van Persie'ye, Sneijder'a, Hiddink'e ya da Drogba'ya sorun. Muhtemelen aynı şeyleri söyleyeceklerdir.
Peki Mahmut Alpaslan'ı bilir misiniz?
O da bana göre Türkiye'deki en iyi scout.
Listenin birinci sırasında yer alır ayrıca altındaki 2, 3, 4 ve 5. sıralar ise boş kalır. Yanına yaklaşanı bulamazsınız. Drogba'yı daha Fransa 2. Ligi'nde oynarken Galatasaray'a önermişti. O zamanlar üç yabancı kuralı nedeniyle tercih hakkı Hagi, Taffarel ve Popescu'dan yana kullanılmıştı.
Sadece Drogba mı?... Siz Real Madrid'te oynayan Casemiro'yu bilir misiniz. 23 yaşında bonservisi 15 milyon euro. Mahmut Alpaslan, Casemiro daha 19 yaşındayken raporlarını hazırlayıp Galatasaray Yönetimi'ne sunmuştu. Taffarel'in de içinde bulunduğu bir grup "çok ağır bir oyuncu" raporunu vermişti. Doğru söylemişler... Taş yerinde ağırdır misali adamı Real Madrid aldı.
Haaa... Unutuyordum... Bu topraklarda Bayern Münih'in aldığı Serdar Taşçı'ya da ağır denilmişti. Bu yazı için kullanılan Serdar Taşçı fotoğrafındaki o beyaz saçlı abi varya, işte Mahmut Alpaslan o. Serdar'ı neredeyse çocukluğundan beri izleyen biri olarak, ona yapılan ağır eleştirilerine kahkahalar atarak tepki göstermişti.
Geçelim Serdar Taşçı'yı... Mahmut Hoca'nın başka keşifleri yok mu? Tabi ki var. Sıkı durun yazıyorum:
Hakan Çalhanoğlu, İlkay Gündoğan, Mehmet Ekici, Oğuzhan Özyakup, Cenk Tosun, Emre Can, Sefa Yılmaz, Olcay Şahan, Veli Kavlak, Robin Yalçın, Koray Gunter, Ömer Toprak, Aras Özbiliz, Neymar, Lucas (PSG'de oynayanı), Santiago Arias, Ramiro Funes Mori, Kerim Frei, Gökhan Töre ve daha nicesi.
Dünya'da gitmediği coğrafya kalmadı... Kamerun Ligi'nde bile takım çalıştırdı. Fransızca, Almanca ve İngilizce biliyor. Sadece maçları değil futbolcuların antrenman performanslarını bile takip ediyor. Yetmedi evine giderek ebeveynleriyle akşam yemeği yiyor.
Bu aralar Beşiktaş kazandıkça mutlu oluyor. Neden diye sorduğumda ise "Benim evlatlarım orada oynuyor" diye cevap veriyor. Beşiktaş, FEDA dediği dönemde Avrupa'daki gurbetçi oyuncuları kadrosuna katmanın karşılığını alıyor.
Her zaman söylerim... Takım kurmak zor iş değil. İyi bir scout ekibi kurar ve ardından genç yeteneklerden oluşan bir kadro kurarsınız. En fazla iki sene olumsuz eleştiriler alırsınız ama sonrası aydınlık. Fakat maalesef sabır denen şey ne bizim ligimizde, ne bizim tribünlerimizde, ne bizim basınımızda ne de kulüp yönetimlerinde bulunmuyor.
Ben kulüp başkanı olsam, Türkiye'de scoutun başına getireceğim ilk adam Mahmut Alpaslan olurdu. Var mı bu ülkede keşfedilen bir yetenek? Ya da var mı bu ülkenin scoutlarının yurt dışından getirdiği genç bir yetenek? Varsa da scoutluk başarısı değil, tesadüftür.
Kulüplerin hali ortada. Mali olarak hepsi dökülüyor. Kurtuluş reçetesi ise alt yapıya yatırım ve yerli ve yabancı genç yeteneklerin keşfidir. Tigana, Beşiktaş'a geldiğinde ilk bunları yaptı. Çünkü ekibinde çok değerli scoutlar vardı. Fakat ülke olarak ona da sabır gösteremedik.
O nedenle benim Türkiye'deki tüm kulüplere tavsiyem Mahmut Alpaslan'dır... Diyeceksiniz ki madem Mahmut Alpaslan'ı yazıyorsun o zaman yazıya neden Piet de Visser ile başladın?
Anlatayım efendim:
Sene 2011... Piet de Visser az sonra Peru'nun başkenti Lima'ya inecek uçağın içerisinde. Arequipa ve Lima'da yapılacak U-20 Güney Amerika Elemeleri için Peru'ya uçan Piet de Visser, Chelsea adına yetenek avına çıkacak. Uçakta ise Barcelona ve Real Madrid başta olmak üzere Dünya'nın sayılı kulüplerinin scoutları var. Duayen olduğu için hepsini tanıyor Pite de Visser. Biri hariç... Ona da merakından "Hangi ülkeden geliyorsunuz?" diye soruyor. Türkiye cevabını alan Visser hafif bir tebessümle "Türkler böyle turnuvalara scout gönderiyor muydu" diye takılıyor. Hızını alamayan Peter de Visser "isminiz" diye sorduğunda "Mahmut Alpaslan" cevabını alır. Asıl hikaye turnuvanın sonunda... Devam edelim.
Efendim U-20 elemelerinin finaline yaklaşıldığında, duayen Piet de Visser, hemen hemen her turnuvada yaptığı gibi tüm scoutlara birer kağıt uzatır ve turnuvanın onbirini yazmalarını ister. Günün sonunda bu ustalık derecesini bile aşmış scoutun onbirine en yakın onbiri yazan bir kaç scouttan birisi ise Mahmut Alpaslan olur. O esnada Piet de Visser, Alpaslan'a parmağını sallayarak "sen bu işi biliyorsun" der.
Dönüş yolculuğunda ise bir başka hikaye yaşanır. O dönem Galatasaray için çalışan Mahmut Alpaslan'a, Piet de Visser, Türkiye'ye götürmesi için Chelsea'nın alt yapısından bir oyuncu tavsiye eder. Henüz gelişim aşamasında olduğu için başka bir kulüpte bu oyuncunun oynamasını isteyen Piet de Visser'in tavsiye ettiği oyuncunun adı ise Gökhan Töre...
Böylesine deneyimli bir scoutun tavsiyesini hemen not alan Mahmut Alpaslan, Gökhan Töre'yi bir kaç kere canlı olarak seyreder. Mutlaka alınsın diye rapor hazırlar. Fakat günümüzde de olduğu gibi o dönemin çok bilmişleri bu transferle ilgilenmediler.
Gayet normal çünkü o zamanlar Gökhan Töre için "Bundan futbolcu değil anca güreşçi olur" bile deniliyordu. Üstelik futbolun içinden gelenler söylüyordu.
Şimdi soruyorum size, Türk futbolu adına gelecekten umutlu musunuz?Bu ülkede Gökhan Töre'ye
güreşçi bile denildi(!)

Haberin Devamı

Piet de Visser'i tanır mısınız?..
Kendisi Dünya'daki tüm scoutların duayeni noktasındadır.
1934 doğumlu yani 82 yaşına merdiven dayamış.
Neredeyse ömrünün tamamı futbolun içinde geçmiş Hollandalı bir futbol adamı.
Chelsea'nin patronu Roman Abrahamovic'in kişisel danışmanı... Kısacası futboldaki sağ kolu. Abrahamovic, futbolla ilgili ne yapacaksa ona danışmadan yapmıyor.
Brezilyalı Romario ve Ronaldo'yu, daha sakalları çıkmadan keşfederek Avrupa'ya getiren adamdır. Bana inanmıyorsanız gidin Piet de Visser'i, Robin van Persie'ye, Sneijder'a, Hiddink'e ya da Drogba'ya sorun. Muhtemelen aynı şeyleri söyleyeceklerdir.
Peki Mahmut Alpaslan'ı bilir misiniz?
O da bana göre Türkiye'deki en iyi scout.
Listenin birinci sırasında yer alır ayrıca altındaki 2, 3, 4 ve 5. sıralar ise boş kalır. Yanına yaklaşanı bulamazsınız. Drogba'yı daha Fransa 2. Ligi'nde oynarken Galatasaray'a önermişti. O zamanlar üç yabancı kuralı nedeniyle tercih hakkı Hagi, Taffarel ve Popescu'dan yana kullanılmıştı.
Sadece Drogba mı?... Siz Real Madrid'te oynayan Casemiro'yu bilir misiniz. 23 yaşında bonservisi 15 milyon euro. Mahmut Alpaslan, Casemiro daha 19 yaşındayken raporlarını hazırlayıp Galatasaray Yönetimi'ne sunmuştu. Taffarel'in de içinde bulunduğu bir grup "çok ağır bir oyuncu" raporunu vermişti. Doğru söylemişler... Taş yerinde ağırdır misali adamı Real Madrid aldı.
Haaa... Unutuyordum... Bu topraklarda Bayern Münih'in aldığı Serdar Taşçı'ya da ağır denilmişti. Bu yazı için kullanılan Serdar Taşçı fotoğrafındaki o beyaz saçlı abi varya, işte Mahmut Alpaslan o. Serdar'ı neredeyse çocukluğundan beri izleyen biri olarak, ona yapılan ağır eleştirilerine kahkahalar atarak tepki göstermişti.
Geçelim Serdar Taşçı'yı... Mahmut Hoca'nın başka keşifleri yok mu? Tabi ki var. Sıkı durun yazıyorum:
Hakan Çalhanoğlu, İlkay Gündoğan, Mehmet Ekici, Oğuzhan Özyakup, Cenk Tosun, Emre Can, Sefa Yılmaz, Olcay Şahan, Veli Kavlak, Robin Yalçın, Koray Gunter, Ömer Toprak, Aras Özbiliz, Neymar, Lucas (PSG'de oynayanı), Santiago Arias, Ramiro Funes Mori, Kerim Frei, Gökhan Töre ve daha nicesi.
Dünya'da gitmediği coğrafya kalmadı... Kamerun Ligi'nde bile takım çalıştırdı. Fransızca, Almanca ve İngilizce biliyor. Sadece maçları değil futbolcuların antrenman performanslarını bile takip ediyor. Yetmedi evine giderek ebeveynleriyle akşam yemeği yiyor.
Bu aralar Beşiktaş kazandıkça mutlu oluyor. Neden diye sorduğumda ise "Benim evlatlarım orada oynuyor" diye cevap veriyor. Beşiktaş, FEDA dediği dönemde Avrupa'daki gurbetçi oyuncuları kadrosuna katmanın karşılığını alıyor.
Her zaman söylerim... Takım kurmak zor iş değil. İyi bir scout ekibi kurar ve ardından genç yeteneklerden oluşan bir kadro kurarsınız. En fazla iki sene olumsuz eleştiriler alırsınız ama sonrası aydınlık. Fakat maalesef sabır denen şey ne bizim ligimizde, ne bizim tribünlerimizde, ne bizim basınımızda ne de kulüp yönetimlerinde bulunmuyor.
Ben kulüp başkanı olsam, Türkiye'de scoutun başına getireceğim ilk adam Mahmut Alpaslan olurdu. Var mı bu ülkede keşfedilen bir yetenek? Ya da var mı bu ülkenin scoutlarının yurt dışından getirdiği genç bir yetenek? Varsa da scoutluk başarısı değil, tesadüftür.
Kulüplerin hali ortada. Mali olarak hepsi dökülüyor. Kurtuluş reçetesi ise alt yapıya yatırım ve yerli ve yabancı genç yeteneklerin keşfidir. Tigana, Beşiktaş'a geldiğinde ilk bunları yaptı. Çünkü ekibinde çok değerli scoutlar vardı. Fakat ülke olarak ona da sabır gösteremedik.
O nedenle benim Türkiye'deki tüm kulüplere tavsiyem Mahmut Alpaslan'dır... Diyeceksiniz ki madem Mahmut Alpaslan'ı yazıyorsun o zaman yazıya neden Piet de Visser ile başladın?
Anlatayım efendim:
Sene 2011... Piet de Visser az sonra Peru'nun başkenti Lima'ya inecek uçağın içerisinde. Arequipa ve Lima'da yapılacak U-20 Güney Amerika Elemeleri için Peru'ya uçan Piet de Visser, Chelsea adına yetenek avına çıkacak. Uçakta ise Barcelona ve Real Madrid başta olmak üzere Dünya'nın sayılı kulüplerinin scoutları var. Duayen olduğu için hepsini tanıyor Pite de Visser. Biri hariç... Ona da merakından "Hangi ülkeden geliyorsunuz?" diye soruyor. Türkiye cevabını alan Visser hafif bir tebessümle "Türkler böyle turnuvalara scout gönderiyor muydu" diye takılıyor. Hızını alamayan Peter de Visser "isminiz" diye sorduğunda "Mahmut Alpaslan" cevabını alır. Asıl hikaye turnuvanın sonunda... Devam edelim.
Efendim U-20 elemelerinin finaline yaklaşıldığında, duayen Piet de Visser, hemen hemen her turnuvada yaptığı gibi tüm scoutlara birer kağıt uzatır ve turnuvanın onbirini yazmalarını ister. Günün sonunda bu ustalık derecesini bile aşmış scoutun onbirine en yakın onbiri yazan bir kaç scouttan birisi ise Mahmut Alpaslan olur. O esnada Piet de Visser, Alpaslan'a parmağını sallayarak "sen bu işi biliyorsun" der.
Dönüş yolculuğunda ise bir başka hikaye yaşanır. O dönem Galatasaray için çalışan Mahmut Alpaslan'a, Piet de Visser, Türkiye'ye götürmesi için Chelsea'nın alt yapısından bir oyuncu tavsiye eder. Henüz gelişim aşamasında olduğu için başka bir kulüpte bu oyuncunun oynamasını isteyen Piet de Visser'in tavsiye ettiği oyuncunun adı ise Gökhan Töre...
Böylesine deneyimli bir scoutun tavsiyesini hemen not alan Mahmut Alpaslan, Gökhan Töre'yi bir kaç kere canlı olarak seyreder. Mutlaka alınsın diye rapor hazırlar. Fakat günümüzde de olduğu gibi o dönemin çok bilmişleri bu transferle ilgilenmediler.
Gayet normal çünkü o zamanlar Gökhan Töre için "Bundan futbolcu değil anca güreşçi olur" bile deniliyordu. Üstelik futbolun içinden gelenler söylüyordu.
Şimdi soruyorum size, Türk futbolu adına gelecekten umutlu musunuz?