SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çağımızın Problemi : Kaygı Bozukluğu !

Kaygılar çoğu zaman gelecek veya şu andan gelir. O anda yoğun bir kaygı içine düşeriz. Bu durumdan nasıl kurtulacağımızı bilemeyiz. Bu durum yoğun bir sıkıntı yaşamamıza neden olur genellikle elimiz kolumuz bağlanır ve başka hiç bir şey yapamayız.

Kaygı bozukluğunu, nedensiz bir tedirginlik ve korku hali olarak tanımlayabiliriz. Kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde; sıkıntı, bunaltı, endişe ve korkuya benzer duygular vardır. Kişi bu durumu, ''kötü bir şey olacakmış hissi'' veya ''nedensiz bir korku''şeklinde ifade eder. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla görülür.

Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler bu durumu nasıl tarif ederler ?

- “Sıkıntı geliyor, tıkanıyorum, bunalıyorum ve boğulacak gibi oluyorum”.

- “Telefon ya da kapı çalsa çok heyecanlanıyorum ve kalbim hızla çarpmaya başlıyor. Çocuklarımın ya da yakınlarımın başına kötü bir şey gelmiş olabileceği düşüncesi ile çok endişeleniyorum”.

- “Nedensiz yere kalbim kötü kötü çarpıyor. Hemen aklıma kötü şeyler geliyor ve bende de mutlaka bir kalp hastalığı var diye düşünüyorum. Kaç kez gidip çeşitli tetkikler yaptırdım. Doktorlar bir şeyim olmadığını söyledikleri halde aynı belirtiler tekrar oluyor.”

- “Öyle şiddetli sıkıntı basıyor ki öleceğim, çıldıracağım ya da aklımı kaybedeceğim diye çok korkuyorum.Yerimde duramıyorum. Nefesim daralıyor, titriyorum”.

Fiziksel Belirtileri:

- Huzursuzluk, gerginlik, tedirginlik, sıkıntı, daralma

- Dikkatini toplayamama ve bir konu üzerine yoğunlaşamama

- Çabuk yorulma, uyku bozuklukları, kolay irkilme, tetikte olma

- Baş ağrısı, baş dönmesi, başta uyuşma ve sersemlik hissi

- Kulaklarda uğuldama, çınlama, görme bulanıklıkları

- Sık soluk alıp verme ihtiyacı,göğüste basınç, ağrı duyumları

- Kas ağrıları,midede şişkinlik, hazımsızlık, yanma ve ağrılar

- Bulantı ve kusmalar,barsak hareketlerinde düzensizlik,

- Sık idrara çıkma.

- Ağız kuruması, kalp çarpıntısı, nefes darlığı,

- Kişinin mesleki ve ailevi yaşantısını etkilemeye başlamışsa,

- Kişilerarası ilişkilerinde zorluklar oluşturuyorsa,

- Gün içinde çok sık karşısına çıkıyor ve gününün büyük bir bölümünü kapsıyorsa,

Ruhsal belirtileri:

- Unutkanlık

- Aklın sisli, bulanık olması

- Aşırı uyanıklık hali (hipervijilans)

- Depresonalizasyon

- Derealizasyon

- Dikkati toplayamama

- Önemli olayları hatırlayamama

- Düşünce duraklamaları, bloklar

- Objektif düşünme güçlüğü

- Nedenselleştirme güçlüğü

- Kontrolünü yitirme korkusu

- Başa çıkamama korkusu

- Fiziksel zarar görme ya da ölüm korkusu

- Aklını yitirme korkusu

- Başkaları tarafından yanlış değerlendirme korkusu

Kişi bu duygulanımını kontrol edemiyor ve başa çıkamıyorsa, en az 6 aydır bu durumları yaşıyorsa Kaygı Bozukluğu olma olasılığı yüksektir.

Kaygı Bozuklukları:

- Ayrılma kaygısı bozukluğu

- Seçici konuşmazlık(mutizm)

- Özgül fobi

- Toplumsal kaygı bozukluğu(sosyal fobi)

- Panik bozukluğu

- Agarofobi

- Yaygın kaygı(anksiyete) bozukluğu

- Maddenin ilacın yol açtığı kaygı bozukluğu

- Başka bir sağlık durumuna bağlı kaygı bozukluğu

- Tanımlanmış diğer bir kaygı bozukluğu

- Tanımlanmamış kaygı bozukluğu

Ne Yapılabilir?

- Kaygı bozukluğunun en iyi ilacı egzersizdir. Egzersiz doğal bir stres azaltıcı ve kaygı düşürücüdür. İlla bir spor salonuna gitmeniz gerektiğini düşünmeyin. Açık havada yarım saat tempolu yürüyün, evde yapabileceğiniz hareketleri deneyin. Tenis, futbol gibi sosyalleşebileceğiniz sporlar ve farklı ortamlar modunuzu değiştirecektir. En önemlisi sevdiğiniz bir aktivite bulup düzenli devam etmeniz.

- Korkuları not etme: Kaygı nöbeti sırasında yaşanan korkuları kişi not alarak olumsuz düşüncelerden hızlı bir şekilde kurtulabilmektedir. Bu nedenle bu düzeydeki kişilerin bir not defterine nöbet anındaki korkularını yazmaları faydalı bir hareket olmaktadır.

- Endişelenme periyotları oluşturma: Kaygı bozukluğu olan kişilerin bu rahatsızlıktan kurtulabilmek için bir takım çalışmalar yapması gerekmektedir. Periyotlar oluşturma da bunlardan bir tanesi olmaktadır. Kişi oluşturduğu özel periyotlarla kaygıya neden olan şeyleri düzeltmeye çalışır. Bu periyotlar gün içerisinde aksatmadan uygulandığı sürece son derece faydalıdır. Kişinin bu periyotlar dışında endişe duymayı engellemesi gerekmektedir.

- Rahatlama teknikleri uygulama: Kişinin rahatsızlığının farkında olarak nöbetler sırasında rahatlatıcı davranışlar sergilemesi olarak ifade edilmektedir. Bu belirli aralıklarla kaslar gevşetme, derin nefes alıp verme, güzel anları düşünmeye çalışma, hoşa giden şeyleri yapmaya çalışma gibi etkinlikler olabilmektedir.

- Sağlıklı beslenme alışkanlığı edinme: Her rahatsızlığın tedavisinde ve önleminde olduğu gibi kaygı için de sağlıklı beslenme önemli olmaktadır.

- Şüpheyi kabul edin. Ne yazık ki, ters gidebilecek şeyler hakkında endişelenmek hayatı daha öngörülebilir kılmamaktadır. Bu sadece sizi o anda gerçekleşen güzel şeylerden mahrum bırakır. Şüpheyi kabul etmeyi öğrenin ve yaşam sorunları için acil çözümler beklentisinde olmayın.

- Alkol ve sigarayı azaltın. Bunlar kaygıyı azaltmaz, arttırır.

- Uyku sürenizi dengeleyin. Uyku eksikliği kaygılı düşünce ve hisleri şiddetlendirebilir. Bu nedenle 7-9 saat boyunca sağlıklı bir şekilde uyumaya çalışın.

- Eğer kaygıya bağlı fiziksel belirtiler arttıysa, bir sağlık kontrolü yaptırmayı düşünün.

Kendi çabalarınız sonuç vermediğinde ve endişe, korku veya kaygı nöbetleriniz büyük sıkıntılara neden olacak ve günlük yaşamınızı bozacak kadar şiddetli olduğunda profesyonel yardım almanız gerekmektedir.

Instagram: instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

Çocuğum Madde mi Kullanıyor?

Çoğumuzun kendine yakın görmediği madde bağımlılığı sorunu, aslında zannedildiği gibi uzağımızda değildir. Madde bağımlılığı çoğu kez sigara ile başlayan alkol ve diğer bağımlılık yapıcı maddelerle devam eden bir zincir gibi etrafımızı sarmaktadır. Madde bağımlılığı sadece bağımlı bireylerin değil ailelerinin ve toplumun hayatını da olumsuz etkilemektedir. Bağımlılık devam ettikçe bireydeki fiziksel, ruhsal ve davranışsal sorunlar giderek artmaktadır. Bu süreçte çocuğa/gence en büyük desteği verecek olan ailedir. Ne yazık ki aileler çocuklarının madde kullanımını çok geç öğrenmektedirler.

Ergenler, madde kullanmaya başlama açısından önemli bir risk grubu oluşturmaktadır. Yapılan birçok araştırmada maddeye başlama yaşı olarak 12-24 yaş aralığı göze çarpmaktadır. Özellikle ergen çocukları bulunan ailelerin bu süreçleri daha başlarına gelmeden öğrenmeleri ve böyle bir durumla karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri çok önemlidir.

Madde Bağımlılığı Nedir?

Bağımlılık yaratan maddeye kısa veya uzun süre maruz kalma sonucunda kişinin kullandığı maddeyi birçok kez bırakma girişiminde bulunmasına rağmen bırakamaması, giderek madde dozunu arttırması, kullanmayı bıraktığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması durumudur. Madde bağımlılığı, kişinin zarar görmesine rağmen madde kullanmayı sürdürmesi, zamanının büyük bölümünü madde arayarak geçirmesi sonucu geliştirilen patolojik bir süreçtir.

Bağımlılıkta dört ana unsur vardır:

- Her durum ve koşulda maddenin alınması için engellenemeyen bir arzu ve isteğin bulunması,

- Devamlı olarak kullanılan dozun arttırılması zorunluluğu (Tolerans).

- Madde kesildiğinde ya da azaltıldığında onun etkilerine karşı psikolojik ve fizyolojik ihtiyacın bulunması (Yoksunluk belirtileri).

- Fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımının sürdürülmesi.

Çocuğumun Madde Kullandığını Nasıl Anlayabilirim?

- Anormal derecede uyku ve uyuşukluk hali

- Ani ruhsal değişiklikler

- Konsantrasyon eksikliği, hafıza kaybı, baygınlık, halisünasyonlar

- Okul, iş, eski arkadaşlara ve hobilere ilgi eksikliği

- Okul başarısında düşüş

- Geç saatlere kadar uyanık kalma

- Faaliyetler ve nerede olduğu hakkında gizlilik

- Yalan söyleme ve hırsızlık

- Yeni ve tuhaf arkadaşlar

- Son moda ve sıra dışı kıyafetlere düşkünlük

- Elbiselerde ya da vücutta alışılmadık kokular, lekeler ve işaretler

- Alışılmadık tozlar, kapsüller, tabletler, enjektörler, iğne tarzı şeyler ya da yakılmış boya incelticiler, tırnak cilaları

- Borç para alma da artış ya da sık sık harçlık isteme

- Arkadaşlarla sohbette şifreli ve gizli konuşmalarda artış

AİLELER NELER YAPABİLİR?

- Madde bağımlılığı tehlikesi ile ilgili olarak bilinmesi gereken en önemli husus anne

babanın çocuğuna iyi bir model olmaları gerekliliğidir. Örneğin gereksiz

ilaç kullanımı engellenmeli, alkol ve sigara çocuğun bulunduğu ortamlarda

kullanılmamalıdır.

- Çocuğa hayır diyebilme becerisini kazandırılmalı, istemediği durumlarda özellikle

arkadaş baskısına karşı “hayır” deme becerisi öğretilmelidir.

- Her anne baba çocuğuyla koşulsuz ve sağlam bir sevgi ilişkisi kurmalıdır. Çocuğa

özgüven kazandırılmalı, yaşına uygun kurallar konulmalı ve bu kurallara öncelikle

anne baba uymalı, çocuğa iyi örnek olmalıdır.

- Ebeveyn kendini çocuğunun yerine koyarak onun duygularını anlamaya çalışmalıdır.

Çocuk konuşurken onu dinlemeli konuyla ilgili sorular sorarak onunla ilgilendiğini

belli ettirmelidir. Konuşma sırasında söylenenlere tepkili yaklaşmak, hemen öğütler

vermek, kestirme öneriler sunmak doğru değildir.

- Bağımlılığı olan çocuklarda sorumluluk alma ve sorumluluklarını yerine getirme oranı

çok düşüktür. Genellikle sorumluluklarını başkalarına yüklemeye çalışırlar. Bu

nedenle çocuk doğduğu andan itibaren sorumluluk duygusunu verebilmek onu madde

bağımlılığından uzak tutmada en önemli unsurdur.

- Çocuğun vaktinin büyük bir kısmı okulda geçmektedir. Okul yaşantısını

desteklemenin en iyi yolu o gün neler yaşadığını, derslerde neler yaptığını anlatacağı

bir zamanı çocuğa ayırmak olacaktır.

- Ebeveynler, maddelerin özellikleri, etkileri ve yarattığı olumsuz sonuçlar hakkında

bilgi sahibi olmalı, yanlış ve eksik bilgilerle çocuğa yaklaşmamalı, çocukla

maddelerin kötü etkileri hakkında konuşmalıdırlar.

- Aile bağları ve aile içi iletişim güçlü tutulmalı, ailede güven, sevgi ve saygı ortamının

olmasına özen gösterilmelidir.

- Anne-Baba, özellikle ergenlik döneminde görülen güç savaşlarından kaçınmalı,

sakinliğini koruyarak çocuğuna doğru örnek olmalıdır.

- Çocuklara sorun çözme becerileri öğretilmeli olumlu davranışlar takdir edilerek

pekiştirilmelidir.

- Anne ve baba, çocuğu ev içinde ve dışında gözlemlemeli, çocuğun arkadaş çevresi ve

gittiği ortamlar hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Bunu yaparken suçlayıcı ve takip edici

tarzda olunmamalıdır.

- Çocuğun televizyonda hangi programları izlediği, internette ne tür sitelere girdiği

gözlemlenmelidir. Bu konuda seçici olması gerekliliği iletilmelidir.

- Ebeveyn çocuğuyla açık, duygularını anlamaya dönük ve güvenli iletişim kurabilmeli,

çocuğun gelişim sürecinde yaşadığı problemlerde destekleyici, yol gösterici

yaklaşımlarda bulunmalıdır.

- Çocuğa yönelik koruyucu, bağımlı, otoriter, baskıcı veya ilgisiz tutumlardan

kaçınmalı tutarlı bir disiplin anlayışı benimsenmelidir.

- Aile içinde belli kurallar olmalı tüm aile bireyleri bu kurallara uymalıdır. Ev içinde

konulan kurallar mantıklı, tutarlı ve sınırları belli olmalıdır. Kuralların nedenleri

çocuğa açıklanmalıdır.

- Ebeveyn çocuğunu başkalarıyla kıyaslamamalı gösterdiği ilerlemeyi onun

kapasitesine göre değerlendirmelidir. Çocuklar, gelişim döneminde olumlu tepkilere

çok fazla ihtiyaç duyarlar. Cesarete ve övgüye çok ihtiyaç duyarlar, övgü

almadıklarında siner içe kapanırlar.

- "Ben senin yaşındayken bu şekilde davranmazdım”, “senin için en iyisinin ne

olduğunu biliyorum”, “Benim sözüm bitmeden konuşma'' gibi cümleleri azaltılmaya

çalışılmalıdır. Bu tür konuşma biçimi iletişimi engeller ve ebeveyn çocuk arasındaki

ilişkinin kopmasına neden olabilir.

- Çocuğa karşı kabul edici ve sabırlı olunmalı, onun bakış açısını, değerlerini ve

duygularını göz önüne alarak anlamaya çalışılmalıdır.

- Çocuğun kendini tanıması, ifade etmesi ve yeteneklerinin farkına varması için ortam

sunulmalı, boş zamanlarını yaşına uygun sosyal aktivitelerle değerlendirmesi için

yönlendirilmelidir.

- Çocuğun da ayrı bir birey olduğunu unutulmamalı ve ona yaşına uygun davranılarak,

bazı konularda onun da fikri alınmalıdır. Onun da birtakım kurallara, yönlendirmelere

ihtiyaç duyduğu unutulmamalı, yaşına uygun sorumluluklar verilmeli, fikirlerine

değer verildiği ona hissettirilmelidir.

- Anne-baba öfke kontrolü ve çatışma çözme konusunda kendini geliştirmeli ve yeni

beceriler edinmelidir.

- Ebeveyn, çocuğunun öğretmenleriyle işbirliği içinde olmalı, çocuğun okuldaki

durumu(dersleri, davranışları, arkadaş grubu vs) hakkında bilgilenmelidir, sadece

problem olduğunda değil her zaman okulla iletişim halinde olmalıdır.

Instagram: instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

Çocuklarda Saldırganlık Davranışı

Saldırganlık; her insanda potansiyel olarak var olan kimi zaman denetimimiz altına alabildiğimiz, kimi zaman ise kendimizi engelleyemeyerek dışa vurduğumuz itici bir güçtür. Genellikle yetişkin olarak bizler, içimizdeki bu potansiyel gücü çoğunlukla denetim altına alabiliriz. Denetim altına almamızı sağlayan etkenler arasında; kişilik yapımız, içinde yaşadığımız çevre ve kültür, ahlaki değerlerimiz, ailemizden aldığımız öğretiler, iletişim becerilerimiz ve öz denetimimiz vb. gibi hem içsel hem de dışsal faktörler yıkıcı davranışlarımızı etkiler ve belirler.

Freud'a göre, saldırganlık insanda güdüsel olarak yer alan iki kuvvetli dürtüden biridir. Çocukların büyük çoğunluğu engellendiklerinde veya kendilerine zarar verildiklerinde kendilerini korumak için saldırgan davranışlarda bulunabilirler. Bu durumlarda saldırgan bir yapıya sahip olduğu düşünülemez; çünkü saldırgan bir kişiliğe sahip olan çocuklar, olur olmaz durumlarda ve zamanlarda saldırıya geçerler. Çocuğun saldırgan bir kişilik geliştirdiği yargısına varmak için, zarar verici ve rahatsız edici eylemlerin sıklığı normal değerlerin üstünde seyretmelidir.

Çocuklarda saldırganlık biçimlerine baktığımızda; tekme atma, itme, oyuncakları parçalama, oyun esnasında arkadaşlarına ve çevresine karşı agresyon sergileme, ısırma, saç çekme, tükürme, cimcik atma, sırasını beklemekte agresif bir şekilde ifade ederek zorlanma, kurallardan hoşnut olmama, özel muamele görmeyi arzuladığında ve yerine gelmediğinde akranlarına ve yetişkinlere karşı olumsuz davranış problemleri gösterme, sınıf düzenine uyum sağlayamama şeklinde görülmektedir.

Bu tür davranış problemleri; hem akran gruplarının yer aldığı sınıf ortamında görülebileceği gibi, çocuğun ev ve dışarıdaki ortamında da (örneğin, sokaktaki hayvanlara eziyet etme, şiddet içeren oyun ve çizgi filmlere yönelme gibi) gözlenmektedir.

Çocukların , yetişkinlere nazaran öz denetim ve sorun çözme becerileri, yaş ve gelişimsel düzeyine göre daha azdır. Çoğunlukla bu yaş grubundaki çocuklar daha çok aile ve çevresindeki gördüğü iletişim biçimleri ve yetişkinlerin gösterdiği davranışları doğru olarak benimseyip modeller ve ona göre ortaya çıkarır. Çocuğun olumsuz bir olaya şahit olması (evde yaşanan gerilimler, kavgalar), çocuğun kendini ifade etmesine izin verilmemesi ve değersiz hissi yaratması, ailenin; çocuğa kendini korumasını yanlış bir şekilde ifade etmesi(akran veya öğretmenlerine karşı), çocuğun olumsuz davranış sergilediğinde fiziksel ve psikolojik olarak (azarlanma, vurma) davranışa maruz kalması çocuktaki saldırgan davranışları tetiklemekte ve saldırganlık davranışının artmasında büyük bir rol oynamaktadır.

Bu tür agresif tepki ve davranışları gözlemlediğimizde, ebeveyn olarak ilk olarak kendi iletişim biçimimizi, bir davranışa verdiğimiz tepkileri gözden geçirmeliyiz. Aynı zamanda, çocuğumuza suçlayıcı davranıp, davranışı baskı şeklinde engellemenin uzun süreçte faydasının olmayacağını bilerek yaklaşmamız gerekir.

ÇOCUĞUMUZ SALDIRGANLIK DAVRANIŞI SERGİLEDİĞİNDE NE YAPMALIYIZ?

- Çatışmaları, uzlaşarak çözmek biz yetişkinler için bile bazen kolay bir durum değildir. Bunun için öncelikle kendi yaşamımızda bir problemle karşı karşıya kaldığımızda öncelikle pratik yapmalıyız. Çocuk, bir beceri veya yetenek gerektiren bir aktiviteyi başarabilmek için nasıl uğraşıyorsa, aynı bilinç ve özveri ile yaklaşım sergilemeliyiz.

- Biz yetişkinler, çocuklarımızın her davranış ve tutumunda ayna görevi görürüz. Dolayısıyla bizim bir olaya yaklaşma biçimimiz onlar için model oluşturur. Çocuğun yanında iken davranış ve tepkilerimize dikkat etmemiz gerektiğini unutmamalıyız.

- Aile olarak çocuğun saldırganlık gösterdiği davranışları engellemek kadar, çocuğun olumsuz davranışı gösterdiği anda gülmek, dalga geçmek gibi davranışlar, saldırganlığı pozitif etkileyebilir. ‘Benim çocuğum herkesten ve her şeyden önemlidir’ anlayışı ile yaklaşmak çocuğun ileride sorun yaşamasını daha çok arttıracaktır. Unutmayın ki; sosyal bir çevrede, aidiyet duygusu ile yaşıyoruz. Çocuğunuzun dışlanmasına sebep olmamakta fayda var.

- Çocuklarınızda kızgınlık duygusu hissettiğinizde, onunla sağlıklı iletişime geçebilmek, duygusunu ifade etmesine izin verebilmek önemli ve gereklidir. (Ne oldu? Ne düşünüyorsun? Ne hissediyorsun? Seni kızdıran şey ne? vb.) Kızgınlığın normal bir duygu olduğunu ifade edin. Fakat kızgınlığımızı ifade ederken gösterdiğimiz bazı davranışların kabul edildiğini, bazılarının da kabul edilemez olduğunu belirtin.

- Anne - baba ve yakın çevre saldırgan davranışlara karşı tolerans göstermemelidir. Çocuğun istekleri bu tip davranışlar yapılınca yerine getiriliyorsa, çocuk isteklerini yaptırmada saldırganlığı araç olarak görmeye başlar.

- Çocuk başka çocuklarla kıyaslanmamalıdır. (bak arkadaşın senin gibi tepkiler veriyor mu, o çok uslu ve zeki bir çocuk vb.) Kıyaslama kişinin içindeki şiddeti artıran bir durumdur.

- Saldırganlığa yol açan duygunun dağıtılmasında çocuğun içindeki enerjiyi boşaltması önemlidir. Çocuğun dışarıda oynamasına izin verilmelidir. Ayrıca yumruklanabilen kil, resim çizme ve boyama, futbol/basketbol gibi sporlar yaptırma kızgınlık duygularını kontrol altına almayı sağlayabilir.

- Çocuğun olumlu davranışını görüp pekiştirmek, olumsuz davranışını görmezden gelmek önemlidir.

- Anne - babalar saldırganlığa eğilimli çocuğun televizyonda ya da diğer kitle iletişim araçlarında şiddet ve saldırganlık içeren görüntüleri izlemesini engellemeli ve bunları model almasına izin vermemelidir.

- Çocuğuzun saldırganlık davranışını tetikleyen sebepleri gözlediğinizde, durumu fırsata çevirerek bu konuyu konuşun ve ona sorular yöneltin. Sorularına dürüstçe cevaplar verin, onun anlayacağı yalınlıkta, kavga eden insanların nasıl göründüğünü, neden anlaşamadıklarını vb. tartışın.

- Sınıf ortamında, çatışmaları çözebilmek daha zordur. Bu sebeple okullar önemli bir modeldir. Öğretmenin, çocuklar arasındaki diyaloğu arttırabilecek etkinlikler yapması önemlidir.

- ‘Ben dili’ her zaman önem arz etmektedir. Anne - babalar, çocuklarla iletişim kurduğunda (Arkadaşının canı yandığında rahatsız oluyorum, üzülüyorum vb.) ‘sen dili’ kullanarak suçlayıcı olmaktansa ‘ben dili’ni kullanarak, olumsuz davranışa atıfta bulunmalıdır.

- Çocuğa davranışlarının olumsuz sonuçları gösterilmelidir. Saldırgan davranışları ile hiç bir şey elde edemeyeceğini gösterilmeli ve yaşatılmalıdır. (Aile fiziksel ve sözel olarak olumsuz bir davranışta bulunmamalıdır).

- Çoğunlukla agresyon ve saldırgan davranışlar gösteren çocuklar geldiğinde verdiğimiz ev ödevlerinden biri olan, ya öfke yoluna çıkarsa ödevi, çözüm odaklı terapi de kullanılan, özellikle problemle çocuk arasında bir mesafe koymak gerektiğinde kullanılabilir.

''...Sakinleşmenin iyi bir yolu mola vermektir. Mola vermek olumlu ya da olumsuz şeyleri düşünmemek anlamına gelir. Zihninin ve bedeninin toparlanması için, içinde bulunduğun durumdan uzaklaşmak demektir. Kendine ‘şimdi mola verdim. Bu konuyu sonra düşünürüm’ de. Sonra da aklına başka bir şey getirmeye çalış. Bazı çocuklar kitap okuyarak mola verirler. Bazıları basket oynayarak mola verirler. Sinirlendiğinde sana nelerin iyi geleceğini düşün. Sorunlarının kocaman uçan balonun içinde uzaklara gittiğini hayal edebilirsin. Ya da en sevdiğin şeylerden birini aklına getirebilirsin''

- Çocuklarda öfke ve saldırganlık durumlarında anne-baba olarak çözüm bulamıyorsanız profesyonel destek almak önemlidir.

- Ve en önemlisi, sabretmektir. Olumsuz bir davranış esnasında gösterdiğimiz sabır ve kendimizi denetlememiz, çocuğa olumlu davranışı öğreterek, olayların saldırgan bir şekilde çözemeyeceğini gösterir.

Instagram: instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

İçinizdeki Düşman: Depresyon!

Genel tanımı ile depresyon kişinin düşüncelerini, duygularını, davranışlarını ve fiziksel sağlığını etkileyebilecek düşük duygu durumuna ve günlük faliyetlerden kaçınma haline verilen isimdir. Depresyon, zannedilenin aksine, toplumun ortalama yüzde 20-30’unun hayatı boyunca karşılaştığı bir durumdur.

Depresyon kendini en belirgin biçimiyle mutsuzluk/üzüntü, işe, sosyal ilişkilere ve aktivitelere karşı ilgi kaybı olarak göstermektedir. Depresyon yaşayan bireyin günlük aktivitelerde sorun yaşadığı ve işlevselliğinde düşüş meydan geldiği görülmektedir. Depresyonun duygu-düşünce-davranış üçlüsü üzerinde dramatik etkilerinin olduğu gözlenmektedir. Depresyon rahatsızlığını yaşayan bir kişi genellikle üzüntü ve umutsuzluk duygularını şiddetli derecede günlerce ve haftalarca yaşayabilir. Bu olumsuz veya negatif duygu durumlarının yanı sıra kişinin çalışabilme becerisi, günlük olarak beslenmesi ve uyku düzeni gibi bedensel ihtiyaçlarını karşılama düzeninde de bozulmalar olabilir. Depresyonda olan bir kişi ayrıca genellikle umutsuz olmaya ve kimsenin kendisine yardım edemeyeceğini düşünmeye eğilimlidir. Bu olumsuz duygularla beraber kendini suçlama, insanlardan uzaklaşma, sosyal etkinliklerden kaçına ve tamamen kendi içine kapanıp yalnızlığa yönelerek kendi yaşamına son vermeyi bile düşünebilir.

Bir çok psikolojik veya ruhsal rahatsızlıkta olduğu gibi depresyon rahatsızlığı da kendi içinde birkaç türe ayrılır. Ancak en yayın türleri Majör Depresyon ve Distimi olarak adlandırılan kronik depresyon türleridir. Bunun yanında kendi içinde belirtileri farklılaşan çeşitli depresyon türleri de vardır.

Majör Depresyon: Çalışamama, uykusuzluk, yemek yiyememe, bir zamanlar keyif alınan aktivitelerden artık zevk alamama, çevrede gelişen olaylara karşı ilgisiz kalma gibi şiddetli düzeyde ruhsal çöküntü belirtileri ile karakterize olan bir ruhsal rahatsızlıktır.

Distimi (Kronik Depresyon): Distimi, diğer adıyla kronik depresyon, uzun bir süredir devam eden (Genellikle 2 yıl ve Daha fazla süren) depresif duygu durumudur. Majör depresyona göre semptomları ve belirtileri daha hafif olabilir ve günlük yaşamı etkilemiyor gibi görünebilir.

Atipik Depresyon: Depresyonda sık sık üzüntülü ve mutsuz ruh hali gözlenirken Atipik depresyonda genellikle aşırı uçlardaki bazı davranışlar dikkati çeker. Örneğin aşırı yorgunluk, sık sık yemek yeme, yaşanılan olay veya durumlara karşı verilen tepkilerde ani olarak şiddetlenen veya iyileşen ruh hali en sık görülen belirtiler arasındadır.

Bipolar Bozukluk ve Manik Depresyon: Ruh sağluğu alanında Bipolar Bozukluk teriminin yerine bazen de manik depresyon terimi kullanılır. Manik Depresyon, taşkın ya da şiddetli öfke sevinç veya neşe durumunu ifade eder. Genellikle duygularda sürekli bir şekilde değişken durum söz konusudur. Aynı zamanda öfke, tahammülsüzlük, aşırı talepkar olma veya isteme,”bencillik” söz konusudur. Kişinin düşünsel düzeyde benlik saygısında artma ve diğer deyişle kendini aşırı büyük ve değerli görme, yüksek sesle konuşma, konuşmalarda ve çağrışımlarda hızlanma, dikkatte artma ancak kontrollü dikkatte azalma ve düşüncelerde dağınıklık gibi durumlar söz konusudur. Bedensel veya fiziksel olarak da bitmez tükenmez bir enerji hali, aşırı iştahta bozulmalar ve yüksek sesle konuşmaya bağlı ses kısıklığı ve hipertansiyon görülebilir.

Mevsimsel Depresyon: Kış depresyonu, mevsimsel afektif bozukluk ya da mevsimsel duygu durum bozukluğu olarak da bilinen bu rahatsızlık özellikle her yıl sonbahar ve kış aylarında görülebilmektedir. Bazen ilkbahar ve yaz mevsiminde oluşan tipi de olabilmektedir. Depresyona ait belirtiler mevsimsel depresyonda da görülebilir.

Postpartum (Doğum Sonrası) Depresyon: Genellikle yeni anne olanlarda doğumdan sonraki bir ay içinde majör depresyon semptomlarının veya belirtilerinin sergilendiği bir rahatsızlık türüdür.

Psikotik Depresyon: Depresyonun bir türü olan psikotik depresyonda psikozun sanrılı düşünceleri veya diğer belirtilerine depresyon belirtileri eşlik eder. Psikotik depresyonda halüsinasyon (Varsanı) ve sanrılar (Hezeyan) görüldüğü için bu rahatsızlığı yaşayan kişilerde genellikle gerçeklikten kopma görülebilir. Halüsinasyonlar veya sanrılar, gerçek bir ortamda belirli bir duyuma yola açabilecek hiçbir uyaran (örneğin, bu bir nesne olabilir) yokken kişinin bunu duyumsadığına inanmasıdır. Sanrı ise kişinin kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması veya yaşamasıdır. Sanrıların içeriğinde yetersizlik, günahkarlık ve suçluluk, hataları nedeniyle kendisinin veya başka insanların başına felaketlerin gelebileceği gibi içerikler olabilir.

Depresyonun çeşitli yüzleri vardır. Ancak çoğu hastalarda görülen belirli tipik şikâyetler (= septomlar) vardır. Bu şikâyetlerden ne kadarının bir hasta tarafından hissedildiği ve bunların ne kadar güçlü olduğu kişiden kişiye değişmektedir. Depresyon diyebilmek için aşağıdaki kriterlerin en az beşinin en az iki hafta boyunca sürüyor olması gerekir. (1. ve 2. kriter mutlaka bulunmalıdır.)

Yaygın olarak görülen depresyon belirtileri;

- Depresif duygu durumu (Mutsuzluk/üzüntü, boşluk duygusu, umutsuzluk)

- Rutin aktivitelere karşı ilgi ve istekte azalma

- Yorgunluk, enerjide azalma

- Uyku düzeninde bozulma

- İştahta değişim (daha az ya da daha çok yeme)

- Düşünme, konuşma ve fiziksel hareketlerde azalma

- Cinsel ilgide azalma

- Geçmişe dair suçluluk ve pişmanlık duyma

- Konsantrasyon problemleri yaşama

- İntihar düşünceleri

- Fiziksel problemler, ağrılar

Depresyondan kurtulmanın anahtarı birkaç küçük adımla başlamak ve oradan onu yavaşça ilerletmektir. Bunu sahip olduğunuz kaynaklar üzerinden yürütün. Çok fazla enerjiniz olmayabilir, fakat muhtemelen sevdiğiniz birini aramak için telefonu kaldırmak ya da apartmanın etrafında küçük bir yürüyüş yapmak için yeterlidir. Bir kereliğine bir gününüzü ayırın ve her bir başarınız için kendinizi ödüllendirin. Adımlar küçük görünebilir, fakat hızla ekleneceklerdir. Ve depresyondan kurtulmak adına kullandığınız tüm enerjiniz için, çok daha fazla geri dönüş alacaksınız.

Depresyondan Kurtulmak İçin..

- Yakınlarınız ve özellikle aileniz ile daha fazla vakit geçirin.

- Duygularınızı ifade edin, diğer insanların ne hissettiğine verdiğiniz önem kadar kendi duygu ve ihtiyaçlarınızı da gözetin.

- İhtiyacınız olan desteği almak depresyon üzerindeki sisi kaldırma ve onu uzaklaştırmada büyük bir rol oynar.

Kendi açınızdan, perspektifliği korumak ve depresyonu yenmek için gerekli çabayı sürdürmek zor olabilir, fakat depresyonun doğası yardıma ulaşmayı zorlaştırabilir. Ancak izolasyon ve yalnızlık depresyonu daha da kötüleştirir, bu yüzden yakın ilişkileri korumak ve sosyal aktiviteler önemlidir.

- Hoşlanmasanız bile sosyal aktivitelerde bulunmaya çalışın. Genellikle depresyondayken, kabuğuna çekilmek daha rahat hissettirir, ancak diğer insanların çevresinde olmak size daha az depresyonda hissettirecektir.

- Depresyon döngüsünü unutmayın! Depresyonda çoğunlukla kişinin bir şey yapma isteği olmaz, uyuma isteği olur ve yaptığı şeylerden zevk almaz. Eğer belirtileri besleyecek şekilde evde oturup, hiçbir şey yapmaz ve içinizden gelmesini beklerseniz depresyonun seviyesini artırabilirsiniz. Bu sebeple mümkün olduğunca böyle durumlarda zevk almasanız da faaliyetlerinizi sürdürmeye devam edin.

- Önemli karar almaktan kaçının. Hayatınız için önemli olan bir konuda karar vermeyin. Bu süreçte sağlıklı karar veremeyebilir sonucunda pişmanlıklar yaşayabilirsiniz.

- Hayatınızı basitleştirin. Üstesinden gelemeyeceğiniz hedeflere yönelmek yerine kolay halledebileceğiniz, az şeyler yapın. Büyük sorumluluklar almayın.

- Geçmişe odaklı olmayın. Geçmiş hatalar üzerinde durup problem odaklı yaklaşmayın.

- Kendinize zaman tanıyın. Eskisi gibi olmanız biraz zaman alacaktır. Bu süreçte yılmayın, pes etmeyin.

- Spor Yapın. Spor yapmak endorfin hormonunun artmasını sağlayarak sizi iyi hissettirecektir.

- Sağlıklı ve düzenli beslenin.Hem beynin hemde vücudun etkin çalışması için sağlıklı beslenme şarttır.

- Uyku düzeninizi sağlayın. Gece geç saatlere kadar oturup sabaha karşı yatıp akşamına uyanmak size depresyondan çıkmak için pek de fayda sağlamaz. Bu beden sağlığını da etkiler.

- Olumlu duygu ifadelerini artırın. Olumsuz duygu ve düşüncelerinizi yerinde ve zamanında, uygun dozda ifade etmekten kaçınmayın. Unutmayın ki zamanında sergilenen uygun ifade ve aktif davranış, birikimi engelleyecek ve küçük artçı depremler büyük depremin önüne geçecektir.

- İyileşme sürecinde dalgalanmalar olabilir ve zaman zaman depresif belirtilerde artış görülebilir. Bunu normal karşılayın.

- Aile üyelerinin beraber vakit geçirmeleri önemlidir. Zaman geçirme ev içerisinde ufak bir aktivite ile sağlanabileceği gibi ev dışında da yapılan aktiviteler ile de sağlanabilir.

- Depresyon için bir destek grubuna katılın. Depresyonla uğraşan diğer insanlarla birlikte olmak izolasyon hissinizi azaltmada, uzun bir yol olabilir. Ayrıca her birini, deneyimlerinizi paylaşma ve nasıl başa çıkılacağı konusunda avsiye alma ve verme konusunda teşvik edebilirsiniz.

- Şikayetleriniz hala devam ediyorsa profosyonel yardıma başvurun ve destek alın.

UNUTMAYIN Kİ '' Sizi doğal olarak üzen birşeyi, depresyona dönüştürmenin en etkili yolu, başınıza gelen şey için sadece ve sadece kendinizi suçlamaktır. Kendinizi suçlamayın.''

Instagram: instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

Aile Terapisi Nedir? Hangi Durumlarda Başvurmak Gerekir?

Bireylerin diğer insanlarla kurdukları ilişkiler, ruh sağlıkları ve duygusal doyumları açısından çok önemlidir. Özellikle ebeveyn, eş ve çocuklar gibi kişilerle kurulan yakın ilişkilerde, bu rol daha belirgin bir hal alır. Bu yakın ilişkilerden birisi olan aile ilişkisinde, aile bireyleri zaman zaman çatışmalar, zorlu ve sıkıntılı dönemler yaşayabilirler.

Sağlıklı aile, yoluna çıkan her türlü soruna karşın büyümeye ve gelişmeye devam eden ailedir. Bu aileler işlevlerini yerine getirebilen ailelerdir. Sağlıksız işlev gösteren ailelerde; rollerin birbirine karışması, ailedeki hiyerarşinin bozulması, çatışma yönetiminde yetersizlik, problem çözme becerilerinin azlığı, iletişimde birbirine karışık mesajlar verme gibi özellikler görülür. Aile sisteminde bu tür problemler olduğunda bu durum kaçınılmaz olarak ruhsal sağlıkla ilgili problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu noktada kendi problemlerini çözme noktasında yetersiz kalan aile bireyleri(bireysel ya da birlikte) profosyonel yardıma ihtiyaç duyabilir. Aile terapisi bu süreçte başlar.

Aile terapisi, sorunlarının üstesinden gelmesinde yardım etmek için ailenin güçlerini ve sağlamlığını arttırmayı amaçlayan, bireye ve bireyin sosyal destek ağlarına yönelik bir terapi yaklaşımıdır. Aile terapisi ailelerin daha yeterli ve tatmin edici bir evlilik, aile ortamına ve sosyal uyuma sahip olmaları amacıyla tedavi etme konusunda eğitim almış profesyoneller tarafından yapılır.

Aile terapisindeki amaç; aile bireylerini, birbirleriyle olan etkileşimlerini, rollerini, sınırlarını, geniş aileyle olan ilişkilerini, inceleyerek ailenin bütünlüğünü sağlamak, dengeye ulaşmasına yardım etmek, çatışmaları olumlu bir şekilde çözümlemek ve stres durumları için baş etme becerilerini öğretmektir. Aileye olumlu iletişim becerileri kazandırmak, empatik duyarlılık kazandırmak, sorun çözme becerileri kazandırmak aile terapisinin en önemli amaçlarındandır.

Ailenin farkındalığını arttırmak, aileye bilgi, beceri kazandırmak, tüm aile bireylerine eşit davranmak, taraf tutmamak, yargılamamak, güvenli bir ortam oluşturmak, koşulsuz kabul, koşulsuz saygı sağlamak, tavsiye verip yönlendirmemek, öğüt vermemek, objektif bir ortam sağlamak terapistin en önemli görevlerindendir. Terapide bu ortamlar sağlandıktan sonra, çeşitli teknikler ve terapi ekolleri ile sorunun daha da anlaşılması amaçlanır, ulaşılmak istenen hedefler belirlenir. Bunu yaparken tek sorumluluk terapiste ait değildir, terapist görüşme sürecini yönlendirir fakat kararlar, aileye bırakılır, koşulsuz saygı ilkesi baz alınır, terapist asla öğüt vermez, yargılamaz. Koşulsuz saygı, koşulsuz kabul, güven ortamında, sorun çözüme kavuşana kadar, aile sorun çözme becerisi kazanana kadar, terapiste ihtiyacı kalmayana kadar terapi devam ettirilir. Devam ve sonlandırma süreci her aileye, her probleme göre değişebilmektedir.

Aile terapisinde kullanılan teknikler nelerdir?

Bu terapide kullanılan teknikler çeşitlilik göstermektedir. Dünyada şu ana kadar ailelerle çalışmak üzere bir çok yaklaşım geliştirilmiş olup birkaç tanesi en sık olarak kullanılmakta olup, terapistin nasıl bir eğitim aldığıyla yakından ilgilidir. Ancak hangi teknikler kullanılırsa kullanılsın ailelerle, çiftlerle çalışmanın temel ilkeleri her durumda aynıdır. Önemli olan teknikten öte aile ile terapist arasındaki ilişkinin niteliğidir.

Aile Terapisine Hangi Durumlarda Başvurmak Gerekir?

Aile ilişkilerinde problem yaşayan herkes bu terapi yönteminden yararlanabilir.Kullanım alanlarından bazıları aşağıdaki gibidir:

- Eşler arası ilişki

- Evlilik problemleri

- Boşanma

- Çocuk, ergen ve yetişkin ruh sağlığı

- Çocuk ve ergenlerde davranış bozukluğu ve okul problemleri

- Alkol ve madde kullanımı

- Kronik fiziksel rahatsızlıklar

- Yas, kayıp ve travmalar

- Duygusal istismar, ihmal ve şiddet

- Anksiyete ve depresyonu da içeren duygusal bozukluklar

- Üvey bireyi bulunan ailelere destek

- Psikoseksüel gelişim zorlukları

- Evlat edinme, üvey ebeveyn/çocuk ilişkileri

- Kendine zarar verici davranış

- Travma sonrası çocuklara, gençlere ve yetişkinlere destek

- Ekonomik problemler

Instagram:instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

Çocuklara Olumlu Davranış Kazandırma

Çocuk yetiştirmek; sorumluluk, sabır, emek ve beceri isteyen fakat aynı zamanda çok keyifli bir iştir. Aileler, çocuklarını hayata hazırlarken, onun davranışlarını da zaman zaman takdir eder ya da eleştirir. Yetkin ebevynlik, takdirin ve eleştirinin doğru bir şekilde kullanılmasını gerektirir.

Çocuklarımıza rehber olurken, yapıcı ve olumlu yaklaşım içinde olmanız, onların ilişkilerinde başkalarının da ihtiyaç ve isteklerini gözeten bir kişilik oluşturmalarını sağlar. Kişilik, bir kimsenin kendine özgü duygu, düşünce, değer ve davranışlarının bütünüdür. Kişilik doğar doğmaz edinilmez. Çocuklar çevreleriyle etkileşim sonucunda kişiliklerini geliştirmeye başlarlar.

KİŞİLİK GELİŞİMİ VE AİLENİN ETKİSİ

Çocuğun çevresinde etkili olan bir çok kişi ve kurum vardır. Sırasıyla; aile, arkadaş, komşu, akraba, okul, sağlık kurumları, toplumsal değerler, kanunlar, politikalar etkilidir. İlk halkada aile yer alır.

Çocuklar dış çevreyi, ailesinin bakış açısıyla anlamaya çalışırlar. Bazen farkında olarak ya da olmayarak ailedeki kişiler gibi olaylara tepki verirler. Onlar gibi yürür, onlar gibi konuşur ve hareket ederler. Yani, aileler davranışlarıyla çocuklara model olurlar.

Ailelerde en sık ve doğal yapılan hatalı davranış, toplumsal cinsiyete özgü rol ve sorumluluk kalıplarının pekiştirilmesidir.

Örneğin; yemek yapmak, temizlik yapmak, bebek bakmak kadın ve genç kızların işidir. Babalar da dışarıda para kazanıp aileyi geçindirmekle yükümlüdür. Bunun gibi cinsiyete özgü içselleştirdiğimiz yanlış kalıpları fark etmeli ve değiştirmek için çaba sarfetmeliyiz.

AİLELER ÇOCUKLARLA KONUŞURKEN…

Aileler, çocuklarla konuşurken, duygu ve ihtiyaçlarını ifade etmeli, aynı zamanda durumla ilgili düşünce, duygu ve ihtiyaçlarını sormalı.

Öğüt veya öneri verecekseniz önce isteyip istemediğini sormak son derece önemlidir. Doğrudan öneri yerine öykülerden yararlanabilirsiniz.

Ebevynin rolünün etkin kullanabilmesi için, kuralların ve sınırların açık, net ifade edebilmek, kuralları birlikte oluşturabilmek, kuralların içindeki izinleri göstermek, olumsuz davranışta KİŞİLİĞE DEĞİL, DAVRANIŞA ODAKLANMAK, tutarlı ve kararlı davranış örnekleri göstermek, kuralların nedenlerini açıklamak son derece ÖNEMLİDİR.

Olumlu Disiplin Yöntemleri

Aileler, çocuklarının istenmeyen davranışları karşısında, olumlu disiplin yöntemleri kullandıklarında sağlıklı bir iletişim kurmayı başarırlar. Bu yöntemler;

*Olumlu örnek olmak

*İyi alışkanlıklar kazandırmak

*Önleyici açıklamalar yapmak

*Önlemler almak

*Güven vermek, teşvik etmek, takdir etmek

*HAYIR diyebilmek, Sınır koymak, nedenini düşünmek

*Dikkatini başka yöne çekmek

*İstenmeyen davranışın nedenini ve sonucunu açıklamak

*İstenmeyen davranış yerine başka davranış önermek

*Görmezlikten gelmek, olumluyu takdir etmek, seçenekler sunmak, olumsuz davranışın sonucunu değiştirmek, BİRLİKTE KURAL KOYMAK, davranışının sonucunu yaşatmak……

UNUTMAYIN!!!

BU YÖNTEMLERİ UYGULARKEN ÇOCUKLARIN YAŞLARINI DİKKATE ALMAK GEREKİR…

Instagram:instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu bireyin yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, istekleri erteleyememe (dürtüsellik) ve dikkat sorunlarıyla kendini gösteren bir davranış problemidir

Etrafımızda birçok kişinin (çocuk ya da yetişkin) zaman zaman dikkat dağınıklığı yaşadığını görmemiz mümkündür fakat bu durumun DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) sayılabilmesi için bu gözlemden fazlasına ihtiyaç duyulmaktadır. Durumun DEHB olması için, semptomların 7 yaşından önce görülmeleri (ülkemizde genellikle okul döneminde çocuk ve ergen psikiyatristi tarafından tanı koyuluyor) ve en azından 6 ay boyunca devam etmeleri gerekir. Ayrıca DEHB görülme sıklığı erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha fazladır.

DEHB belirtileri nelerdir?

DEHB üç temel belirti kümesinden oluşur:

Dikkat Eksikliği:

- Belirli bir işe ya da oyuna dikkat vermekte zorlanma

- Dikkatin kolayca dağılması

- Dikkatsizlikten kaynaklanan hatalar yapma

- Başlanan işin yarım bırakılması

- Kendisiyle konuşulurken, dinlemiyormuş gibi görünme

- Görev ve etkinlikleri düzenlemekte zorlanma

- Ev ödevi, ders içi etkinlikleri gibi yoğun zihinsel çaba gerektiren işleri yapmaktan kaçınma

- Etkinlikler için gereken eşyaları kaybetme

- Günlük etkinliklerde unutkanlık

Aşırı Hareketlilik:

- Oturduğu yerde kıpırdanma, ellerin ayakların oynatılması

- Belirli bir süre bir yerde oturamama, sürekli hareket etme

- Gereksiz yere sağa sola koşturma, eşyalara tırmanma

- Sakin bir biçimde oyun oynayamama ya da başka bir işle uğraşma

- Çok konuşma

Impulsivite/Dürtüsellik:

- Sorulan soru tamamlanmadan yanıt verme

- Sırasını beklemekte güçlük çekme

- Başkalarının sözünü kesme ya da oyunlarında araya girme

- Sonucunu düşünmeden koşma, itme, çekme

Nedenleri nelerdir?

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun asıl sebebi henüz bilinmese de, bozukluğun oluşumunda biyolojik(nörolojik) ve genetik faktörlerin rolü olduğuna işaret edilmektedir. DEHB'li çocukların beyinlerinin ön kısmında ve limbik sistemde bulunan kimyasal ileticilerin çalışmasında bozulma olduğu bilinmektedir. Beynin bu bölgeleri konsantre olma, planlama, davranışları kontrol etme, hafıza, motivasyon konularında önemli rol oynamaktadır.

Gebelikte ilaç ya da alkol gibi toksinlere maruz kalma, enfeksiyonlar, zor doğum, düşük doğum ağırlığı ve beyin travması bu çocukların özgeçmişlerinde daha çok bildirilmiştir.

Çevresel faktörler ya da aile tutumları DEHB oluşmasına neden olmaz. Ama bulguların artmasında ya da azalmasında ve ek sorunların çıkmasında etkisi vardır.

DEHB nasıl tedavi ediliyor?

DEHB'da ilaç tedavisi ile birlikte psiko eğitimsel müdahaleler ve davranışsal tedaviye ihtiyaç vardır. Anne babanın eğitimi, öğretmen eğitimi, çocuğun bireysel terapisi birlikte yapıldığında etkili sonuçlar alınmaktadır.

Aileye Öneriler

- Öncelikle ailenin bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü çocukta var olan sorunların nedenlerini başka yerlerde aramak çözüm üretmeyi engellediği gibi, telafisi mümkün olmayan yanlış yaklaşımlar sergilemesine neden olacaktır.

- Çocuğunuzun DEHB olduğu gerçeğini kabul edin ve bu duruma yönelik, ailenizin tepkilerine, arkadaşlarınızın ve çevrenizdekilerin tepkilerine alışın. Gelen tepkilerden dolayı kendinizi, çocuğunuzu suçlamayın.

- Çocuğunuzun eğitimi konusunda sık sık öğretmenleri ile diyalog kurmaya çalışın

- Günlük programınızı gözden geçiriniz. Çocuğunuzun günlük rutin olarak yapması gereken sorumluluklarını görebileceği bir yere asın. Eğer değişiklik yaparsanız bunları çocuğunuzla paylaşın ve açıklayın.

- Ev kurallarını gözden geçirin. Ailedeki davranış kurallarını açık ve kısaca belirleyin, kural koyduğunuzda bunların çok belirgin ve özel olmasına dikkat edin. Kuralları yazıp asın. Kurallara uymadığında karşılaşacağı sonuçları yazın, uymadığında yaptırımlar adil, hızlı ve tutarlı olmalıdır.

- Çocuğunuzun nasıl davranması gerektiği konusunda model olun. Çocuğa ne yapmamasından ziyade ne yapması gerektiğini vurgulayın. Kabul edilebilir davranış yollarını önerin.

- Pozitif olun: Ondan istemediklerinizi değil direkt ifadelerinizi söyleyin. (kapıyı gürültülü kapatma yerine, yavaş kapat gibi) Doğru davranışlarından dolayı sonuca değil sürece dayalı ödüller sunun. Bu çocuklar genellikle yapmamaları konusunda sürekli azarlanırlar, hâlbuki bu çocuklarda olumlama daha işe yarayan bir yöntemdir.

- Mesajı anladığından emin olun: Çocuğa her şeyi çok açıklıkla söyleyin, gözlerine bakın, anladığından emin olun, gerekirse verdiğiniz mesajı kendi cümleleri ile tekrar etmesini isteyebilirsiniz. Bu çocuklar için söylenecek direktifler kısa ve anlaşılır olmalıdır, zor görevler için birkaç tekrar yapmanız gerekebilir. Başardığı her görev için onu tebrik edin.

- Çocuğa her şeyi çok açıkca söyleyin, tutarlı olun: Bu çocuklara daha fazla zaman ayırlmalısınız. Ev ödevlerini yapmaları için iyi bir yerleri olmalı ve burası diğer insanlardan, TV ve oyunlardan uzak olmalıdır. Bu çocukları kimseyle yarıştırmayın, örneğin takdir ve teşekkür alınca ödüllendirmeyi beklemek yerine daha küçük başarılarda ödüllendirin. Öğretmenleriyle sürekli diyalog halinde olun.

- Ödülleriniz çocuklarını için anlamlı ve güçlü olsun. Sık sık geri bildirim verin. Çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunu gösterin. Ayrıca ödüllendirmelerde aşırıya kaçmamalı ve doğal olmasına dikkat edilmeli, sahte övgüler çocuğun özsaygısını geliştirmez. Aksine onların kızmasına ve sinirlenmesine neden olabilir.

- Dürtüsel davranışları nedeniyle DEHB'li çocukların kendisine ve çevresine zarar vermemesi için davranışlarının gözetimine önem verilmesi gerekmektedir. Özellikle bu çocuklarda kendi başına kalma becerisinin geliştirilmesinde dolaylı olarak gözetlenmesi önemlidir.

- DEHB'Lİ çocuklar boş zamanlarını değerlendirme konusunda sıkıntı yaşarlar. Yapılandırılmış oyun ve etkinliklerde sabırlı davranamadıkları için başarısız olurlar. Bu nedenle ebeveynlerin çocukların dikkat sürelerine uygun, kısa süreli, eğlenceli oyunlar seçilmesi daha uygun olacaktır. (Hikayelerin tartışılması, hikayeleri anlatmaları vb.)

- Bütün çocuklarda olduğu gibi sevginin bir göstergesi olan fiziksel temas DEHB'Lİ çocuklar içinde önemlidir. Sık sık onlara dokunun, sevginizi somut olarak gösterin. Bunu oyunlarınızın seçiminde de kullanabilirsiniz.

- DEHB çocukların sağlıkla, eğitimle ilgili hizmetlere nasıl ulaşacaklarını öğrenin ve çocuğunuzla çalışan profesyonellerle ilişki kurun.

- Çocuğun aşırı hareketliliğini ortadan kaldırmaya çalışmak çocuğu aşağılamak eleştirmek diğer çocukları örnek göstermek doğru değildir. Çocuğun güven duygusunu ve benlik saygısını örseleyecek bu davranışlardan kaçının.

- Çocuğun enerjisini boşaltabileceği ve doyum sağlayabileceği bazı uğraşlar edinmesine olanak tanıyın.

- Çocuğunuzun olumlu davranışlarını görün ve hemen geri bildirimde bulunun.

- Ne olursa olsun fiziksel cezaya başvurmayın. Fiziksel cezanın işe yaramayacağını sorunları daha da artıracağını unutmayın.

- Çocuğunuza yerine getirebileceği sorumluluklar verin ve yerine getirdiğinde ödüllendirin.

- DEHB'Lİ çocuğu olan anne-babaların diğer çocukları içinde gereken zamanı ve emeği ayırması gerektiğini unutmamalıdır.

- DEHB'Lİ çocukla yaşamanın ne kadar zorlayıcı olduğunu kabul edin fakat, kendiniz için de özel zamanlar ayırın. Bunun hem sizin hem de çocuğunuzun gelişimi için önemli olduğunu asla unutmayın.

- Anne baba olmak genellikle zordur. DEHB'Lİ olan çocuğun anne-babası olmak ise daha fazla sabır, pratik ve beceri gerektirir. Kendinize karşı daima hoşgörülü olun. Unutmayın kimse mükemmel değildir.

Instagram: instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

Öfke ve Öfke Kontrolü

Öfke, bireyin bir engellenme durumuyla karşı karşıya kalması, herhangi bir saldırıya maruz kalması, incinmesi, yoksun bırakılması ya da tehdit algılaması gibi durumlarda hissettiği bir duygu; herkesin zaman zaman yaşadığı olumsuz olaylara karşı verdiği son derece doğal bir tepkidir.

Öfkenin kendisi bir problem değildir. Hatta haksızlığa karşı durmak, yaşamda bazı değişiklikler yapmak gerektiğinde işe yarayan bir duygudur. Ancak öfke saldırganlığa dönüştüğünde kişiye, çevresindekilere zarar verir ve bir problem haline gelir.

NELER ÖFKE UYANDIRIR?

Saygısızlık: Duygularına, düşüncelerine, inançlarına ve gereksinimlerine saygısızlık edilmesi kişiyi öfkelendirir.

Tehdit: Birey, herhangi bir kişi ya da durumun varlığı, ilişkileri, yaşam tarzı gibi kendisi için değerli olan şeylere karşı tehdit olacağını düşünürse öfkelenebilir.

Başkalarının öfkesi / saldırganlığı: Başkalarının saldırgan davranışları ya da onlara atfedilen kötü niyet de bir savunma ve karşı saldırı tepkisi olarak öfkeye neden olur.

Yaşamsal değişiklikler: Bir ilişkinin bitmesi, kayıplar, evden ayrılma, üniversite ortamına girme gibi büyük yaşamsal değişiklikler de bilinmeyenlerle dolu olduklarından öfke yaratabilir.

ÖFKE BİÇİMLERİ

Öfke duygusunun varlığı doğaldır, ancak nasıl deneyimlendiği ve nasıl ifade edildiği önemlidir. Aşağıda öfke biçimlerinin kısa tanımlarını görebilirsiniz.

Öfkenin içe yönelmesi: Öfkeleri içe yönelik kişiler öfkeli olduklarını kabul etmekte zorlanırlar. Çünkü bu bireylerin öfke tepkileri genellikle edilgen tepkilerden oluşmaktadır. Bu dolaylı öfke tepkileri somurtma, küsme gibi biçimlerde ortaya çıkar.

Öfkenin dışa yönelmesi: Öfkenin dışa yönelmesi sıkça sözel olarak ifade edilmesidir. Öfkenin ifade edilmesi bir volkanın patlamasını andırır. Öfkenin dışa yöneltilmesi, öfkenin kontrolsüz bir biçimde dışarıya salıverilmesidir.

Öfkenin kontrol edilmesi: Öfke kontrol edilmesi en zor duygulardan biridir. Çünkü bu duygunun ortaya çıkışı çok ani olmakta ve ortaya çıktıktan sonra da çok kısa bir sürede şiddeti artmaktadır. Öfkenin kontrol edilmesi onun ifade edilmemesi anlamına gelmez. “Öfkemi amacıma ulaşmayı engellemeyecek bir tarzda nasıl ifade edebilirim?” sorusunun yanıtı üzerinde düşünmek bu kontrole yardımcı olacaktır.

ÖFKE NE ZAMAN PROBLEMDİR?

Öfke; kişide stres, sağlık problemleri, ilişkilerinde problemler veya depresif durumlar yarattığında bir problem haline gelmiş demektir.

Bazı kişiler için öfkeyi problem haline getiren onu ifade etmemeleridir. Bu kişiler öfkelenmenin doğal olduğu durumlarda bile öfkeli olmazlar ve doğal tepkilerini veremedikleri için biriken öfke kendilerine zarar verir. Bunun tam tersi durumlarda vardır; bazı kişiler için de her durum öfke yaratır. Böyle kişiler her şeyi olumsuz yorumlayarak her şeye öfkelenirler. Başları çok belaya girdiği gibi, uzun vadede bedensel ve ruhsal sağlık problemleri yaşama olasılıkları çok yüksektir.

Sonuç olarak, öfkeyi çok fazla içe ya da dışa yöneltmek hem kişinin ruhsal ve bedensel sağlığını hem de ilişkileri olumsuz etkiler ve öfke bir sorun haline gelmiş olur.

ÖFKE İLE BAŞ ETMEK İÇİN ÖNERİLER

- Öfkenizin kaynağını bulun. Kendinizi ifade etmeden önce mutlaka “Neden öfkeliyim?” ve “Kime öfkeliyim?” sorularını kendinize yanıtlayın. Öfkenizi yansıttığınız kişi gerçekten kızdığınız kişi olmayabilir.

- Durumu değerlendirin. Haklarınızı ve sınırlarınızı belirleyin

- Konuşmak için uygun yeri ve zamanı seçin.

- Öfkenizi en uygun ve en etkin biçimde ifade edin.

- Sakin olun. Yüksek sesle ve hatta şiddetle verilen mesajlar çoğu zaman doğru algılanmaz. İlişki kopma noktasına gelebilir. Kendinizi sakin ve yapıcı bir şekilde ifade edin.

- Etkili Dinleme Yapın: İletişimde yapılan yanlışlar çoğu zaman insan ilişkilerindeki sorunların temelini oluşturur. Karşınızdaki kişiyi ne kadar dikkatli dinlerseniz, öfkelenmenize sebep olacak durumların ortaya çıkmasının önüne o kadar geçmiş olursunuz. Karşılıklı konuşmalarda, esas yaptığınız, konuşma sırasının size gelmesini beklemek değil, karşıdakinin ne anlattığını anlamaya çalışmak olmalıdır.

- Olaylara ve kişilere farklı bir çerçeveden bakmayı deneyin. Kişileri ve durumları etiketlere ya da önyargılara göre değerlendirmemeye çalışın.

- ‘Ben’ dili kullanın. Konunun ‘sizin’ üzerinizdeki etkisinden bahsedin. Örneğin, ‘Ben işle ilgili birşeyler hazırlarken yanımda telefonla konuşutuğunda beni önemsemediğini hissediyorum’ gibi.

- Nelerin değişmesini beklediğinizi açıkça söyleyin. Olumsuzluklardan çok çözümlerden bahsedin. Siz çözüm üretin, karşınızdakinin de çözüm üretmesine izin verin.

- Tartışmaların sonunda her iki tarafın da kazanması amaçlanmalıdır. Unutmayın, bir taraf ezilirse bunun acısı ileride çıkacaktır.

- Filmi Durdurun: ‘Dur’ düğmeniz olduğunu ve ona bastığınızı düşünün. 10’a kadar sayın. Çevrenize bakın ve bulunduğunuz yeri kendinize betimlemeye başlayın. İnsanlara değil eşyalara odaklanın. Ortamdan bir süre ayrılıp hareket edin, hava alın, mümkünse müzik dinleyin, yürüyün. Hayal gücünüzü kullanın. Sizi rahatlatan bir imgeyi gözünüzün önüne getirip orada olduğunuzu hayal edin.

- Derin nefes alıp verme egzersizleri yapıp, sakinleştirici durumlar hayal etmeye çalışın. Bu sırada kendinize ''Sakin ol!'' ya da ''Gevşe!'' diyerek telkinlerde bulunun.

- Öfke Günlüğü Tutun: Öfkenize nelerin sebep olduğunu bulursanız işiniz kolaylaşır. Bu yüzden telefonunuzdaki not defteri uygulamasıyla veya ufak bir not defteriyle kendinize öfke günlüğü oluşturabilirsiniz. Yazılması gerekenler, öfke hallerinin zamanı, kime duyulduğu ve öfkenizin sebep olduğu sonuçlar.

-Çevrenizin Yardımını Geri Çevirmeyin: Hayatınızdaki önemli kişilerin, değiştirmeye çabaladığınız özelliklerinizi bilmesini sağlayın. Motivasyonunuz için destek olmak isteyeceklerdir. Büyük ihtimalle öfkeli hallernizle daha önce karşılaşmışlardır, bu yüzden değişim kararınızla ilgili ellerinden geleni yapacaklardır.

- Kin Tutmayın, Affedici Olun: Üzerinde çalıştığını bu değişikliğin uzun süreli olacağından emin olmak için, sizi kızdıran kişileri affetmeniz gerekir. Geçmişte yaşanan üzücü durumları geçmişte bırakmak, yarının daha iyi olması için gerekli önkoşullarndandır.

- Kendinizi durdurmanıyorsanız, kendinize veya çevrenize zarar veriyorsanız ya da öfkenizi hiç ifade edemiyorsanız bir uzmandan yardım almayı düşünebilirsiniz.

UNUTMAYIN Kİ '' Sahip olduğunuz tek şey bir çekiçse, her şeyi çivi olarak görmeye başlarsınız.''

Instagram: instagram/volkanpelenk

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.