Skorer Teşkilatın efesi benim

Teşkilatın efesi benim

17.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Teşkilatın efesi benim

Teşkilatın efesi benim

Üçüncü kez Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü koltuğuna oturmasıyla Türk sporunda yeni bir dönem başlatan Tevfik Sarpkaya'dan ilk mesaj

SOYADI gibi sarp bir kayaydı... Kül yutmazdı... Personeli adını duyduğunda açıkçası korkardı. O spor camiasındaki çoğu insanın "efe" lakabıyla tanıdığı Tevfik Sarpkaya'ydı.
Kendine has yönetim tarzı ile yıllarca spor teşkilatında gürledi. 1985 yılında genel müdür yardımcılığı görevi ile başladı, sporun patronluğuna kadar yükseldi. İki kere koltuktan oldu. Yılmadı. Hep görev alacağı günü bekledi. Neferi olmaktan gurur duyduğunu söylediği spor teşkilatının başına üçüncü kez geldi.
Artık olgunlaşmış, kemale ermişti. Bu defa amacının daha farklı bir genel müdürlük yapmak olduğunu söylüyordu. Ama serde efelik var ya... Hemen arkasından "Bu teşkilatın horozu da efesi benim. Ne dersem o olur" diyordu.
İşte sporun efesi ve işte gürleye gürleye söyledikleri:

"2000'li yıllara girerken teşkilatın bu hantal yapısını değiştirmek lazım. Özellikle federasyonlar bu yapı içinde Türk sporuna hizmet edemez. Devletin finansı yeterli değil. Artık kendi ayakları üzerinde duran, kaynak yaratan başkan ve yönetim lazım. Federasyon başkanlarımız maalesef fazla hazırcı. Yavaş yavaş özerk yapıyı oluşturmak zorundayız. Federasyon yurtdışına kimi götürecekse kendi düşünsün. Genel müdür para onayı veren kişi olmaktan çıkmalı. Parayı ben buluyorum, önüne koyuyorum. Peki sen ne yapıyorsun kardeşim? Hazırcı başkan istemiyorum. O'nlar da en az benim kadar yorulmalı, çaba harcamalı. Adama bir şey söylüyorsun "Ben seçimle geldim" diyor. Ben seçim falan dinlemem. Bir dakikalık işi var. Yaparsın değişikliği, seçimleri askıya alırsın, atama yaparsın. Daha tenezzül edip de makamıma gelmeyen başkanlar var. Genel müdüre saygısı olmayan adamın kendisine de saygısı yoktur. Adam İstanbul'da oturup federasyon idare ediyor. Benim bir çok ilimde yüzme havuzum var. Adıyaman'daki, Erzurum'daki olayı bilmeyen, görmeyen başkanı ben ne yapayım? Seçimle geldim, ben horozum yok. Bu teşkilatın horozu da efesi de benim."

"Açık yüreklilikle söylemek gerekirse bu gelişimde personel arasında, kademeler arasında kopukluk olduğunu gördüm. Genel müdürle yardımcıları, yardımcıları ile daire başkanları, daire başkanları ile genel sekreterler, teşkilat ile il müdürleri arasındaki bağlantı kopmuş. Kimsenin birbirinden haberi yok. Kimi arasam tatilde. Burası bitmiş. Fakat düzelteceğiz. İl müdürleri, başkanlar, olimpiyat toplantıları yapacağız 'Haydi bakalım ey ahali gençlik için spor için cenge' diyeceğiz.İlk etapta yardımcılarıma geniş yetkileri verdim. Artık her sorunu genel müdüre getirmek yok. Bir çok iş bana gelmeden çözülecek. Çıta her gün biraz daha yükselecek. Tempomuza ayak uyduramayanın gözünün yaşına bakmam."

"İl müdürlerini o ildeki gençlik ve spor hizmetinin odak noktası olarak görüyorum. Kendilerini bu yönde geliştirmeleri gerektiğine inanıyorum. Benim il müdürüm taşeron değil. Müteahhidin iş takipçisi, istihkak takipçisi hiç değil. Benim il müdürüm, gençlikle diyalog kuran, daha çok sporcu, antrenör, hakem nasıl yetişir diye kafa yoran, sorunlara tedbir getiren, proje üreten insandır. Böyle davranmalarını bekliyorum. Davrananlar başımını tacıdır. Diğerlerine yol göstermek boynumun borcudur. Devlet için, halk için, gençlik için boynumun borcudur."

"Genel müdürlük turizm acentasına dönmüş. Yurtdışına çıkmak için herkeste bir yarış. İnsanlar 100 - 150 doların peşinde. Dünya, Avrupa şampiyonasına karşı değilim. Eğitim faaliyetleri bizim için çok önemli. Ama bir takım kıytırık turnuvalara, ipe sapa gelmez yerlere sadece seyahat olsun diye gidiliyor. Her zaman söylüyorum. Balkanlar'da madalya alsan ne olur? Bu konuda bazı yasaklar getireceğim. Türkiye bu kadar zengin değil. Harcanan her kuruşta, dolarda saçı bitmedik yetimin hakkı var. Bakıyorum yurt içinde de, yurt dışında da hep aynı isimler. Garipleri kim koruyacak? Camiye lazım olan mescide haramdır. İşe yaramayan faaliyetlere benden izin yok."

"2000 olimpiyatları Sydney'de. Dünya harıl harıl çalışıyor. Bir geldim bununla ilgili tek bir çalışma yok. Bakakaldım. Geçen yıl Atlanta'dan gelir gelmez zamanın bakanına önemli bir rapor verdim. Şimdi o rapor kayıp. Soruyorum başkanlara ne yaptınız? Ortada hiçbir şey yok. Olimpiyata hazırlık konusunda müspet bir şey yapılmamış. Oyunlara üç yıl kalmış. Yani zamanın yüzde 25'ini kaybetmişiz. Bu zamanı çok iyi değerlendirmemiz lazım. Atlanta'dan daha iyi derece alamayacaksam bunca parayı harcamanın alemi ne? 10 milyonluk Yunanistan, Atlanta'da yelkende altın madalya aldı. Ne yaptılar? Sporcuları üç yıl finansör bulup orada çalıştırdılar. Araştırdım, Sydney'de müthiş bir Türk kolonisi var. Biz de sporcularımızı oraya gönderip hazırlanmalarını sağlayabiliriz. Zaten altın madalya alabileceğimiz dallar belli. Güreşte halterde daha çok altın almalıyız. Ancak daha önemlisi atletizm, yüzme, cimnastik gibi temel sporlarda olimpiyat, dünya, avrupa şampiyonalarında madalya çıkarmalıyız. Bakın şimdi voleybolda Dünya Şampiyonası finallerine kaldık. Bu herşey tamam demek değil. Önümüze bir fırsat çıktı. Bunu iyi değerlendirmeliyiz. Güreş için endişem yok ama halterde mevcut jenerasyonun arkası gelmezse ileride hüsrana uğrayabiliriz."

"Öncelikle belirteyim olimpiyata adaylığımız devam etmeli. Bu konuda umutsuzluğa düşmememiz lazım. Bakın İspanya yıllarca uğraştıktan sonra olimpiyat düzenledi. Adaylığın Türkiye'ye, İstanbul'a kazandırdığı şeyler var. Örneğin 80 bin kişilik stad ihalesi son aşamaya geldi. Bazı tesisler yapıldı. Türkiye'nin propagandası oldu. Kanun çıktı. Türk insanı, İstanbullu olimpizm ile olimpiyat ile daha yakından ilgilenmeye başladı. Biz olimpiyatı eksiğimiz çok olduğu için alamadık. Gördük ki kanunla İstanbul'un mistik güzelliği ile bu iş olmuyor. İnsanımız yeterince hazır değil. İstanbul hala varoşlarda yaşıyor."

"Ben 1991 yılında görevden ayrıldığımda 40 civarında şantiyemiz vardı. Şimdi bakıyorum 400'ün üzerinde inşaata sahibiz. Hepsi de natamam. Bunların üzerine yenilerini eklersek işin içinden çıkamayız. Politikamız yeni temel atmak yerine mevcutları bitirmek olacak. 1998 bütçesinde yeterli ödeneği alırsak bunları dört beş yıl içinde hallederiz. Yapılmayacak olanları ise tasfiye ederiz. Tesislerimizden yeterince faydalanamıyoruz. Elektrik yanıyor, su akıyor. Yazık bu paralar devletten çıkıyor. Buralardan gelir elde etmek zorundayız. Gerekirse tesisleri özelleştireceğiz. Bakın Ali Sami Yen'i verdik. Yakında Fenerbahçe de bir proje ile bize gelecek. Stadlar, kayak tesisleri gelir getirecek tesisleri isteyene, milli takımlar ve sporcuların faydalanması koşuluyla vereceğiz."

"Üzülerek söylüyorum, teşkilat hakkında bir takım iddialar var. Bundan en çok ben ızdırap duyuyorum. Bu konuda kusurlu olanı affetmem. En ufak olayın üstüne gideceğiz. Geçmişte hata yapan birisine görev vermeye devam edersen bu devletin ayıbı olur. Bir insan lüks otomobile biniyorsa bunu nereden aldığını ispatlaması lazım. Ben sporda başarıyı madalya ile ölçmem. İsterse 100 tane altın alsın, önemi yok. Kulüpte, hakemde, sporcuda, antrenörde artış var mı? Bunun uluslararası alana yansıması nedir? Halka ne kadar uzanıldı? Bilimsel çalışılıyor mu? Bunlara bakarım. Madalya tabi ki alınacak. Tarlayı iyi ekersen hasatı bu sene değil de sonra alırsın. Ama illaki alırsın. Ben başarılıyım diyen başkan on tane sporcunun peşine takılmış gidiyor. Ama hep 10 kişi gidiyor. Ne artıyor ne eksiliyor. Yüzü eskimiş sporcu, antrenör istemiyorum. Büyüklere saygımız sonsuz ama elindeki kronometreyi okuyamayan hakemden bize ne fayda gelir? Ülkemizin nüfusu genç. Gençlere daha çok şans tanımalıyız."

"Türk atletizmi Allah rahmet eylesin, mevta oldu. Dünyada sporda ileri gitmiş ülkelerde atletizm bir numara. Türkiye'de sporda ilerleme var, atletizmde gerileme. Atletizm bir türlü layık olduğu seviyeye getirilemedi. Bu konuda bir dizi çalışma yapacağız. Atletizm şurasını toplayacağız. 1986 yılında güreşte yaptığımız gibi atletizmde de kelle uçuracağız. Bakın Dünya Şampiyonası'nda nal topladık. Oraya turist olarak gittiğimiz zaten belliydi. Mesele üç beş dolar meselesi değil. Akdeniz Oyunları'nda başabaş yarıştığımız Faslılar şimdi dünya rekorları kırıyor. Bizimkiler nerede? Ayıp!.. Faslı, Cezayirli koşuyor da niye benim atletim koşamıyor? Soruyoruz, tartan pist yok diyorlar. İyi de kardeşim Cahit Öneller, Ekrem Koçaklar koştuğunda tartan pist mi vardı? Adamların çivili ayakkabısı bile yoktu, bu ülkeye onurlar kazandırdılar. Bu teşkilatı benden iyi kimse tanıyamaz. Personelin yüzde 99.5'ini tanırım. Milli Eğitim Bakanlığı dönemini de sayarsak dört dönemdir burada çalışıyorum. Herhalde bu bir rekor. Kolay kolay da kırılmaz. Beni tekrar bu göreve layık gören sayın başbakana ve bakanıma teşekkür ediyorum. Sayın Bakınımız Yücel Seçkiner'i çok iyi tanıyorum. Kendisi ile çalışmaktan büyük haz duyuyorum. Bu bana daha çok çalışma şevki veriyor. "

"Evet efeyim. Devletin mesaisinden yana, parası, pulu için efeyim. Ahlaksızlıklara karşı koymada efeyim. Evde de böyleyim. Biraz disiplinli olduğum ve yüksek perdeden konuştuğum için böyle bir imaj bıraktım herhalde. Aslında yufka yürekli biriyim. Duygulu bir şarkı duyduğumda ağlayacak kadar. Ama yıllar geçtikçe biz de olgunlaştık. Bu sefer daha değişik bir genel müdürlük yapmak istiyorum. Bir imaj değişikliği de diyebiliriz. Geçmişte çok efelik yaptık. Verdiğim kararlardan dolayı pişman olmadım. Birisi hariç. O dönem gene genel müdürüm. Personel dairesi başkanı İsmail Kocabaş, zamanın başbakanı Yıldırım Akbulut'u personel listesine yazmış. Kızdım ve görevden aldım. Şimdi daha olgun düşünüyorum da yapmayabilirmişim. Yemek ayrımı yapmam. Evde hanım yemek yok dese, peynir ekmek bile yerim. Ama kuru fasulyeye bayılırım. Tabii pilavla. Yanında sirkeli turşu ya da beyaz soğan olursa değme keyfime. Yemek yapmaktan hiç anlamam. Bu konuda çok beceriksizim, İşim uğruna eşimi, ailemi çok ihmal ettim. Sıkıntılı günlerinde yanlarında olamadım. Ama devlete hizmet bana daima onur verdi."

Yazarlar