Fenerbahçe ritmini arıyor
Dün akşam saat 19.00 olduğunda birçok Fenerbahçeli zor bir seçim ile karşı karşıya gelmişti.
Bir tarafta Avrupa’nın en büyük Kupası için final karşılaşmasına çıkan Kadın Basketbol takımı, diğer yanda da Süper Lig’de çok zor bir süreçten geçen ve her maçı final olan erkek futbol takımı...
Hangisini seçecekti?
Fenerbahçeli olmak bazen böyle bir seçimin içinde kalmaktır!
Saat 21.00 olduğunda Mersin’de Fenerbahçeli Kadınlar Kupayı kaldırırken; Olimpiyat Stadyumundaki futbol takımı da Karagümrük karşısında zor da olsa 3 puana ulaşıyordu.
Hiç kuşkusuz bu iki maçın aynı gün ve saate denk gelmesi nedeniyle; Kadın Basketbol takımının Avrupa’da üst üste iki defa şampiyonluğa ulaşması ile ilgili bu büyük başarının enerjisinin önemli kısmının futbola kayması bir şanssızlıktı.
Fenerbahçeli Kadın Basketbolcuları üst üste kazandıkları Euroleague Şampiyonlukları için tebrik ediyorum.
Dün Premier Lig’de şampiyonluk mücadelesi veren Liverpool Crystal Palace’a, Arsenal de Aston Villa’ya sahalarında beklenmedik şekilde yenilerek şampiyonluk yarışında çok önemli yaralar aldılar.
Süper Lig için çok da gerekli olmayan bu bilgiyi neden buraya alma gereği duydum?
Ligin boyu kısaldıkça takımların üzerlerindeki baskı artarken hiç beklenmedik puan kayıplarıyla yarış dışı kalmaları bu işin doğal sonuçlarından biridir.
Yarış stresini yönetebilmek, ayakta ve mücadelenin içinde tutunabilmek başarıya giden bu sürecin en önemli bileşenlerindendir.
Fenerbahçe bu süreci (futbolda) çok uzun yıllardan bu yana yönetemiyor!
Tıpkı Liverpool, Arsenal gibi...
Hiç kuşkusuz bu takımların mücadele etmek zorunda kaldıklarıyla Fenerbahçe’ninkiler aynı değil; hatta birçok tarafıyla değerlendirmek gerekirse sportif oldukları bile söylenemez.
Ancak bunun aynı zamanda öğrenilmiş bir ders olması da gerekiyor; yani Fenerbahçe’de Başkan, yönetici olmak bu bilinçle ve farkındalıkla ne yapması gerektiğini bilerek yarışın içinde takımını tutabilme misyonunu da yerine getirmektir.
Oyuncu, teknik adam, idareci, taraftar... Bunların hepsinin şikayetlerinden en sonra gelir Başkanın ve Yöneticilerininki.
Oysa, maalesef ön sırayı hep sonda kalması gerekenler aldı!
Olympiacos karşısında ilk yarı tüm oyun senkronizasyonunu yitirmiş bir Fenerbahçe izledik.
Aynı sorun dünkü maçın ilk yarısında da yaşandı.
Devamlılık, konsantrasyon, oyun ritmi, akışkanlık ve buna yakın diğer bileşenler.
Kaybederken bile öğrenilen ayrı bir süreçten söz ediyorum.
Fenerbahçe Konferans Ligi maçının ilk yarısını açık farkla kaybederken, ikinci yarısını kazandı. Belki o ikinci yarı turun geçmesini sağlayacak.
17 Mart tarihinden sonra 11 Nisan günü oynadığı Olympiacos maçına kadar geçen sürede arada sadece tek karşılaşma oynadı, Sarı Lacivertliler...
Bu bir futbol takımı için futbolsuz geçmiş fazlasıyla uzun bir zamandır.
Milli aralardan sonra kimi takımların yaşadığı sorunlar genelde bununla bağlantılıdır.
İlk yarı Karagümrük karşısında etkisiz bir Fenerbahçe izledik. Bunda Ligde bulunduğu pozisyon ile çelişkili bir mücadele sergileyen rakibinin diri oyununun da belirleyici olduğunu söylememiz doğru bir yaklaşım olur.
Dün Fenerbahçe maçı 3 puan ile tamamlamışsa kaleci Livakovic’in gösterdiği performans ve kurtardığı mutlak gollük şutların etkisi olduğu da başka bir gerçektir.
Hırvat kaleci geldiği günden bu yana ilk defa bir maçın kazanılmasında ön plana çıktı ki sezonun tam da bu noktasında form tutmasının çok önemli olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Özellikle Konferans Ligi maçlarını göz önünde bulundurursak...
Fenerbahçe’nin akışkanlık ve oyun ritmi sorunu yaşadığı son iki karşılaşmada İsmail Kartal’ın oyuncu tercihlerinin de belirleyici olduğunu bir başlık altında konuşmak gerekiyor.
İsmail Kartal bir teknik direktör olarak elindeki kadrodaki oyuncularına ister istemez (doğru/yanlış) bir şans veriyor.
Sezonun tam da bu noktasında ezberden kaçınmasını beklememek gerekiyor. Bu durum eleştirilebilir ama aynı pozisyonda birçok kişinin yapacağı tercihlerin de yakın olacağını göz önünde bulundurmalıyız.
Ancak Olympiacos maçında Kurunic-Zajc, Karagümrük karşısında Kurunic tercihleri maalesef istenen veya beklenen sonucu veremediler.
Szymanski’nin bile zorlandığı ve form olarak gerilediği bir yerde doğru oyuncuyu seçebilmek başlı başına bir teknik direktörlük başarısı ve aynı zamanda şansıdır.
Kurunic’in ilk yarı yakaladığı mutlak gol pozisyonunda vuruş anındaki temel sorunu özgüven eksikliğiydi. Kaleciyle karşı karşıya kaldığına inanamadığı gibi o yükü sırtlanmış olduğu için de sürekli bunu paylaşabileceği bir arkadaşı gelip gelmediğini iki defa kontrol etti. O golü kaçırdığı anda zaten penaltı kaçırmış kadar yıkıldı. Fenerbahçe tribünlerinin de kısa sürede oyuncunun oyundan düşmesi için elinden geleni esirgemediklerini de gördük.
İsmail Kartal her seferinde Samandıra’da bu oyuncularla birlikte yaşayan kişinin kendisi olduğunu belirterek kararlarına saygı duyulması gerektiğini belirtirken; nihai sonuçlarından da dersleri çıkardığını umuyorum.
Çünkü bazı tercihlerde ısrarcı olmak o oyuncunun daha da düşmesine sebebiyet verebilir.
TFF’nin yabancı VAR uygulamasının etkisini bu maçta iki kritik pozisyonda tecrübe etme şansımız oldu.
Maçı yöneten hakemin vermediği ve verdiği penaltı kararlarına VAR müdahale ederek hakemi kurtaran oldu.
Vermediği penaltıyı sahada görememesi ne kadar tuhafsa; penaltı kararına hükmettiği yerde devam eden kritik pozisyonu kesmesi de bir o kadar garipti. Sadece 1 saniye beklese ve düdüğü çalmasa belki hakemlik adına çok daha doğru bir sonuç ortaya çıkmış olacaktı.
Fenerbahçe çok kritik bir virajı dönmüş oldu.
Şimdi önünde çok daha zor bir rövanş maçı var.
Fenerbahçe ritmini arıyor diyebiliriz.