Spor kamuoyu fikstür çekimine güvenmemekte haklı mı? Evet, son 15 yılda yapılanlara bakılınca maalesef haklı...

Haberin Devamı

Aslında bu hafta “Türk futbolunun kerameti kendinden menkul marka değeri” üzerine sayıklama niyetim vardı. Hem Süper Lig’in gol kralı/milli takımın birinci santrforu Burak’a, Batı Avrupa’dan 5 milyon euro verecek takım çıkmamış olmasına değinecektim, hem de Ülker Kurumsal İletişim Koordinatörü Zuhal Şeker’in acı (ama etkileyici) röportajından alıntılar yapacaktım; olmadı. Süper Lig fikstürü konusunda gelen yoğun talep nedeniyle rotayı (her yıl olduğu gibi geleneksel biçimde) oraya çevirmek zorunda kaldım, affedin.
* * *
Mâlumunuz, geçtiğimiz cuma günü Süper Lig’in fikstür çekimi yapıldı ve her sene olduğu gibi bu yıl da “54’üncü geleneksel Türk futbol yönetimine güvensizlik günleri” resmen başlamış oldu.
Spor kamuoyu fikstür çekimine güvenmemekte haklı mı? Evet, son 15 yılda yapılanlara bakılınca maalesef haklı...
Peki, bu sezonki fikstür de geçen senelerdeki gibi zaten hazır olan şablona kura havası verilmiş bir ön-dizayn mıydı? Hayır, sevinerek söylüyorum ki, bu kez çok olumlu gelişmeler var.
Lig fikstürü, şans faktörünün yüzde yüz etkin olduğu bir yöntemle mi çekiliyor?
Hayır. 2010’da da yazmışım, Türkiye’deki 34 haftalık (veya İspanya’daki 38 haftalık) fikstür önceden belli ve kulüp temsilcileri sadece ilk hafta tablosundaki yerlerini kurayla tespit ediyorlar. Birinci hafta fikstürü belli olduğu anda zaten 34 haftalık fikstür de belirlenmiş oluyor. Yani fikstür çekimi dediğimiz şey esasında yalnızca bir kâsenin içinde 1’den 18’e kadar topların konulması ve 18 Süper Lig ekibi temsilcisinin sırayla gelip birer top çekmesinden ibaret...
Fikstür, otomatik takip esasıyla yapılandırıldığı için, bir sporseverin elinde ilk hafta fikstürü varsa, bütün bir sezonun fikstürüne de sahip demektir. 18 takımın 17’si ligde aynı sırayı takip ediyorlar, sadece Mersin’in fikstürü o sırayla gitmiyor (Bunun nedeni tamamen matematiksel). Bu yüzden her takım MİY ile içeride oynadığı haftadan bir sonraki maçını da iç sahada oynuyor, yalnızca dizinin en başı ve en sonundaki Gaziantep ile Ordu hariç...

Bu sezonki lig fikstürü nasıl çekildi?
Şimdi, elimizde yalnızca aşağıdaki Süper Lig 2012-2013 ilk hafta fikstürü olduğunu düşünelim:
Gaziantepspor - Sivasspor
Elazığspor - Fenerbahçe
Karabükspor - Trabzonspor
Galatasaray - Kasımpaşa-İBB - Beşiktaş
Kayserispor - Bursaspor
Gençlerbirliği - Antalyaspor
Eskişehirspor - Akhisar Bld.
Mersin İY - Orduspor ilk hafta Antalya’yla oynayan Gençlerbirliği’nin sonraki haftalardaki rakiplerini bulmak için saat yönünde ilerlemek yeterli... Yani G.Birliği’nin ilk yarı fikstürü şöyle: Antalya, Akhisar, Ordu, (MİY’i atlıyoruz), Eskişehir, MİY (Sıra söz konusu takımın kendisine geldiğinde MİY’le oynuyor), Kayseri, İBB, Galatasaray, Karabük, Elazığ, Antep, Sivas, Fenerbahçe, Trabzon, Kasımpaşa, Beşiktaş, Bursa...
Bu mantık La Liga’da da aynı. Örneğin önceki yıl R.Madrid 1, Barcelona 15 numaralı topu çekmişlerdi, serbest fikstürü olan ekipse Malaga’ydı...

Bu yıl da üç büyüklere ayrıcalık tanındı mı?
Yapılan uygulamayı “ayrıcalık” diye tanımlayamayız, daha ziyade bir mecburiyet söz konusu: Ligde 13 vilayet tek takımla temsil edilirken, sadece İstanbul’un Avrupa yakasının 4 ekibi var. Onların 4’ünün de aynı hafta iç sahada olmaması için (yani kent hayatını felç etmemek için) BJK-GS-İBB ve Kasımpaşa’ya hazır toplardan kura hakkı tanınmış. Bu da doğal. Çünkü bu noktada ülke koşullarını, trafiği, güvenliği de hesaba katmak gerekiyor ister istemez.

Geçmiş yıllarda ayrıcalık tanınmış mıydı?
Geçmiş yıllarda üç büyüklerin tamamına kurasız olarak hazır toplar önden teslim edildiği için (örneğin 2010-2011’de FB’ye 1, BJK’ya 10, GS’ye 18 numaralı top önden verildiği için) bazı garip tesadüfler(!) oluşmuştu:
1) On sezondur İstanbul’un üç büyükleri, ilk 4 hafta birbirleriyle karşılaşmıyorlardı. Bu yılın ikinci haftasındaki BJK-GS maçı tam on sene aradan sonra bir ilk...
2) Fenerbahçe 2007-2010 sürecinde 4 sezonda üç kez GS-BJK-TS üçlüsüyle ilk yarıda iç sahada oynamıştı. Hatta bu derbiler hep 10-13 ve 17’nci haftalara denk gelmişti(!). Geçen yıldan itibaren bu döngünün de kırılmasına şahit olduk.
3) 2009-2010’da İstanbul-Ankara takımlarına ayrılan toplar ardışık olunca Beşiktaş ilk 9, Fenerbahçe son 13 hafta İstanbul-Ankara dışına çıkmamışlardı. Neyse ki artık gariplikler bu düzeyde değil...

Peki her şey çözüldü mü, son uygulama ideal midir?
“Büyük takımlar transferleri tamamlamadan ve Avrupa kupalarında ciddi turlara gelmeden derbi oynamak istemiyorlar” mitini artık unutmuş olmamız önemli bir gelişme... 26 Ağustos’ta BJK ile GS, ligin ilk derbisine muhtemelen transferlerini bitirmeden çıkacaklar. Burada hem büyük takım hocalarına, hem de Lig TV’ye birer tebrik. Bu saçmalıklardan bizi kurtardıkları için...
Ayrıca “Milli takım hocası, resmi maçlar öncesi derbi istemiyor” lafını da belli ki tarihe gömdük. Zira 12-16 Ekim’deki kritik Romanya-Macaristan maçlarımızın hemen öncesinde FB-BJK derbisi oynanacak. Bu noktada bir tebrik de Abdullah Avcı’ya.
Yalnız “ideale çok yaklaşmış fikstür” , hâlâ iki küçük soru işareti taşıyor:
1) İki Avrupa yakası büyüğü BJK ve GS, top seçimine sokulurken kâseye önceden belli iki top atılmış. Bu toplar önden belli olduğu için, iki kulüp hangi topu çekerse çeksin, ikinci haftada karşılaşacakları da belli oluyor!
2) Fenerbahçe (Kadıköy takımı olduğu için) diğer 13 kulüple eşit şartlarda kuraya sokulmuş, ama (kaderin garip bir cilvesi olsa gerek) Galataaray’la yine ligin son haftalarında karşılaşıyor. Bana gelen tepkilere bakarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, kamuoyundaki güvensizliğin en belirgin nedeni de bu...
Ayrıca Beşiktaş’ın son 18 yılda tam 17’nci kez ligi deplasmanda, Galatasaray’ın da son 15 senede 13’üncü kez içeride bitiriyor olması da başka bir garip tesadüf...
Son söz: Keşke TFF (Şampiyonlar Ligi’nde olduğu gibi) her takımı eşit şartlarda kuraya soksa... Eğer Beşiktaş (veya Kasımpaşa) tek sayı olan bir numara çekerse, Galatasaray (veya İBB’ye) içinde sadece çift sayıların olduğu yeni bir kâse konsa... Böylece kamuoyunun kafasındaki bu güvensizlik de tamamen (bir daha indirilmemek üzere) rafa kalksa... Harika olmaz mıydı?